Gizli Mabet. Омер Сейфеддин

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Gizli Mabet - Омер Сейфеддин страница 3

Жанр:
Серия:
Издательство:
Gizli Mabet - Омер Сейфеддин

Скачать книгу

Aşkta da böyle… Mabut gibi taptığımız vücudun bir lekesini keşfedince birdenbire soğur, hatta ona düşman kesiliriz. Fakat kendimize ne yapabiliriz? Hiç! Ahlak telakkisinin ruhumuzda tutuşturduğu “iyilik, doğruluk, güzellik” ideali yavaş yavaş kararır. Bu üç alevli esirden meşale sönünce artık karanlık bir çöle düşeriz. Hayvanlaşırız. Hâlbuki hayvanlık ne kederli bir yaşayıştır! Mefhumsuz, gayesiz, muhabbetsiz, mukaddesatsız bir hayat! “İyi” yok, “doğru” yok; “güzel” yok… İşte bugün benim de ruhumdaki ilahi meşale söndü. Serseri, sergerdân bir hayvanım! Mahzun, mükedder, meyus bir hayvan! İnsanlığın kıymetlerini kaybetmiş bir zavallı! Bu karanlığa düşüşüm irademle olmadı, gayriihtiyari… Âdeta, “Haberim olmadan.” diyebileceğim.

      On beş gün evvel. Amcamın köşkünde yattığım gece… Nasıl oldu? Nasıl birdenbire insanlıktan çıktım? Artık ebediyyen dönemeyeceğim bu cennetten nasıl bu cehenneme yuvarlandım? Nasıl, nasıl?

      Amcam, oğlu Nihat’ın Çanakkale’de şehit düştüğü günden beri, beni onun yerine koymuştu. Geçen sene de yengem kederinden öldü. Şimdi bu talihsiz adam saraya benzeyen köşkünde hizmetçileriyle oturur. Ara sıra, kendisini görmeye giderim. Ömrümde tanıdığım insanların en ahlaklısı, en faziletlisi amcamdır. Babasından kalan büyük serveti kardeşi gibi sefahat âlemlerinde yememiş, devlete hizmet etmiş, hayatını kaymakamlıklarda, mutasarrıflıklarda, uzak vilayetlerin valiliklerinde geçirmiştir! Şiire, sanata karşı duyduğu meftunluğu, biz, yeni adamlar tasavvur bile edemeyiz. Divanlar, onun nazarında kutsi bir mahiyeti haizdir. Gazellerin, kasidelerin mısralarında, kafiyelerinde ilahî bir esrar gizlidir. Bahçenin nihayetinde, kara çamlar arasında yaptırdığı kütüphane, sanki gizli bir mabetçik… Gününün yarısından ziyadesi burada geçer. Kitapların tozunu alır. Ciltleri okşar. O gün bana kapıyı açan uşak yine:

      “Beyefendi kütüphanede, isterseniz oraya buyrun!” dedi.

      Yaprakları dökülmüş ağaçların dibinde hâlâ yeşil duran çiçeksiz tarhlara baka baka yürüdüm. Kütüphanenin kurşun kaplı fincan kubbesi meçhul bir matem timsalini andırıyordu. Pencerelerin yeşil boyalı demir kapakları açıktı. Kapıya ilerledim. Evvel zaman üslubu tokmağın altındaki kilitte bir sarı pirinç anahtar sokulu idi. Parmağımla yavaşça vurdum. İşitmedi; biraz daha hızlı vurdum, uşak zannetti:

      “Ne var, Mehmet?” dedi.

      “Mehmet değil, amca, benim…”

      Kapıyı açtı.

      Bembeyaz sakalı ile mavi yorgun gözlerini daha büyük gösteren kalın taşlı altın gözlüğüyle türbesinden canlanarak kalkmış bir evliyaya benziyordu. Elini öptüm: “Gel bakalım.” dedi. “Sana bir mücevher göstereyim.”

      “Buyrun.”

      Ayakkabılarımı çıkardım. Tıpkı bir camiye girer gibi… Kırmızı çedik terliklerden bir tanesini giydim. Amcamın arkasında deve tüyünden yapılmış bir oda esvabı vardı. Kristal masaya oturduk. Açık duran kitabı bana uzattı. Tekrar:

      “Mücevher, mücevher! Emsali bulunmayan bir mücevher!” dedi. Bu mücevher, çamura düşmüş bir bakkal defterine benziyordu. Yalancıktan müteheyyiç göründüm ve:

      “Hakikaten enfes…”

      “Dün getirdiler. Kaça alsam beğenirsin?”

      “İki liraya.”

      Yüzüme dik dik baktı:

      “Sen deli olmuşsun oğlum!” dedi. Tamir etmek istedim:

      “Cildi pek eski de… Nasıl, beş liraya alabildiniz mi?”

      “Ne beş lirası!” diye haykırdı. “ ‘Dâfiülgumum’, Deli Biraderin letaif külliyatı… İstanbul’da bir nüshası daha yok… Belki bütün dünyada bir eşi yok! İhtimal yazı da Gazali’nin kendi yazısı…”

      “Kaça aldınız?”

      “Yüz seksen liraya…”

      “Çok iyi!” dedim.

      Yazı kargacık burgacık nevindendi. Cildini, kenarlarını sanki hırçın bir sıçan kemirmişti. Nakışlarının yaldızı solmuştu. Ben bu süprüntü parçasına bakarken amcam, yeni ele geçirdiği mücevherleri çıkarıp:

      “Bunu görmedin, bunu da görmedin!” diye birer birer masanın üzerine bırakıyordu. Birtakım divanlar, tarihler, tercümeler, filanlar ki hepsinden küflü bir mezar rutubeti çıkıyordu. Amcam, hele yalnız kaldı kalalı bütün hayatını kütüphanesine hasretmişti. Benim şiirle, sanatla iştigalim, eserlerim, şairliğim çok hoşuna gidiyor; ikide birde:

      “Sen benim mabihüliftiharımsın!” der, fakat yeni yazıları, yeni kitapları kütüphanesine yine sokmaz…

      Kitaplardan yorulan gözlerimi çini kaplı duvarlara kaldırdım. Fiyatları, şüphesiz bu kitaplar gibi yüksek olması icap eden, yazıları okunmaz levhalar asılıydı. Kubbenin ortasındaki billur avize, altın kakmalı zinciriyle kütüphanenin mütevazı sükûnetine uymayacak derecede muhteşemdi. Amcam okuduğu kasideyi bitirdikten sonra:

      “Haberin var mı? Benim kütüphaneyi satın almak istiyorlar!” dedi.

      “Kim?”

      “Tanımazsın, müsteşrikler.”

      “Ne kadar veriyorlar?”

      “Evvela on bin lira dediler. Sonra ‘Ben satmam!’ deyince on beş bine, yirmi bine çıktılar.”

      “Ne diyorsunuz?”

      “Hatta yirmi beş bin de verecekler.”

      “Aman amca, hiç durmayınız, satınız!” dedim.

      Gözlerini okuduğu kitaptan kaldırdı. Bana çevirdi. İçinde öyle bir itap, öyle bir serzeniş vardı ki…

      “Kütüphanemi satmak mı? Sonra ben ne yaparım?”

      …

      Gözlerini tekrar kitaba indirdi. Çehresi bozulmuştu. Dargın, perişan bir tavırla:

      “Ben mezara, kütüphanem mezada!” diye başını salladı.

      Ses çıkarmadım. Elimdeki kitabı okur gibi yaptım. Ne kadar böyle sustuk bilmiyorum, bana çok uzun geldi. Gözlerim yazma satırların arasında gezerken, yirmi beş bin lirayı düşünüyordum. Bu küçük bir servetti. Er geç benim olacak bir servetti. Zira amcamın bizden başka vârisi yoktu. Hayatının o ölüme giden yolunda çok ilerlemiş olan bu ihtiyarcık dünyada nihayet birkaç sene misafirdi. İçimden, “Birkaç sene daha,” diyordum, “haydi beş sene… Abıhayat içmedi ya bu!”

      Acaba kütüphaneyi isteyen müsteşrikler kimlerdi? Soracaktım. Laf ta dilimin ucuna geldi. Sormadım. Gözlüğün altında daha büyük, daha mavi, daha parlak görünen zeki gözlerinden korkuyordum. Sanıyordum ki, düşüncemi hemen anlayacak. Şimdiye kadar hiç düşünmediğim bu hazır miras birdenbire bütün hayalimi doldurdu. Sanki kafam şişti, sersem oldum. Amcamla neler konuştuğumun

Скачать книгу