Safahat. Mehmet Akif Ersoy

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Safahat - Mehmet Akif Ersoy страница 18

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Safahat - Mehmet Akif Ersoy

Скачать книгу

o nâsiye-i târumârını,

      Ecdâdının izâmını, çökmüş mezârını

      Pîş-i nigâh-ı ibretine al da bir düşün…

      Çoktur bu rütbe dağdağa bir kabza hâk için!245

      İklîmler alan o muazzam Napolyon'un

      Bir hufredir kazandığı şey. İşte bak onun

      En son serîri makbere-i mâtemîsidir,

      Akreplerin nedîmi, yılanlar enîsidir!246

      Yer kalmamış sarây-ı muallâna bak utan:

      Mâtem-sarâylarla dolu sâha-i vatan!247

      Emr-i cihân-mutâı bu dünyâyı râm eden

      Eslâfının -bugün düşünürsek- değil iken

      Toprak olan dehenleri feryâda muktedir,

      Hâlâ senin bu velvele-i nahvetin nedir?248

      «Riyâset be-dest-i kesânî hatâst

      Ki ez-destişan desthâ ber-Hudâst. 249

Sadi

      Bu müthiş velvelen İran'ı dâim inletir sanma.

      «Muzaffersin!» diyen sesler bütün hâindir, aldanma.250

      Zafer-yâb olduğun kimdir? Düşün bir kerre, millet mi?

      Adâlet isteyen bir kavmi vurmak gâlibiyyet mi ?251

      Nasîbin yok mudur bir parça olsun âdemiyyetten?

      Nasıl aldırmıyorsun yükselen feryâda milletten?252

      Emîn ol bunca mazlûmun yüreklerden kopan âhı,

      Tependen indirir elbette birgün lâ’netu’llâhı!253

      Sığınmış olduğun şevket-sarây-ı zulmü pek muhkem

      Hayal etmektesin… Lâkin ne bârûlar, ne müstahkem

      Penâh-ı bî-amanlar, heybet-i Kahhar-ı Mutlak’la,

      Kökünden devrilip bir anda yeksân oldu toprakla!254

      O, bir çok memleket vîran edip yaptırdığın eyvan

      Harâb olmaz mı? Kabristâna dönmüşken bütün İran?255

      Evet, İran'ı kabristâna döndürdün, helâk ettin;

      Kefen yaptın girîbân-ı ümîdi çâk çâk ettin!256

      «Bütün dünya için bir damla kan çoktur» diyorlar, sen,

      Şu mâsum ümmetin seller akıttın hûn-i pâkinden!257

      Yüzünden perde-i temkîni artık kaldırıp attın:

      Ne mâhiyyet, nasıl fıtrattasın, dünyâya anlattın!258

      Livâ’ül-hamd-i hürriyyet iken İslâm için gâyet,

      Nedir pâmâl-i istibdâdın olmak öyle bir râyet?259

      Kazak celbeyleyip tâ Rusya'dan, sâdâtı çiğnettin;

      Yezîdin rûhu şâdolsun… Emînim çünkü şâdettin!260

      Şehâmet gösterip binlerce beytullâhı bastırdın;

      Şecâat arz edip birçok ricâlullâhı astırdın!261

      Ne Allah'tan hayâ ettin, ne Peygamber'den âr ettin:

      Devirdin kâ'be-i ulyâ-yı dîni, hâk-sâr ettin!262

      Hamâset-perverân-ı kavmi tuttun bir bir öldürdün,

      Umûmen Şark’ı ağlattın, umûmen Garb’ı güldürdün…263

      Hayır, hiçbir gülen yok, sızlıyor Garb’ın da vicdânı,

      Görüp ecsâd-ı mazlûmîne meşher hâk-i İran'ı!264

      O Sa'dîler, o Hâfızlar, o Firdevsî, o Râzî'ler,

      Gazâlî'ler, o Kutbüddîn, o Sa'düddîn, o Kâdîler

      Yetiştirmiş; o Örfî'nin, o birçok şems-i irfânın

      Ziyâsından tenevvür eylemiş; iklimi dünyanın,

      Bugün makhûr-i nâdânîsidir bir fırka haydûdun !265

      Nedir pinhan olan esrârı bilmem, bunda Ma'bûd'un.

      Hayır, Ma'bûd'a ircâında yoktur bunların mânâ:

      Yataklık eylemez cânîye -hâşâ- bir zaman Mevlâ.266

      Şehâmet-perverâ, Şâhâ! Zaman, bî-dâdı kaldırmaz;

      Hatâ etmektesin şâyed diyorsan «Kimse aldırmaz.»267

      Bu istibdâda artık bir nihayet ver ki: istikbâl

      Karanlık derler amma işte pek meydanda: İzmihlâl268

      İstibdâd

      Kardeşim Midhat Cemâl’e

      Yıkıldın, gittin ammâ ey mülevves devr-i istibdâd,

      Bıraktın milletin kalbinde çıkmaz bir mülevves yâd!

      Diyor ecdâdımız makberlerinden: «Ey sefîl ahfâd,

      Niçin binlerce mâ’sûm öldürürken her gelen cellâd,

      Hurûş etmezdi, mezbûhâne olsun, kimseden feryad?269

      Otuz milyon ahâlî üç şakînin böyle mahkûmu

      Olup çeksin hükûmet nâmına bir bâr-ı meş'ûmu270

      Utanmaz mıydınız bir saysalar zâlimle mazlûmu?

      Siz, ey insanlık isti'dâdının dünyâda mahrûmu,

      Semâlardan da yüksek tuttunuz bir zıll-i mevhûmu!»271

      O birkaç hayme halkından cihangîrâne bir devlet272

      Çıkarmış, bir zaman dünyâyı lerzân eylemiş millet;273

      Zaman gelsin de görsün böyle dünyâlar kadar zillet

      Otuz üç yıl devam etsin, başından gitmesin nekbet…274

      Bu bir ibrettir ammâ

Скачать книгу


<p>245</p>

Dârâ'ların dökülmüş alın saçlarına, ecdâdının çökmüş mezarlarına ibret gözüyle bak da düşün ki bir avuç toprak için bu kadar istibdat çoktur.

<p>246</p>

İklimler almış olan büyük Napolyon'un kazandığı şey; bir çukurdur, onun en son tahtı mâtemli kabridir ki, orada nedimleri akrepler, enisleri yılanlardır.

<p>247</p>

Vatanın sahası, bütün mâtemhanelerle dolmuş, orada senin yüksek sarayına yer kalmamıştır.

<p>248</p>

Senden evvelkilerin emîrleri, dünyayı itaate mecbur etmişken bugün toprak dolan ağızları feryada bile muktedir değil. O halde sendeki bu azamet ve gurur velvelesi nedendir?

<p>249</p>

Halkın, zalimliğinden dolayı Allah’a sığındığı kimselerin devletin başında kalması doğru değildir.

<p>250</p>

Ey Şah; bu dehşetli patırdın İran'ı daima inletecek sanma. Sana «muzaffersin!» diyen seslere aldanma ki onlar hulûskâr birer haindir.

<p>251</p>

Galebe ettiklerinin kim olduğunu düşün. Onlar milletin efradı değil mi? Adâlet istiyen bir kavmi vurmak ve ezmek sence gâlibiyet mi sayılıyor?

<p>252</p>

İnsanlıktan bir parça olsun nasîbin yok mu ki, milletten yükselen feryatlara aldırmıyorsun?

<p>253</p>

Emin ol ki, bunca mazlumun yüreklerinden kopup fışkıran ahlar, bir gün Allah’ın lanetini tepene indirecektir.

<p>254</p>

İçinde bulunduğun zulüm sarayını pek sağlam sanıyorsun, lâkin Kahhar-ı Mutlak’ın heybetiyle ne kadar müstahkem ve burc ü bârûlu sığınaklar, temelinden devrilmiş ve toprakla bir olmuştur.

<p>255</p>

Bütün İran bir mezarlığa dönmüşken, senin birçok memleket yıkıp da yaptırdığın saray harap olmayacak mı?

<p>256</p>

Evet, İran'ı öldürdün ve bir kabristana döndürdün, milletin ümit yakasını yırttın, kefen hâline getirdin.

<p>257</p>

«Bütün dünya için bir damla kan dökülmesi çoktur.» denilmişken sen şu mâsum ümmetin kanlarından seller akıttın.

<p>258</p>

Temkin ve ihtiyat perdesini yüzünden attın; nasıl bir yaratılışın olduğunu dünyaya anlattın.

<p>259</p>

İslâm’ın ümidi, gayesi, hürriyet liva’ül-hamdi iken öyle bir mukaddes sancak, istibdadının ayakları altında kaldı.

<p>260</p>

Ta Rusya'dan Kazak'lar getirip seyitleri çiğnettin ve Yezid'in ruhunu şadettin.

<p>261</p>

Beytullâh olan birçok camiyi şehametinle bastırdın, şecaatinle de birçok ricâlullahı (Tanrı erlerini) astırdın.

<p>262</p>

Ne Allah'tan korktun, ne Peygamberden utandın. Dinin yüksek kâ'besini devirdin ve toprakla bir ettin.

<p>263</p>

Milletin hamaset sahibi olanlarını tutturup öldürttün ve şu hareketinle bütün Şark'ı ağlattın, bütün Garb'ı güldürdün.

<p>264</p>

Hayır, hayır… Zalimane icraatına karşı gülen yok. İran toprağının mazlum sergisi olduğunu gören Garb'ın da vicdânı sızlıyor.

<p>265</p>

Sâdi, Hâfız, Firdevsî, Râzî, Gazalî, Kütbüddin, Sa'düddin, Kadı Beyzavî gibi zevatı yetiştirmiş; Örfî’nin ve daha birçok irfân güneşinin ziyasından aydınlanmış olan İran, bugün bir haydut fırkasının cehliyle mağdur ve makhur bir hâlde… Allah’ın bundaki gizli esrarı nedir bilmiyorum.

<p>266</p>

Hayır bunları Mabud’a isnad etmekte de mâna yoktur. Hâşâ, Cenabı Hak bir caniye yataklık etmez.

<p>267</p>

Ey şehametli Iran Şahı; öyle bir zamanda yaşıyoruz ki, zulme kimsenin tahammülü yoktur. «Ben yapacağımı yapayım, kimse aldırmaz!» diyorsan aldanıyorsun.

<p>268</p>

Artık bu istibdâda nihâyet ver ki istikbal karanlık derler ama bunun gizli kapaklı yeri yok. Harekâtının sonu izmihlâl olacaktır.

<p>269</p>

Mezbûhane: Son, fakat ümitsiz bir gayretle.

<p>270</p>

Bâr-ı meş'um: Uğursuz yük.

<p>271</p>

Zıll-i mevhum: Mevhum gölge.

<p>272</p>

Hayme: Çadır.

<p>273</p>

Lerzan: Titriyerek.

<p>274</p>

Nekbet: Felâket.