Gizli Mabet. Омер Сейфеддин

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Gizli Mabet - Омер Сейфеддин страница 7

Жанр:
Серия:
Издательство:
Gizli Mabet - Омер Сейфеддин

Скачать книгу

zamanlar o kadar utandım ki, size tarif edemem. Hele ilk gün bir arkadaşa rastlamayayım diye arka sokaklardan eve geldim. Kapıyı açan evlatlık beni bu hâlde görünce dehşetli bir nara attı. Kurt görmüş bir kısrak heyecanıyla, haykıra haykıra kaçtı. Ben kapıyı iterek yukarı çıktım. Hınzır kız, kim bilir anneme neler söylemiş? Annem odama geldi. Ben, dişlerim ağırıyormuş gibi ağzımı tutuyor, bıyıklarımı göstermiyordum:

      “Ah hain alçak! Artık benim evladım değilsin!” dedi. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Zavallı, kansız elleri titriyor; yüreğinin şiddetle çarpması, derin derin geğirmeler, göğsünü, başını sarsıyordu.

      “Niçin anneciğim?” dedim.

      “Niçin mi?” diye inledi. “Hani bıyıkların?”

      “Bıyıklarımı kesmekle niçin alçak, niçin hain olayım?”

      Annem, daha beter ağlamaya, daha beter geğirmeye başladı.

      “Beni anlamaz mı sanıyorsun?” dedi. “Bıyıklarını farmasonlar2 keserlermiş. Demek, sen de farmasonmuşsun! Verdiğim süt sana haram olsun! Ah! Demek sen de farmasonmuşsun da, bizim haberimiz yokmuş…”

      Ben, her ne kadar bu rezaleti sırf taklitçilik yüzünden, hem âdeta haberim olmadan yaptığımı anlatmaya kalktımsa da, hiç para etmedi. Annem daha beter ağladı. Laflarıma inanmıyordu. Dizlerini döverek: “Seni doğuracağıma, keşke cehennem taşları doğuraydım!” diye çırpınıyordu.

      Tam bu esnada baba da gelmez mi! Evlatlık kız, bıyıklarımın hâlini ona da yetiştirmiş. Aralık kalan kapımdan onu, kalın bastonuyla beraber yukarı çıkmış görünce titredim. Korkmadım desem, yalan söylemiş olurum. Mahvolduğumu anladım. Babam hızla içeri girdi. Ben hâlâ ellerimle bıyıklarımı kapalı tutuyordum. Bastonunu havada savurarak:

      “Aç bakayım ellerini!” diye haykırdı. Artık iş çatallaşmıştı. Hemen bir yalan uydurdum:

      “Babacığım, bugün cigaramı yakarken kazara bıyığımın bir tarafını tutuşturdum… Onun için kestirdim.”

      Ama bizim ihtiyarda hacı gözü yoktu:

      “Sen bana dolma yutturamazsın!” dedi. “Sokakları dolduran züppelerin hepsinin bıyıkları kibritle mi yandı?”

      Sustum. Cevap vermedim.

      Babam açtı ağzını, yumdu gözünü… Öyle şeyler söyledi ki, ben burada mümkün değil tekrarlayamam. Fesinin püskülünü önüne getirmek, bıyıklarını kesmek, hep bir şeye delalet edermiş… Öyle pis bir şeye ki…

      Babamın hiddeti karşısında ne yapacağımı şaşırıyor, “Bıyıklarımı keseceğime keşke kafamı kesseydim!” diye içimi çekiyordum. Babam son sözünü söyledi. Beni reddetti. Evden kovdu.

      “Hemen çık!” dedi. “Bir daha sakın buraya geleyim deme! Çünkü artık bıyıkların çıksa bile, namusun yerine gelmez…”

      Ne yapayım? Çarnaçar çıktım. Gidecek yerim yoktu. Aklıma Topkapı’da bir arkadaşım geldi. “Bari gidip ona misafir olayım.” dedim.

      Tramvay yoluna doğru yürüdüm. Köşe başında bizim sporcu arkadaşları gördüm. Bana gözleri ilişince:

      “Bonjur, bonjur!” diye haykırıştılar. “İşte şimdi adama benzedin. Neydi o pala bıyıklar! Mezardan kalkmış bir yeniçeri ağası gibi…”

      Ne cevap, ne selam verdim. Yürüdüm. Annemin, babamın ayrı ayrı manalar verdiği felaketimi bu beyler çok muvafık, çok hoş buluyorlardı.

      Topkapı tramvayına bindim. İçerisi tenha idi. Kabahatli gibi, bir tarafa iliştim. Geldi, yanıma abani sarıklı, kır sakallı bir hoca efendi oturdu.

      Biletimi aldım. Ara sıra dışarı bakıyordum. Gözüm hoca efendiye kaçtı. Dikkat ettim. Dik dik bana bakıyor… Yüreğim hop etti. “Sakın bu da bıyıklarım için küfrüme hükmetmesin…” diyordum. Yüreğimin çarpması gittikçe ziyadeleşti. Kalkmak, dışarı kaçmak istedim. Hazırlanıyor, kımıldanıyordum. Hoca efendi gülümsedi:

      “Eksik olmayınız oğlum. Var olunuz!” dedi. Heyecanıma şimdi hayret de karışmıştı

      “Niçin efendim?” diye sordum.

      “Sizin gibi şık gençleri sünnetli görmek, bizim için en büyük bir iftihardır!” dedi. Anlamadım. Hassaten bir yere bakmak istemiyormuşum gibi yavaşça gözlerimi önüme indirdim. Hayır… Evet hayır…

      Tekrar sordum:

      “Fakat, sünnetli olduğumu nereden anladınız, efendim?”

      Hoca güldü:

      “İşte bıyıklarınızı kestirmişsiniz ya oğlum.” dedi. “Bu sünneti şerif değil midir?”

      !

      ÜÇ NASİHAT

– Halk edebiyatından —

      Durmuş’un bir anasından başka kimsesi yoktu. Fakirdi. Amma gençti. Kuvvetli idi. Öküzünün biri ölünce tarlasını süremedi. Para kazanmak, tekrar çiftini düzebilmek için gurbete gitmeye karar verdi. Gurbet, İstanbul demektir. Köyde kim çaresiz kalırsa, kimin işi bozulursa, İstanbul yolunu tutar. Durmuş da torbasını omuzladı. Çarıklarını sıktı. Eline bir değnek aldı. Gurbetçilerin arasına katıldı. Dere tepe aştı. Nihayet İstanbul’a geldi, iki gün hemşehrilerinin kahvesinde pinekledi. Ne iş tutacağını bilmiyordu. Bir sanatı yoktu.

      Конец ознакомительного фрагмента.

      Текст предоставлен ООО «Литрес».

      Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.

      Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.

      1

      Çotra: Ağaçtan yapılmış küçük su kabı.

      2

      Farmason: Mason; halk dilinde dinsiz, imansız.

/9j/4AAQSkZJRgABAQEASABIAAD/2w

Скачать книгу


<p>2</p>

Farmason: Mason; halk dilinde dinsiz, imansız.