Ocak Sönmesin Diye - Lütfü Şehsuvaroğlu Kitabı. Hasan Yılmaz

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Ocak Sönmesin Diye - Lütfü Şehsuvaroğlu Kitabı - Hasan Yılmaz страница 14

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Ocak Sönmesin Diye - Lütfü Şehsuvaroğlu Kitabı - Hasan Yılmaz

Скачать книгу

Ama dışarıda da arkadaşlarım vardı.

      Dışarıya çıkmak kalabalıklaşmak, kendini ifade etmek, oraları fethetmek arzusundan kaynaklanmıyor mu? Çünkü artık ülkücü oldunuz.

      Bu ağır bir ifade olur ama doğru. Mesela Etimesgut-Sincan arasında dolmuş şoförlüğü yapanlar vardı. Bunları mutlaka kazanmamız lazım diye bakardık. Ankara’da kurtarılmamış mahalleler vardı, Tuzluçayır, Gazi Mahallesi gibi. Buraların solun elinden kurtarılması lazımdı. Gazi Mahallesi devrimci solun elindeydi ve oradan trenle gelip Etimesgut, Sincan’ı ele geçirmek isterlerdi. Biz de orada hâkimiyet kurmaya çalışırdık. Bu arada da bu hâkimiyet için dolmuşçuların kabadayı gücüne ihtiyacımız vardı. Ben de onların kabadayı gücünü kazanmak için onların şarap içtikleri ortama gittim. Serde delikanlılık olduğu için istemeye istemeye ben de onlarla beraber bol fındık ve fıstıkla beraber hadi bir bira içeyim dedim. Hayatımda ilk ve tek içtiğim alkol odur. Gittiğim o akşam bu dolmuş şoförlerinin hepsini ülkücü yaptım. Onlar daha sonra beni beğenmemeye başladılar. Çünkü onların çoğu daha sonra Adıyaman Kahta’nın müridi oldular.

      Bir akşam adamların şarap ortamlarında sohbet ettin ve adamlar ülkücü oldu. Ülkücü olmak nasıl oluyordu? Bir akşamda ülkücü olmak mümkün müydü?

      Ülkücü çok kolay olunuyordu. Bak nasıl olunuyordu anlatayım; Ali Bilir ile Dışkapı’da Modern Çarşı’ya gittik. 5 liraya bir tane şampiyonlara verilen küçük bir kupa aldık. Kupanın üzerine “Büyük Ülkü Derneği 1974 Bahar Kupası Şampiyonu” diye yazı yazdırdık. Daha sonra Etimesgut’ta bahar kupası futbol turnuvası yapılacağını afişlerle duyurduk. Meslek gruplarından, mahallelerden 16 takım müracaat etti. Erzurum Mahallesi, Çankırı Mahallesi, 30 Ağustos Mahallesi, Şekerspor, Elmasspor gibi takımlar müracaat etti. Ya da bu isimlerle takımlar kuruldu. Her takımda 16 oyuncu oldu. 16 takım ve 16 sporcu ne demek? 256 insan turnuvada yarışmacı oldu demek. Bunlar eleme usulü maçlar yaptılar. Bütün yaz bu maçlarla geçti. Hemen her gün bir maç yapılıyordu. Nereden baksanız her maçı en az 50 kişi seyrediyordu. Maçtan sonra da katılan sporculara “Ocakta bir çay içelim arkadaşlar.” diyorduk. Gelen 50-100 kişi ile sohbet ediyor, onlara kitap tavsiye ediyor, onların dertleriyle ilgileniyorsun. Böylece bir tanışma ve kaynaşma ortamı yaratmış oluyorduk. Hemen hemen yakın yaşlarda insanlar olduğumuz için kaynaşmamız da kolay oluyordu. Dolayısıyla bir şey demeden bunların hepsi ülkücü oldu. Bunlara ayrı bir şey dememize gerek yoktu. Çünkü hepsi Çankırı’dan Çorum’dan, Erzurum’dan, Yozgat’tan vatan çocukları. Hepsi bu toprağın çocuklarıydı. Ülkücülükte bu toprağın fikriyatıdır. Alpaslan, Fatih, Atatürk… Hepsi aynıdır. Ülkücülük de hepsini meczetmiş bir fikirdir. Hepsi aynı fikirde toplandılar.

      Lise Futbol Takımı

      Her şey yolunda gitti mi?

      Hayır. Biz Etimesgut’ta bu faaliyetleri yaparken dışarıdan işgal güçleri gelmeye başladılar ve bizim için mücadele yılları başladı. İşgal güçleri Gazi Mahallesi’nden geliyordu. 1974 yılına kadar gayet sakin giden olaylar, 1974 yılındaki genel af ile birlikte hareketlendi. Cezaevinden çıkan eski ve tecrübeli solcular, mahallelere yayılmaya başladılar. Etimesgut bir işçi muhiti idi. Aynı zamanda gecekondu mahallesi. Sol söylem burada tutabilir. Orayı ele geçirmek için dışarıdan devrimciler gelmeye başladılar. Mahallede sol örgütlenme için uygun bir vasat vardı. Sınıfsal olarak Marksizm burada neşv-ü nema bulabilir arzusuyla sol gruplar Etimesgut’a geldiler. Kızlı erkekli gruplar sabahtan trene binip Etimesgut’a geliyorlar, akşama kadar afiş asıyorlar, bildiri dağıtıyorlar ve saat 16.00 treni ile Gazi Mahallesi’ne dönüyorlardı. Normal banliyö treni Sincan’a kadar giderdi. 16.00 treni ise Etimesgut’tan kalkardı. Bunlar bütün mahalleleri gezip bildiri dağıttıktan sonra, 16.00 trenine doluşup giderlerdi. O zaman onların karşısına bir güç çıkması gerekiyordu ama bizim gençler çıkamıyordu. Ayrıca korkutmak da lazımdı. Yoksa mahalleyi ele geçireceklerdi. Ama neyle korkutacaktık!

      Silahı Cesurlar mı Taşır?

      Evet belli ki kavga ile henüz tanışmamışsınız. Ütopik bir ideolojik ortam var. Belki de liseli olmanın toyluğundan. Peki, o dönemde hiç solcularla çatışmadınız mı?

      Ben 1973 yılının sonunda üniversiteyi kazanınca, başkanlık görevini bir yıl daha devam ettirdim. Benimle beraber Etimesgut Sanat Okulunda okuyan Yılmaz ve Beşevler’de erkek sanat okulunda okuyan Ramazan diye iki arkadaşım daha vardı. Şimdi Şeker İş Sendikasının başkanı olan Ramazan, o zaman 14 yaşında idi. İşte ben, Yılmaz, Gürbüz, Erdoğan, Ramazan ve birkaç arkadaş daha bunların karşısına çıkardık. Ama o zaman henüz kavga tecrübemiz yoktu. Hep eğitim çalışması yaptığımız için hiç siyasi çatışma yaşamamıştık. İlk defa bu grupla karşı karşıya gelecektik. Onlar 100 kişilik grup ile dolaşıyorlar ve silahları da var. Ne lazım? Silah lazım. Gidip 2000 liraya Kırıkkale marka bir tabanca aldık. Onlar mahallelerde bildiri dağıtıp propaganda yaparken bizim ocakta moralimiz bozuluyordu. Silahı alıp ocağa girdim, moral yükseltmek için çıkardım silahı masaya koydum. “Korkmayın bir şey yapamazlar!” demek için koydum masaya. Kuruçay’da av tüfeği filan kullanmıştım ama tabanca hiç kullanmamıştım. Bunu böyle söyledim ama sonra da düşündüm: “İçimizde ajan olabilir ve polise ihbar edebilir.” Çıkarken silahı saklayacak bir yer aradım. O nedenle sinema salonundan herkesten sonra çıktım. Çıkar çıkmaz da silahı zula bir yere sakladım. Gerçekten de aramızda polis muhbiri varmış. Biz daha sinema salonunun dış duvarını dönerken istasyon tarafından polisler gelip önümüzü kestiler ve arama yaptılar. Silahı bulamayınca ispiyoncunun beceriksizliği ortaya çıktı. İşte bizim karşılarına çıkmaya hazırlandığımız kızlı erkekli o grubu bir gün Etimesgut’un gecekondu mahallesinin kadınları tencere tavalarla kovalamıştı.

      İspiyoncunun kim olduğunu tahmin edebildiniz mi?

      Tahmin ettik. Bizim tahminlerimiz daha sonra genel merkezde üstlendiğimiz görevlerde de devam etti. O hissikablelvuku, teşkilatçılığımızda da yansıdı ve Muhsin Başkan’la aramıza girmiş MİT ajanlarını çok güzel deşifre ederdik. İspiyoncuyu görünce yüzünden anlardık.

      ÜNİVERSİTE GENÇLİĞİ NEDEN AYRIŞTIRILDI?

      70’li yılların başında, Türkiye’de ideolojik kamplaşma yoğunlaştı. Kitlesel terör eylemleri olmasa da üniversite gençliğinin enerjisi birikmeye başladı. Siz de 1974 yılında Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi öğrencisi oldunuz. Aynı zamanda Etimesgut Büyük Ülkü Derneğinin de başkanlığını sürdürüyorsunuz. Okul ile dernek başkanlığını birlikte yürüttünüz.

      Evet, Etimesgut Büyük Ülkü Derneğinin başkanlığını yaparken, Ziraat Fakültesine devam ediyordum. Evim uzak düşer diye Yıldırım Beyazıt Öğrenci Yurdunda kalıyordum. Ziraat Fakültesi ile Veterinerlik Fakültesi yan yana idi. Veterinerlik Fakültesinde de Ali Batman, Ramiz Ongun, Muhsin Yazıcıoğlu, dayı dediğimiz bizden birkaç sınıf önde olan bir arkadaşımız, Özcan Aydın filan vardı. Hayatımın daha sonraki yıllarında yol arkadaşım olacak Yıldırım Bölge Ülkücüleri ile yurtta tanıştım.

      Aileniz Etimesgut’ta olmasına karşılık siz yurtta kalıyorsunuz. Neden?

      Yıldırım Beyazıt Yurdu, okulun bulunduğu Dışkapı’daki yerleşkenin içinde. Etimesgut’a gidip

Скачать книгу