Erguvan Tahtındaki Lanetin Sırrı - Kösem Sultan’ın Yüzüğü. Lütfü Şehsuvaroğlu

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Erguvan Tahtındaki Lanetin Sırrı - Kösem Sultan’ın Yüzüğü - Lütfü Şehsuvaroğlu страница 18

Жанр:
Серия:
Издательство:
Erguvan Tahtındaki Lanetin Sırrı - Kösem Sultan’ın Yüzüğü - Lütfü Şehsuvaroğlu

Скачать книгу

olmadıysa an zamîmi’lkalb niyyet ilen, hacc-ı şerif müyesser oldukda ba‘dehû Hazretin ravza-i mutahharasına yüz sürersiz.’ Padişah bu tabirden ziyade safa edüp bu defa hacca gitmekde inadına musır oldı. Bir gün kendu imamını ba‘de’s-salâh davet idup, bu vâkı‘âyı söyler, İmam Efendi dir ki: ‘Fahru’ş-Şuyüh Üsküdârî Mahmud Efendi -kuddise sırruh- müstecâbü’d-da’ve dâînüzdür andan istifsar buyurun.’ dir.

      Padişah dahî bu vâkı‘âyı tafsil üzre yazup Aziz’e gönderür. Aziz dahî tabir-i hâbda yazar ki: ‘Padişahım, Kelam-ı İzzet hükmü rabbanidir ve ana imtisal lazımdur. Ve iclâs buyurdukları taht ise cübbe-i vücûttur, bu vâkıa‘ ziyade muhavvef ve hatarnâkdır. Ya‘lemullah bu vâkı‘â-i hâilenin vukû‘ı tîz vakitte olur. Tevbe ve istiğfâr üzre olup, festeînû min ehli’l-kubûr fehvâsınca Hak Taâlâ Hazretinin evliya kullarının merâkıd-i şeriflerinden istimdâd talep buyurun. Mercûdur ki defi beliyyât ola. Padişah dahî Ebî Eyyûb Ensârî (r.a) ziyaretine gidüp, fukaraya tasadduk ve kurban içun sığır ve koyun cem‘ idup, Bostancılar, Edirnekapusı’nda ve Karagümrük’de araba sığırların cebren alub, üç bin akçelik çifte, bin akçe virup götürüb kurban ittiler. Ve muttasıl Üsküdar’a esbâblar taşınup göçmek sadedinde, bu esnada Şeyhülislam, Padişaha fetva gönderup: ‘Padişahların Ka‘be’ye gitmekliği farz değildir, adalet üzre reâyânın ahvâlin görmek evladur.’ didi. Padişah bu mazmundan gadabnâk olup, amel eylemedi.”

      “Ben demiştim ona, dinlemedi beni. Türkmenden ordu kurmayı kafasına koyan padişah zevcesini de Türkmenden seçmişti. Şeyhülislam’ın kızını aldı. Teamülü çiğnedi. Hem padişahların koynuna aldığı herhangi bir cariye ne vakit çaşıtlara bilgi taşıdı ki şu sarayda? Ama işte bu sözde saf Türk kızı ne duyduysa efendisinden, taşıdı babacığına… Ya babası olacak şeyhülislam? O ne yaptı? Vesayetin değirmenine su taşıdı. Ocağa aktardı duyduklarını… Zaten öteden beri padişahın niyetlerini okuyan ocak, Genç Osman’ımın hacca gideceğini yahut Anadolu’daki isyanı bastırmak bahanesiyle yeni bir ordu kurma hevesinde olduğunu, yeniçeri ocağını tarumar edeceğini yayıp durdular kendi aralarında. Şüyuu vukuundan beterdir. Öyle de oldu. Sonunda bir deli kuyuya taş attı. Koyun sürüsü gibi herkes de ardından atladı.”

      Hikâyenin bundan sonrasını biliyordum. Osman’ımın bütün fikirlerinin arkasındaydım ama onun bu fikirlerini hatunuyla paylaşması, hele hele satranç oyunundaki gibi yapacağı her hamleyi belli etmesi hoşuma gitmiyordu. Belki olayları önleyebilirdim ama içimden bir ses Osman’dan çok Murad’ımın selametiyle meşgul olmamı öğütlüyordu.

      Tugi anlatıyordu ama benim aklım başka yerdeydi. Yüzüğüme bakıp bundan sonraki akıbeti yakalamaya çalışıyordum.

      “Ba‘dehû meşâyıh-ı kiram ve ulemâ-yı ‘ızâmın ekseri haberler gönderüp men‘ itdiler, mecal olup Padişahı alı komak olmadı, bu hususta Sadrazam dahî ulema tarafında olup çok takayyud eyledi emmâ neylesun başı ve mansıbı korkusundan Hâceye ve Süleyman Ağaya mütâbe‘at eyledi.

      Biz sözümüze gelelim; kaçan kim cumhûr, Sadrazamın ve Hâcenin evlerin basup, ğâret eyledikleri padişahın semı‘ne müna‘kıs oldı evvel ulemanın kibarın davet eyleyup: ‘Kulun muradı nedür?’ didi. Ulema bilittifak didiler ki: ‘Saâdetlü Padişahın Ka‘be’ye gitmesini istemeyüp, Dâru’s-Saâde Ağasını ve Hâce Efendiyi nefy-i beled eylesûn, dirler.’

      Padişah buyurdu ki: ‘Ka‘be’ye gitmekden vaz geldim, ammâ istedükleri âdemleri şehirden sürmek değil, mansıblarından bile ref eylemek olmaz.’

      …

      Ba‘dehû ol gice cumhûr arasında bir söz peyda oldı ki, padişah cümle bağçelerde olan bostancıları ve iç halkın yaraklandurmış ve cepehâneden silahlandurmış ve on adet darb-zen getürmiş. Bir söz dahî bostancıların içinde şâyi‘ oldı ki, cümle donanmacı yeniçeriler kadırgalardan toplar ile derya tarafından Sarayı muhasara ve ihata ideler ve bâki cumhûr bab-ı hümâyûndan yürüyüş ideler. Bu sözden Bostancılara ziyade havf düşüp, hele yarındâsi, mâh-i Recebin sekizinci Pençşenbe güni idi, ale’s-seher cumhûr Odalar Meydanı’nda cem‘ olup ba‘dehû Ebü’l-Feth haremine varup her biri âlât-ı harb ve seyf ve sinan ile At Meydanı’na geldiklerinde, emr-i pâdişâhî ile Şeyhülislam ve İftihar u Âli Yasin Nakîbu’l-Eşraf Şerif Efendi iki Kadıasker ve kudvetülmüfessirîn Şeyh Ömer Efendi ve zübdetülvâizîn Şeyh Sivasi Efendi ve Şeyh İbrahim Efendi ve Şeyh Derviş Efendi ve Kadı-zâde Efendi bi’lkülliyye cumhûrun cem‘ıyyetine geldiler:

      ‘Gulüvv-i ‘âmdan muradınız nedür?’ didiler. Cumhûr dahî bi’l-ittifak: ‘Altı nefer kimesnenin katlin isterüz.’ deyu defter virdiler; biri Hâce efendi, biri Dâru’s-Saâde Ağası, biri Sadrazam, biri Kâim-i makâm Ahmed Paşa, biri Defterdar Bâki Paşa; Ahmed Paşayı istedüklerinden murad, Padişah seferde iken İstanbul’da kâim-i makâm idi, oturak ve korucıların ulûfesin eksik virdüginden taşlamışlar idi, ol mahalde Sekbânbaşı Nasuh Ağayı azledup, Kara Hasan Ağa sekbânbaşı olmuş idi, Padişah İstanbul’a geldikte Ahmed Paşa korucılardan şikâyet eyledi, Padişah bir uğurdan korucılık men‘olunsun dedikte, Yeniçeri Ağası Ali Ağa: ‘Padişahım, bir uğurdan olmaz tedriçle idelim.’ deyu iki bine yakın oturak ve korucının dirlikleri kat‘ olunmuş idi, Biz sözümüze gelelim; kaçan ki cumhûr bu zikrolulanların hakkında defter virdiklerinde, ulema ile Padişaha gönderdiler idi, padişah istedükleri âdemleri virmekte inad idicek, ulema ve meşâyıh cümle didiler ki: ‘Padişahım cumhûr eyu değildir, ecdâd-ı ‘ızâmın zamanlarında dahî ola gelmişdir, istedüklerin iderler, sonra güç olur.’ Padişah cevap eylediki: ‘Siz epsem olum anlar başsız askerdir tîz dağılurlar.’ Tekrar nasihat eylediklerinde gadaba gelup: ‘Anların tedarükleri görülmüştür, haklarından geldikten sonra, sizin dahî içunüzden haklarından gelecek malumumdur.’ Ulemâ-yı ‘ızâm padişah-i âl-î makamdan bu sözü işittikde, epsem olub taşra geldiler taşraya dahî çıkmağa komadiler, Padişahı dahî yalnız komayub şöyle durdıler. Bu taraftan cumhûr ulemânın gelüp haber getürmedügin görüp bildiler ki sözleri geçmedi, bilcümle bab-ı hümâyûna doğri yürüdiler, içerude bostancı ve iç halkı müheyyadur, toplar kurulmuşdur, deyu havflerinden. Ayasofya minarelerine âdemler çıkarup cânib-i Saraydan haraket olmaduğın bîlup, derhal tüfenklü yeniçeriyi önlerine ve sipâh ökselerinde yalın yarak, bab-ı hümâyûna geldiler, kapuyı âçuk gördiler kapucilerin bir kaçı didiler ki: ‘Kat‘â ğâfil olman, tedarük üzre gidin.’ Beş yüz kadar sipâhi ve yeniçeriyi ellerinde âlât-ı cenk ve tüfenk ile kapuda bekçi kodılar, andan odun anbarına girüp, ellerinde âlâtı olmayanlar odun alup, ikinci kapuya girüp, tekbir ve gülbank ile içeru girdiler, üç bölük oldılar, bir bölügi vüzerâ oturduğı kubbe önüne doğri gittiler, ve bir bölügi matbah önünde durdiler, bir bölügi tâ arz odası kapusına girup: ‘Padişahımızdan altı nefer kimseyi istedük cevap gelmedi, şer’ ile davamız ve elumizde fetvây-ı şerife vardur.’ deyu çok söylediler, asla cevap getürür yok, dahî içeru arz odasının önüne vardılar, birkaç hadimler karşu gelmek istedükte cüret edemediler, kaçan kim cumhûr hareme dâhil oldılar, bir sadâ peyda oldi ki: ‘Şer‘ ile Sultan Mustafa’yı isterüz.’ cümlenin dahî lisânına bu câri oldı, bazı zülüflü baltacılardan sordular ki, Sultan Mustafa kandedir? Asla cevap virmediklerinden içlerinden bir oğlan, cânib-i hareme işaret eyledi, bir kubbe gösterdi, cumhûrun içinden bazıları hezâr zor ve zahmet ile ol kubbenin üzerine çıktılar, zîrâ kapusı iç haremden idi, Sultan Mustafa’nın hizmetinde olan cevârînin bir âvaz-i hazin

Скачать книгу