Lâ Havle - Lütfî Divânı. Lütfü Şehsuvaroğlu

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Lâ Havle - Lütfî Divânı - Lütfü Şehsuvaroğlu страница 17

Жанр:
Серия:
Издательство:
Lâ Havle - Lütfî Divânı - Lütfü Şehsuvaroğlu

Скачать книгу

geldiler demir dağlardan

      Su serptiler kentler dönüşüverdi

      Bu yağmur duası eski çağlardan

      Yırtarak göklerin kefenlerini

      Bereketi oylum oylum yağdırsak

      Buluştursak o dua ellerini

      Asumanın memesini sağdırsak

      Yırtarak göklerin kefenlerini

      Belki benden, belki gökten bir ses var

      Baktım yere, baktım göğe; zor seçim

      Ey Şehsuvar! Toprağını kim suvar

      Susuzum, susuzum kurudu içim

      Belki benden, belki gökten bir ses var

      SU

      Deniz bitti

      Su da bitti

      Peki neden

      Yapış yapış

      Her yanımız?

      Uyarmıştı

      Bizi oysa

      Cenab-ı Hak

      Kur’an’ında

      Sure-i mülk

      Sonunda der:

      Çekiversek

      Suyu alttan

      Göndermesek

      Suyu üstten

      Kim verecek

      Size suyu?

      Allah Allah!

      Azimüşşan!..

      KUYULAR 36

      Kuyular!

      Kuyular ki, mezar taşları gibi başları var

      En kuytu yerinde uyuyor derin homurtular

      Kuyular!

      Kıtlığın ve bereketin simgesi başka ne var

      Ölümün ve hayatın savaştığı mıntıkalar

      Ölümün ve hayatın seviştiği mobilyalar

      Kuyular ki, çöllerin eskimez mobilyaları

      Seraplarında yitirdiği Leylaları arar

      Sihirli bir mağara gibi avutur Mecnunları

      Kuyular!

      Yusuf’u yutan kuyular

***

      Seni kuyuda unuttuk Yusuf, seni kuyuda

      Kuyuyu da unuttuk sonra, kuyudan yansıyan yüzünü de

      Kuyuya dair bütün bildiklerimizi

      Başkanlar diktik başlarımıza “ve hazel beledil emin”

      Toptan anlayan, toplarını bizden esirgemeyen başkanlar

      Sularımız çekilince bize su verecek kim

      Bize aş, bize iş; başımızı sokacak sıcak bir yuva

      Kim verebilir ki, başkandan başka

      Ya suyu çekersek altınızdan kim verecek su

      Şirk koşan kim; kâfir mi, Müslüman mı

      İmdat dilenirken susuzluktan, hak ettik mi su

      Ve membaından haberimiz var mı

***

      Seni kuyuda unuttuğumuzdan beri tuzlanıyor suyumuz

      Temiz bir suya hasretiz artık

      “ve enzelna mines semaî mâen tabûra”

      İman tahtamız çatır çatır kırılıyor Yusuf

      Çatır çatır

      Kirlendik iyiden iyiye Yusuf

      Bütün iyilerimizle birlikte

***

      Akıl tutulması mı bu, iman tutulması mı

      Yoldan çıkmış bir kavmin belasını bulması mı

      ‘Erimiş bir maden gibi yüzleri haşlayan su’

      Demek ki, artık bizi de zalimlerden sayan su

      Şükürler olsun kabaran suya, kaynayan suya

      Erimiş maden gibi yüzleri haşlayan suya

      Zalimlerden mi olduk, biz niye korkuyoruz ya

      Niçin bizim de suyumuz çekiliyor, bizim de

      Tuzlanmış çok, ne kadar suvardığımız yer varsa

      Baraj göllerimizde şimdi çatlak çatlak toprak

      Bağ bahçe artık hep beton binalar için arsa

      Vatan diye ne varsa, emânet: kırık ve kurak

***

      Bir resim bu, Salvador Dali’den unutulmuş

      Kırık kova, çürük ip, Yusuf’suz ve susuz kuyu

      Sevdasız şehirler, Leyla’sız ve Mecnun’suz çöller

      Yusuf’u unutan kardeşler

      Yol başlarına düşmüş leşler gibi eşler

      Her ashabın ensesinde bir gölge

      Ebu Cehil’in devrilesice boyu

      Bizi yoldan çıkarmayı bekler

      Bizi de bir gören olur mu Yusuf

      Çıkaran olur mu, bizi de bir gün kuyudan

***

      Kuyuyu da unuttuk, kuyuya dair her şeyi de

      Kıtaları kim yarattı suyun üstünde

      Suyu gökten bir ölçüyle indiren

      Kayaların içine gizleyen

      Suyu azdıran, kabartan, kaynatan kim

      Ya gemiyi suda yüzdüren

      Yusuf’u kuyudan çeker gibi

      Asam nerede, taşa vuracağım, suyunu çıkaracağım asam

      Kelime! Eksik kalan kelimem hani

      Bizi de çekip çıkaracak bir bedevî var mı

      Kardeşlerimizin atıp unuttuğu kuyudan

      DAMLALAR İÇİNDE KRİSTAL DUA

       Damlalar içinde kristal dua

       Unutulmuş sözcükleri kuşanmış

       Bir hayat ki, eski çağda yaşanmış

       Ardında bırakıp binbir beddua

       Damlalar içinde kristal dua

       Toz dindi, ovayı sükût kapladı

       Sonra koptu kısrak sesi, nal sesi

       Eski çağın yeni çağa hevesi

       Şövalye, mızrağı göğe sapladı

       Toz dindi, ovayı sükût kapladı

       Ufuk çizgisinde altından oluk

       Yâr yanağındaki ala bürünür

       Çöldeki Mecnun’a Leyla görünür

       Son şehidin beklediği son soluk

       Ufuk çizgisinde altından oluk

       Bu gidenler nurdan heykeller midir

       Bu

Скачать книгу


<p>36</p>

“Edebiyat Otağı” dergisinde 2008 yılında yayımlandı.