İslamsız Müslümanlık. Abdülbaki Erdoğmuş

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу İslamsız Müslümanlık - Abdülbaki Erdoğmuş страница 9

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
İslamsız Müslümanlık - Abdülbaki Erdoğmuş

Скачать книгу

kalmanın zorunlu bir ilkesidir. Ahlakı önemsemeyen dindarlık anlayışının Müslümanları “ikiyüzlülüğe, çifte kişiliğe götürdüğünü ve bunun da dini tabirle riya ve samimiyetsizlik” olduğunu belirten Ali Bardakoğlu iyi (ahlaklı) Müslümanı şöyle tanımlamaktadır:

      “Şayet iyi Müslümandan söz edeceksek, güvenilir ve dürüst olma, doğruluk, çalışkanlık ve üretkenlik, temizlik, nezaket, hiçbir insanın sizin elinizden, dilinizden ve davranışınızdan zarar görmemesi, kendiniz için istediğinizi başkası için de gönül ferahlığıyla isteyebilme, yanı başınızdaki insanın hak ve hukukuna saygı, kamu malını emanet bilme ve koruma, kimsesizi gözetme, istikamet sahibi olma gibi ne kadar erdemli davranış varsa onların hepsinden söz etmeliyiz.”3

      Mümin kişi, doğru ve yanlışı, iyi ve kötüyü, çirkin ve güzeli, yarar ve zararı idrak ettiği andan itibaren ahlaklı davranmakla sorumludur. Akıl ve idrak devam ettikçe yaşamının sonuna kadar ahlaklı olmak, ahlaklı davranmak zorundadır. İnsan, akletme ve idrak etme melekeleri ile insanlığın bir sorumlu üyesi sayılmakta, bunların yok olması durumunda da sorumluluğu ortadan kalkmaktadır.

      Hz. Peygamber’in “Ben ancak güzel (mekarim) ahlakı tamamlamak için gönderildim” ifadesindeki güzel ahlaktan maksat; doğru, dürüst, güvenilir, saygın, onurlu, şerefli, evrensel ahlak ilkeleriyle uyumlu bir yaşamdır. Peygamber böyle bir yaşam tarzını göstermek ve düzenlemek için gönderildiğini söyler. Bu sözü teyit eden de Kur’an-ı Kerim’dir: “Sen kesinlikle güzel (azim) bir ahlak üzeresin.” (Kalem/68:4)

      Resul-ü Ekrem’in, vahiy ışığı ve güzel ahlakıyla rehberlik ettiği toplum; yeryüzünün örnek medeni toplumu olarak tarihin en parlak sayfasında yer almıştır. Bir toplum, sadece bir alanda örneklik göstererek ‘ahlaklı toplum’ tanımını hak etmez çünkü ahlak bir bütündür, kurumsallaşıp her alanda var olunca anlam kazanır. Ahlak, “birey ahlakı, aile ahlakı, meslek ahlakı, iş ahlakı, siyasal ahlak, çevre ahlakı, bilim ahlakı” olarak bir bütündür.

      Müslüman siyasetçi ve yöneticinin yaşam tarzı ve davranış biçimi de bu ahlaka uygun olmak, temsil ettiği veya yönettiği topluma karşı düzgün, dürüst, adil ve açık olmak zorundadır. Yalan söyleyerek, yalan vaadlerde bulunarak, yanıltarak veya aldatarak bir toplumu temsil etmek veya yönetmek İslam anlayışında ahlaksızlıktır.

      8- Ümmi

      En büyük ilahi mucize Kur’an olduğu hâlde Peygamber’den başka bir mucize beklemek veya peygamberin özellikleri arasında mucize aramak, imanda bir şüpheye düşmek değil midir?

      Kur’an’ın “oku” emrine muhatap olan bir peygamberin okuma bilmemesi nasıl düşünülebilir? Hem de nübüvveti boyunca okuma-yazma öğrenmemiş olması nasıl izah edilebilir? Peygamber’e böyle bir vasfı isnat etmek haksızlık olur.

      Kur’an’ın ilk emrinin “oku!” ile başlaması; cahiliyeyi, cehaleti ortadan kaldırmayı hedeflemektedir. Hz. Peygamber de böyle yaptı. Önce kendisi okudu, anladı ve anlatmaya başladı. Hz. Peygamber’den sonra bilgi toplumu olmayı başaramayan Müslümanlar, Hz. Peygamberi kendilerine benzeterek kısır, dar, karanlık anlayışlarına göre onu tanımlamaya başladılar.

      Cehaleti yenemedikleri ve cahiliyeden çıkamadıkları için cahiliyeye ve cehalete teslim oldular. Kur’an ortada dururken başka arayışlara girdiler ve bu yolda Hz. Peygamberi istismar etmeye başladılar.

      Hz. Peygamber’in Kur’an ifadesiyle: “Ben yalnızca sizin gibi bir insanım. Bana ‘ilahınızın tek bir ilah olduğu’ vahyolunuyor. Artık O’na yönelin; O’ndan bağışlanma dileyin! Ortak koşanların vay hâline!” (Fussilet/41:6) ayetine rağmen onu insanüstü ve ilahi vasıflarla öylesine kutsadılar ki “insan” olarak örnek alınmasına engel oldular.

      “Şüphesiz, sizden Allah’a ve âhiret gününe kavuşmayı uman ve Allah’ı çok ananlar için, Allah’ın Peygamber’inde güzel bir örnek vardır.” (Ahzap/33:21)

      Menkıbelerle, ilahilerle, uydurulmuş hikayelerle kutsadıkları peygamberi okuma yazma bilmeyen bir ümmi olarak tanımlamaktan da geri durmadılar.

      Allah’ın rahmetinin bir eseri olması, sadece insanlar için değil âlemlere gönderilmesi, bilinen bilinmeyen varlıklara hitap etmesi, hatemul enbiya olması, Ahmet, Mahmut, Mustafa, Muhammed, Resulullah, habibullah olmasını yeterli görmeyip başka özelliklerle yüceltilmesi Kur’an’dan bir sapmadır.

      Allah’ın Kur’an’da belirttiği övgülerle yetinmeyip hatta onları unutturup uydurulmuş menkıbelerle övülmesi, Peygambere bir haksızlık, bir saygısızlık değil de nedir?

      Kur’an’da Hz. Muhammed’in “ümmi” olarak tanımlanması “okuma yazma” bilmediği şeklinde yorumlanmıştır.

      “Ümmî Kur’an’da altı yerde geçmektedir. Bunların ikisinde (el-A‘râf 7/157-158) tekil olarak ve Hz. Peygamber’in bir vasfı şeklinde kullanılırken diğer yerlerde çoğul haliyle “ümmiyyûn” şeklinde zikredilmiştir. Diğer dört yerden birinde (el-Bakara 2/78) Yahudilerden bir topluluk, üçünde de (Âl-i İmrân 3/20, 75; el-Cum‘a 62/2) Araplar kastedilmiştir. Üç ayetin birinde (Âl-i İmrân 3/75) Yahudilerin bu kelimeyi Ehl-i Kitap’tan olmayan Araplar için kullandıkları görülmektedir.”4

      Hz. Muhammed’in okuma yazma bilmediği hâlde peygamber olarak seçilmesinin bir mucize olduğu düşünülmektedir. Ayrıca “Sen bundan önce ne bir yazı okur ne de elinle onu yazardın. Öyle olsaydı, batıla uyanlar kuşku duyarlardı.” (Ankebut/29:48) ayeti de delil olarak sunulmaktadır.

      Ayette “okuma yazma bilmemek“, Hz. Peygamber’in daha önce indirilen ilahi kitapları okumadığı şeklinde yorumlamak daha gerçekçi görülmektedir. Ayette kastedilen kitap Peygamber’in okuyup yazmayı bilmemesi olarak genel bir anlam ifade etmemektedir. Peygamber’in İbranice bilmemesi, İbranice yazılmış kutsal kitapları okumamış olması, onun başka kitaplar okumadığı veya yazmayı bilmediği anlamına gelmez.

      A’raf Suresi 157. ve 158. ayetlerinde geçen “ümmi” kelimesine ilişkin yorumda Bayraktar Bayraklı şunları belirtmektedir:

      “Buradaki ümmi kelimesi, “okuma, yazma bilmeyen” anlamına alınmıştır. Bize göre ümmi kelimesi, “okuma, yazmayı bilmeyen” anlamında değil de ahlaken “anadan doğmuş gibi günahsız” manasına alınmalıdır. Okuma, yazma bilmeyen bir peygamber, vahiy katiplerinin yazdıklarının doğru olup olmadığını nasıl takip edecektir?

      Hz. Peygamber’den önce kitap verilen peygamberler de okuma yazma biliyorlardı. Hz. Musa, Tur Dağı’ndan alıp getirdiği levhalardaki yazıları okuyamıyor idiyse nasıl peygamberlik yapmıştı?”5

      Hz. Muhammed’in ümmi olması, Arapça okuma-yazma bilmeyenler sınıfından olduğu anlamına gelmez. Özellikle tarihsel ve geleneksel anlayış “ümmi” olmayı; bilgiden yoksun olmak anlamında Hz. Peygamberi okuma yazma bilmeyen olarak tanımlamaya çalışmaktadır. Bu nedenle hiç bir bilgin ile bir araya gelmediğini de ispatlamak için yoğun çaba gösterilmiştir.

      Bu yaklaşım tarzını ve tutumu anlamak çok zordur. Okuma-yazma bilmesi, bilgin insanlarla görüşmesi durumunda peygamberliği için bir şüphe oluşturacağı

Скачать книгу


<p>3</p>

Ali Bardakoğlu, https://www.dunya.com/gundem/prof-ali-bardakoglu-dinanahtar-teslim-bir-kurtulusu-garanti-etmez-haberi-628336 (Erişim: 13.09.21)

<p>4</p>

M. Suat Mertoğlu, TDV İslam Ansiklopedisi, 2012, Cilt 42, s. 309-310.

<p>5</p>

Bayraktar Bayraklı, Kur’an Tefsiri, Cilt:7, s.: 349.