Safahat. Mehmet Akif Ersoy

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Safahat - Mehmet Akif Ersoy страница 6

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Safahat - Mehmet Akif Ersoy

Скачать книгу

rel="nofollow" href="#n106" type="note">106

       O, yük değil, kaderin bir cezâsı ma'sûma…

       Yazık, günâhı nedir, bilmeyen şu mahkûma!

      Durmayalım!

      Sa'dî diyor ki: «Bir gece biz kârbân ile

      Âheste-seyr iken yolumuz düştü bir çöle.107

      Sür'atle tayy için o beyâbân-ı vahşeti,

      Hep yolcular fedâ ederek istirâhati,

      Gitmektelerdi. Bir aralık bende meşye tâb,

      Hiç kalmamış ki düşmüşüm artık zebûn-i hâb.108

      Âvâre bir piyâdeyi bekler mi kaafile ?

      Nâçâr şedd-i rahl edecek tâ be-merhale.109

      Durmuş, diyordu, bir de uyandım ki, sârban:

      «Kalk ey zavallı yolcu, uzaklaştı kârban!

      Uykum benim de yok değil ammâ bu deşt-zâr,

      Ârâmgâh olur mu ki bin türlü korku var?

      Ser-menzil-i merâma varır, durmayıp giden;

      Yoktur necât ümîdi bu çöller geçilmeden.

      Heyhât, yolda böyle düşen uyku derdine,

      Hep yolcular gider de kalır kendi kendine!»110

      Vak'a hiç bir şey değildir; haklısın, lâkin düşün.

      Başka bir düstûr-i hikmet var mı, insâf et, bugün?111

      Varmak istersen -diyor Sa'dî- eğer bir maksada,

      Tuttuğun yollar tükenmekten muarrâ olsa da;

      Şedd-i rahl et, durmayıp git, yolda kalmaktan sakın!

      Merd-i sâhib-azm için neymiş uzak, neymiş yakın?112

      Hangi müşkildür ki, himmet olsun, âsân olmasın?

      Hangi dehşettir ki insandan hirâsân olmasın?113

      İbret al erbâb-ı ikdâmın bakıp âsârına:

      Dağ dayanmaz erlerin dağlar söken ısrârına.114

      Bir münevvim ses değil yer yer hurûşan velvele:

      Fevc fevc akmakta insanlar bütün müstakbele.115

      Nehr-i feyzâfeyz-i insâniyyetin âhengine

      Uymadan, kaabil değildir düşmemek bir engine.116

      Menzil-i maksûda varmazsın uyanmazsan eğer…

      Var mı bak, yollarda hiç bîdâr olanlardan eser?117

      İşte âtîdir o ser-menzil denen ârâmgâh;

      Kârbân akvâm; çöl mâzî; atâlet sedd-i râh.118

      Durma, mâzî bir mugaylanzâr-ı dehşetnâktir;

      Git ki, âtî korkusuzdur, hem de kudsî hâktir!119

      Çok şedâid iktihâm etmek gerektir, doğrudur…

      Vehleten âvâre bir seyyahı yollar korkutur;

      Korku, lâkin, azmi te'yîd eylemek îcâb eder:120

      Kurtulursun şedd-i rahl etmiş de gitmişsen eğer.121

      Çünkü düşmüşsün hayâtın -ezkazâ- feyfâsına,

      Gitmen icab eyliyor tâ menzil-i aksâsına.122

      Düşmemek mâdem elinden gelmemiş evvel senin,

      Ölmeden olsun mu, ey miskin, bu çöller medfenin?123

      İntihâr etmek değilse yolda durmak, gitmemek,

      Âsûmandan refref indirsin demektir bir melek!124

      «Leyse lil-insâni illâ mâ seâ» derken Hudâ;

      Anlamam hiç meskenetten sen ne beklersin daha;125

      Davran artık kârbânın arkasından durma, koş!

      Mahv olursun bir dakikan geçse hattâ böyle boş.

      Menzil almışlar da yorgun, belki senden bîmecâl!

      Belki yok, elbette öyle! Sen ne etmiştin hayâl?126

      Şöyle gözden geçse bir hilkat temâşâ-hânesi:

      Çıkmıyor bir zerre fa'âliyyetin bîgânesi.127

      Âsümânî, hâkdânî cümle mevcûdât için

      Kurtuluş yok sa'y-i dâimden, terakkîden bugün.128

      Yer çalışsın, gök çalışsın, sen sıkılmazsan otur!

      Bunların hakkında bilmem bir bahânen var mı? Dur!

      Mâsivâ bir şey midir, boş durmuyor Hâlik bile:

      Bak tecellî eyliyor bin şe'n-i gûnâgûn ile.

      Ey, bütün dünya ve mâfîhâ ayaktayken, yatan!

      Leş misin, davranmıyorsun? Bâri Allah'tan utan!129

      Hasır

      Geçende, yayla civârında bir ufak cevelân

      Bahânesiyle, bizim eski âşinâlardan

      Bir attarın azıcık gitmek istedim yanına,

      Ki her zaman beni dâvet ederdi dükkânına.

      Biraz müsâhabeden sonra söktü müşteriler:

      – Ver ordan on paralık zencefil, çöroğtu, biber.

      Gecenki beş para borcumla on beş etmedi mi?

      – Silik bu yirmilik almam…

                                                                                                – Uzatma gör işimi!

      – Oğul, çabuk… Bana tiryak… Okunmuş olmalı ha!

      Bizim çocuk, adı batsın, yılancık olmuş…

                                                                                       – Ya?

      – Sübek kadar yüzü hütdağ kesildi!

                                                                                                               –

Скачать книгу


<p>107</p>

Şeyh Sa'di diyor ki: «Bir gece biz kervanla yavaş yavaş giderken yolumuz bir çöle uğradı.

<p>108</p>

O vahşî çölü çabucak geçmek için bütün yolcular, rahatlarını feda ederek gidiyorlardı. Fakat bende yürümeye takat kalmadığı, uyku da fazla bastırdığı için düşüp kalmışım.

<p>109</p>

Bir kervan konak yerine varıncaya kadar ister istemez yürümeye mecburdur. Serseri bir piyadeyi bekler mi?

<p>110</p>

Bir de uyandım ki başucumda duran deveci şöyle diyordu: «Hey zavallı yolcu; kalk, kervan epeyce uzaklaştı. Benim de uykum var amma bu çöl, istirahat yeri olur mu? Burada bin türlü tehlike ve korku var. Durmayıp giden, meram-ı menziline vâsıl olur. Bu çöller geçilmeden kurtuluş ümidi yoktur. Yolcular; yürür; gider, senin gibi uyku derdine düşenler ise kendi kendine ve tehlikeye maruz bir hâlde kalır.»

<p>111</p>

Ey okuyucu; naklettiğim vaka hiçbir şey değil, diyecek olursan haklısın. Lâkin insaf ederek düşün ki bugün başka yapılacak hikmetli hareket var mı?

<p>112</p>

Sa'di diyor ki: Bir maksada varmak istiyorsan tuttuğun yollar; bitmez, tükenmez olsa da yükünü bağla, durmadan yürü, yollarda kalmaktan sakın. Azim ve teşebbüs sahibi bir kimse için uzak ve yakın nedir?

<p>113</p>

Himmet sarf edilince hangi zorluk kolaylaşmaz? Hangi dehşetli hâl, insandan çekinip korkmaz?

<p>114</p>

İkdam ve sebat sahiplerinin eserlerine bak da ibret al ki cidden erkek olanların dağlar söken azmine dağlar da dayanmaz.

<p>115</p>

İşittiğin sesler uyutucu ninni değil, sa'y ve gayret âlemlerinin yer yer kabaran velvelesidir.

<p>116</p>

İnsanlar, coşkun bir nehir gibi istikbale akıp gitmektedir. O coşkun nehrin akışındaki âhenge uymadan bir engine düşüp boğulmamak kabil değildir.

<p>117</p>

Uyanmazsan maksudun olan menzile varamazsın. Bak ki uyanık olanlardan yollarda bir eser var mı?

<p>118</p>

Menzil-i maksut denilen istirahat yeri; istikbaldir. Kervan insan kavimleri, çöl mazi, tembellik de yolun mâniasıdır.

<p>119</p>

Durma ki mazi, dehşetli bir dikenliktir. Yürü ki istikbal, korkusuz ve mübarek bir topraktır.

<p>120</p>

Evet, birçok meşakkate katlanmak gerektir. Bu doğrudur, serseri bir seyyahı yolların dehşeti korkutur. Lâkin korkuyu bırakmak azim ve teşebbüsü kuvvetlendirmek icabeder.

<p>121</p>

Yükünü bağlamış da ileri gitmişsen kurtulursun.

<p>122</p>

Madem ki hayat çölüne düşmüşsün, onun son konağına kadar gitmen lâzımdır.

<p>123</p>

O çöle düşmemek elinden gelmemiş, ey miskin, bari bu çöller ölmeden mezarın olmasın.

<p>124</p>

Yolda durmak ve ilerlememek fikrince intihar etmek değilse gökyüzünden bir meleğin sana döşek indirmesini bekliyorsun demektir.

<p>125</p>

Allah (Leyse lil-insani illâ mâ seâ) yani «insan, ancak elde etmeye çalıştığı şeyi bulur» diyorken miskinlikten ne beklediğini anlamıyorum.

<p>126</p>

Davran da kervanın arkasından koş. Bir dakikan bile boş geçse mahvolursun, İlerlemiş ve menzil almış olanlar da belki senden yorgun ve senden mecalsizdir. Belki değil, elbette öyledir. Sen ne tahayyül etmiştin?

<p>127</p>

Yaratılış temaşahanesi dikkatle gözden geçirilirse bir zerrenin bile çalışmaya yabancı olduğu görülemez.

<p>128</p>

Hilkatin gökleri ve yeri, hattâ bütün mevcudat için daimî bir çalışmadan kurtuluş yoktur.

<p>129</p>

Yer çalışsın, gökler çalışsın da sen sıkılmazsan otur. Bunlara karşı çalışmamak için bir bahane bulabilir misin? Yaradılmışların çalışması bir şey mi? Yaradan bile boş durmuyor, türlü türlü şuûn ile tecelli ediyor. Sen halktan sıkılmak bilmiyorsan, hey Allah’ın kulu, bari Allah’tan olsun utan da boş durma.