Ebu Müslim Horosani'nin İntikamı. Corci Zeydan

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Ebu Müslim Horosani'nin İntikamı - Corci Zeydan страница 10

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Ebu Müslim Horosani'nin İntikamı - Corci Zeydan

Скачать книгу

gizlice anlamak bana gelip gerçeği söylemekten ibarettir. Her hâlde bunu bu gece anlamak isterim.”

      “Bunu anlamak bence pek kolay şeydir. Hem fazlasını da yapacağım. Eğer şimdiye kadar hanımımızı sevmediyse bundan sonra onu kendisine sevdirebileceğim. Buna ne dersin?”

      “Eğer bunu yapabilirsen senin için pek büyük bir ödül hazırdır. Yalnız bu işi gayet gizli tutmalısın.”

      Dahhâk bir müddet gözlerini yere dikerek düşünmeye başladı. Yüzünde maskaralık yerine artık ciddi bir tavır görülüyordu. Sonra maşitaya doğru gözlerini kaldırarak:

      “İşte şimdi gidiyorum, Allah işimizi rast getirsin. Dua et.” dedi.

      “Git, Allah yardımcın olsun.”

      “Fakat gitmeden önce yalnız bir şey rica edeceğim beni aynanın önünde bırak, kendimi düzelteceğim.”

      Maşitanın izni üzerine Dahhâk duvara asılı cilalı, bakırdan bir aynanın önünde durdu. Sarığını çözerek gayet gülünç bir şekilde sardı. Sakalını bıyığını karıştırarak perişan kaba, gülünç bir hâle koydu. Cübbesini çıkarıp ters giydi. Ayakkabılarını çıkararak kuşağına soktu. Yalın ayak olduğu hâlde ahmak gibi gülerek, çıkıp gitti.

      Ebu Müslim ise bey salonundan ayrıldıktan sonra Halit ile beraber önlerinde fenerleri olan uşaklar yürüdüğü hâlde, bahçenin ağaçları, güzel kokulu çiçekleri arasından geçerek surun kenarında bulunan kandiller ile ışıklı haneye vardılar. İçeri girdiklerinde Ebu Müslim hiçbir söz söylemeksizin elbise ve silahlarını çıkarmaya, yatmak için hazırlanmaya başladı. Halit’e gelince Gülnar’ın o sihirli güzelliğini ve o anda Ebu Müslim’e doğru yönlendirdiği âşıkane bakışları Ebu Müslim’in ise ona karşı aldığı kayıtsız tavır ve ihmalkârlığı düşünerek Ebu Müslim’in buna dair bir şey söyleyeceğini ümit ediyordu. Fakat heyhat! Ebu Müslim hiç oralarda değildi. Bir söz bile söylemedi. Halit de sessizliğini koruduğu hâlde elbisesini ve silahını çıkarmaya başladı. Ebu Müslim’in daima sessiz vakit geçirir pek kısa söz söyler, pek nadir gülen bir insan olduğunu bildiği için o geceki sessizliği, alışılmış bir durum gibi görüyordu.

      11

      HAZİNEDAR İBRAHİM

      Hazinedar İbrahim ise paraları misafirhanenin, Ebu Müslim ile Halit’e ayrılan odadan uzak bir odaya götürmüştü. Odaya girince giysileri bırakıp çekilmelerini uşaklara emretti. Bu adamın pederi gerçek Musevi’ydi. Daha sonradan para kazanmak maksadıyla Müslüman olmuştu. Oğlu İbrahim de aynı ahlak ile belki de pederinden daha fazla açgözlü ve paraya taparak büyümüş. Sokulganlık yaparak Abbasilere mensup nakiplerin güvenini kazanmıştı. Kendisi pek iyi hesap bildiği için Ebu Müslim onu hazinedarlığa almıştı. İbrahim bu memuriyetten çokça para kazanıyordu fakat bu kazanç parayı eksik saymaktan veya hırsızlıktan ileri gelmiyordu. Çünkü bu şekilde doğrudan doğruya hırsızlığı nadiren yapabilirdi. O, en çok para değişiminden kazanırdı. O sıralarda basılan paraların bir kısmı vezince eksik bir kısmı tamdı. Bu gibi damgalanmış akçeler pek çok çeşidi vardı. Mesela Haccâc’ın 50 seneyi hicriyesine Irak’ta darbettiği madenî paralar vezince eksikti. Daha sonra Irak’a vali olan İbn Hübeyre o paralardan daha iyi madenî paralar bastırttı. Bunlardan sonra o bölge de valilik eden Halit Kuseyri kendi zamanında basılan paraların değerinin tam olmasına çok gayret göstermişti. Daha sonra vali olan Yusuf b. Ömer ise bastığı paraların tam olması hususunda büyük gayret göstermişti. Onun için bu son üç valiye mensup olan (Hübeyre – Halit – Yusuf) dönemlerinde basılan paralar, Emeviler dönemindeki paraların en iyisiydi. Haccâc tarafından eksik basılan paralara ise nukudu mekruha adı verilirdi. Bu isimle bilinir olmuştu.8

      İşte İbrahim, İran beylerinden yahut Şia’nın diğer yardımcılarından paralar geldikçe adet sayısıyla defterlere geçirerek hangi cins paradan olduklarını bildirmezdi. Paraların içinde (Hübeyre – Halit – Yusuf) cinslerinden para bulunur ise nukudu mekruha ile değiştirirdi. Bu yüzden pek çok paralar kazanırdı. Yaptığı bu iş için kullanılmak üzere İbrahim’in özel sandığı nukudu mekruha ile dolu olur, bu torbaları taşımaktan hâli kalmazdı. İbrahim o gece yalnız kalınca odasının kapısını kapamış sakına sakına o paraları gizlice değişime koyulmuştu.

      Dahhâk gerek bu İbrahim’i gerek daha evvel babasını da tanıyordu. Maşita tarafından o işe araştırmaya memur olunca pek hırslı bildiği İbrahim’i para kuvvetiyle çalıştırmaya karar verdi. İbrahim ise Dahhâk’ı hiç tanımaz, hâl ve tavırlarından emir altına alınmış şaklaban veya budala bir insan olduğunu tahmin ederdi.

      Dahhâk, maşitadan ayrılınca ayın ışığı ile ışıltılı bir sema altında bahçede yavaş yavaş yürümeye başladı. Gözlerini gökyüzüne dikerek sanki yıldızları sayıyor yahut yüksekliği sonsuz olan yıldızların hikmetini okumaya çalışıyordu. Bu hâl ile yalın ayak İbrahim’in odası önüne vardı. Ahmak tavrını iyiden iyi takmış olduğu hâlde kapının önünde durarak içeriyi dinledi. Odanın içinde hafif bir şıkırtı işitiliyordu. Dahhâk bunun para sesi olduğunu derhâl anladı. O zamana kadar Ebu Müslim ile Halit uyumuşlardı. Uşaklar da birer tarafa gitmiş bahçede kimse kalmamıştı. Artık olay yeri dışında uzakta bulunan davarların yatıp kalkmalarından başka bir ses işitilmiyordu. Dahhâk, İbrahim’in para değişim meselesini bitirdiğini tahmin edinceye kadar oda kapısında durup bekledikten sonra yanında bulunan para kesesini kapının önünde bir taş üzerine düşürdü. Paranın düşüşü gecenin sessizliği içinde büyük bir şakırtı çıkardı.

      Odanın içinde paraları değiştirmekle uğraşırken kendisinin kımıldamasından yahut paraların birbirine dokunması sırasında ses çıkmasın diye nefes almaktan bile sakınan İbrahim, her tarafın sessizlik içinde bulunduğu bir zamanda kapı önünde oluşan şakırtıdan pek fena ürktü. Bir süre bulunduğu yerde mıhlanmış gibi kaldı. Şakırtıyı hemen ardından başka bir ses, bir hareket işitilir diye bekledi. Ortalığı iyice dinledi öyle bir ses gelince kapıya doğru gelerek kanadı yavaş yavaş araladı. Başını çıkarıp etrafa baktı. O sırada Dahhâk üç beş adım ötede ellerini kalçasına dayamış, belini arkaya doğru bükmüş bir vaziyette gözlerini yukarıya dikerek aya doğru koşuşan hafif iki üç bulut parçalarına dalgın dalgın bakıyordu. İbrahim şakırtının geldiği yere bakınca renkli, ipekli kumaştan bir kese gördü. Hemen uzanıp bunu almak istediyse de Dahhâk’a görünürüm diye korkuyordu. Fakat Dahhâk’ın ahmak, aptal bir insan olduğunu, aklı başında bir adam olsa kesesini düşürmeyeceğini hatıra getirdiğinden bu kısmeti elden kaçırmamak fikriyle usulcacık biraz ilerledi. Keseyi alarak hemen odaya dönmek istedi. Ancak o sırada Dahhâk büyük bir kahkaha kopararak gecenin o ulu sessizliğini bozdu.

      İbrahim birdenbire kahkahadan titremeye başladı. Az kaldı telaştan keseyi elinden düşürecekti. Fakat çok geçmeden kendini toplamaya mecbur oldu. Sanki başka bir maksat için odadan çıkmış gibi göründü. Büyük büyük adımlar ile yanına yaklaşan Dahhâk ile biraz şakalaşmak istedi:

      “Geceleyin burada ne yaparsın? Yeri mi ölçüyorsun, yoksa yıldızları mı sayıyorsun?” dedi.

      Dahhâk semaya baktığı hâlde cevap verdi:

      “Kaybettiğim paraları arıyorum.

Скачать книгу


<p>8</p>

Ahkâm-ı Sultaniye kitabı.