Acayib-i Âlem. Ахмет Мидхат

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Acayib-i Âlem - Ахмет Мидхат страница 11

Жанр:
Серия:
Издательство:
Acayib-i Âlem - Ахмет Мидхат

Скачать книгу

bu sözüm kesindir. Eğer bundan beni caydırmakta ısrar edecek olursanız sonra daha fena bir şey yaparım da siz de ettiğiniz ısrardan pişman olursunuz.”

      Hicabi Efendi’nin bu defa ailesi halkına söylediği söz, faydası pek kesin bir söz idi. Hele seyahatine rıza gösterilmeyecek olursa aile için daha büyük bir faciayı yapmaya kadar varacağını öyle bir ciddi şekilde söylemişti ki sonradan kız kardeşi, karısı ve biraderi bir araya toplanıp da kendi kendilerine konuştukları zaman biraderi, “Bırakınız efendim bırakınız! Ağabeyimdeki hâl deliliğe yakın bir aşk eseridir. Menedecek, üstüne varacak olursanız daha fena etmiş olursunuz.” dediği zaman kadınların ikisi de son derece üzüntü ve umutsuzluk ile çocuğu tasdik etmişlerdi.

      Aradan bir gün geçti. Meseleye dair hiçbir söz olmamıştı. Ondan sonra yine bir akşamüzeri aile halkı toplanarak müzakere ettiklerinde Hicabi’nin küçük biraderi dedi ki:

      “Birader arzunuzun gerçekleşmesine aile halkının katiyen engel olduğu düşüncesiyle kendinizi üzmeyiniz. Meyus olmayınız. Hepimizin hakkınızdaki özel sevgimiz gereğince elbette ayrılığı gönlümüz istemez. Lakin sizin içinizi rahatlatacak bir hevesin gerçekleşmesini elbette arzu ederiz.”

      Burada Hicabi kardeşinin sözünü keserek dedi ki:

      “Ha şöyle! Bak böyle akıllıca düşünceye ne diyeyim?”

      “Gidiniz kardeşim. Geziniz. Âlemi görünüz. Lakin böyle bir seyahati ölüme benzeterek malınızın üçte birine kendi başına sahiplikten falandan söz etmeye ne gerek var? Biz de sizin mal da sizin. Ne kadar para lazım ise alınız. Sizden bir ricamız varsa o da evinizi barkınızı gözden uzak ve gönülden ayrı etmeyerek Cenabıhak afiyet ihsan ederse esenlikle ve sağlıkla memleketinize, evinize dönmeyi kalbinizde tutarak gidiniz. Öyle değil mi?”

      Çocuğun yalnız bu son soruyu sormuş olduğu kız kardeşi değil Hicabi’nin karısı bulunan yengesi dahi hâlleriyle, tavırlarıyla bu sözleri teyit ettiler.

      Artık Hicabi’nin memnuniyetine nihayet mi olur? Eğer o akşam Suphi Bey orada bulunsa idi koşup sevincinden boynuna sarılacağı şüphesizdi.

      Artık seyahate ailesi tarafından gösterilen rıza üzerine Hicabi Bey seyir ve seyahatin lezzetinden, zevkinden bahisle o kadar izahlara ve mukayeselere girişti ki her ne kadar kadınlar bu muhakemelere ehemmiyet vermiyorlar idiyse de kardeşi bu izahları son derece ehemmiyetle karşılayarak o bile kalbinde seyahat için âdeta hevesler bulmaya başladı.

      Bu gecenin ertesi Hicabi Bey kardeşi ile bir odaya çekilip konuyu konuşmaya başladılar. Zaten ev işleri bir zamandan beri biraderinin üzerine bırakılmış bulunduğundan ve seyahat için gereken parayı vermek dahi aile halkınca karar altına alındığından küçük kardeşi dedi ki:

      “Size seyahat için ne kadar para lazım?”

      “Bunun miktarı belli değildir. Suphi Bey’in eline bin altı yüz lira geçmiş. Hepsini harcayabilecek mi harcayamayacak mı henüz kesin değil. Parayı Osmanlı Bankasına yatırıp kendisi Avrupa’da nerelerde bulunur ise göreceği lüzum üzerine oralara havalenameleri isteyecek.”

      “Tamam! Biz dahi sizin isteyeceğiniz havalenameleri istediğiniz yere ulaştırmada Osmanlı Bankasından geri kalmayız. Şimdiki hâlde ise çekmecemizde beş altı yüz lira var ki hiçbir taraf için lüzumu olmadığından onlarla ilk ihtiyaçlarınızı görebilirsiniz.”

      “Teşekkür ederim kardeşim. Doğrusu ya şu akılsız kadınları rıza göstermeye teşvik etmenizden dolayı âdeta minnettarınızım.”

      Kendisinin olmadığı süre boyunca ev işlerini son derece dikkatle görmesi için kardeşine gerekli öğütleri verdi. Hatta sağ ve salim döndüğü zaman kendisini parlak bir düğün ile evlendirmek vaadini dahi vererek, bu vaat her ne kadar biraderini mahcup etti ise de iki kardeş kucaklaşıp öpüşmek suretiyle birbirinin fikir ve arzusunu tasdik etmiş oldular.”

      Henüz küçük biradere tahvil edilmemiş bulunan bazı hesaplar, evrak ve senetleri de Hicabi Bey kardeşine teslim etti ve bundan sonra evinin tek müdürü ve kumandanı biraderi oldu ve kendisi şu mutlu kararı bildirmek için hemen sabah vapurlarından birine binerek Suphi Bey’in evine gitti.

      Suphi ile buluşmasında tavrı o kadar güleç idi ki daha kendisi bir harf söylemeksizin Suphi işin aslını anlayarak “Korkarım aileyi seyahate razı ettin?” dedi.

      “Ona şüphe mi var? Bu sakaldan sonra da başına buyruk olmazsam ne zaman başına buyruk olacağım.”

      Yolculuk masrafı olmak üzere kardeşi ile verdiği kararı Suphi’ye anlattığı zaman Suphi demişti ki:

      “Canım bu kadar paraya ne ihtiyaç var? Ben bütün seyahat kitaplarını ve seyyah kılavuzlarını gözden geçirdim ve geçiriyorum. Seyahat masrafını ikamet masrafından pek de yüksek sanmayınız. Ama ikamet diyorsam bir şehirde esnafın ve diğer iş sahiplerinin ikameti anlaşılmamalıdır. Rahatça ömür sürenlerin ikameti anlaşılmalıdır. Bugün İstanbul’umuzda rahatça ömür sürmek için ayda otuz liradan aşağı gelir yetmez. Hâlbuki bu para, yani birbiri üzerine günde bir lira ile dünyanın her tarafı seyahat edilebilir. İki adam olur ve birbirine yardımla kanaat üzerine hareket ederse birbiri üzerine günde bir buçuk lira dahi yeter. Şu hâlde ikimizin 3200 lirası, bizi 2400 gün gezdirebilir. Bu ise yedi sene kadar bir zaman eder. Hiç yedi sene müddet seyahat edilir mi? Bizim için bir sene seyahat yeterlidir. Haydi pek pek iki sene olsun.”

      “Canım biz de bu parayı mutlaka harcayacağız demiyoruz ya? Şu işte ortak değil miyiz? İki ortağın sermayesi eşit olsun diyoruz.”

      Mevsim âdeta şubat olduğundan ve bizim iki arkadaşın seyahat kararı artık katiyen verilmiş bulunduğundan bunların yolculuk tedarikleri hakkında görüşmesi dahi uzun sürmedi. Kuzey taraflarına edilecek bir seyahat için lazım gelen hazırlıkları İstanbul’da yapmaktan ise Petersburg’da yapmak yeğ görülerek yalnız İstanbul’dan Petersburg’a kadar seyahat için çizme, yağmurluk, fanila ve çamaşır gibi şeyler tedarik olundu ve Dersaadet’ten Odesa vapuruna binilmek için Bahçekapısı’nda bir İngiliz vapurunun simsarından iki adet kamara bileti alındı.

      Üçüncü Kısım

      İstanbul’dan Odesa’ya

      Boğaziçi ahalisinden olsanız da bir gün yalınızın penceresi önünde otursanız ve nazarıdikkatinizi Boğaz’dan gelip geçen gemilere hasretseniz hepsi kıçlarından çarklı ve âdeta tamamı ikişer direkli birtakım vapurlar görürsünüz ki bunlar öyle Şirket-i Hayriye’nin cır cır öten vapurları gibi başınızı ağrıtmaksızın son derece sükûnetle çekip giderler.

      Lakin bunların geçişi için bazı mevsimler vardır ki o mevsimlere göre mesela Marmara’dan Karadeniz’e giden vapurların üstü Maden Dağı gibi yüksek oldukları ve hatta uskurlarının yarısı yunus balıkları gibi vakit vakit sudan baş çıkararak döndükleri hâlde geçip bazı mevsime göre dahi Karadeniz’den Marmara’ya geçenleri hemen hemen tamamıyla denize gömülmüş oldukları hâlde Boğaz’ın akıntı yerlerinde dalgalar altına girecekler gibi gelip geçerler.

      Her hâlde bu vapurların gelip gidişlerinde garip bir ahestelik içinde yoluna devam için öyle bir gayret vardır ve bu gayret

Скачать книгу