Paris’te Bir Türk. Ахмет Мидхат

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Paris’te Bir Türk - Ахмет Мидхат страница 16

Жанр:
Серия:
Издательство:
Paris’te Bir Türk - Ахмет Мидхат

Скачать книгу

ne bakıyorsun ya? Dediğim lakırtıyı anlayamadın mı?”

      Cartrisse: “Nasuh’un hakkı varmış ya!”

      Catherine: “Hangi hakkı?”

      Cartrisse: “Sana pek körpecik demesinde. Gerçekten pek körpecikmişsin.”

      Catherine: “Çocuk diyeceksin öyle mi?”

      Cartrisse: “Tamam öyle! Zira yirmi beş senedir her cemiyeti görmüş, her nevi adamın hile tuzağından yemilmeyi düşürmüşüm. Bunu ben fark edemez isem kim fark eder? Sen Allah bilir ama böyle bir aldatmaya bir kerecik tesadüf ettiğin hâlde beni mi haberdar etmeye çalışıyorsun ki ben bana bu yolda hile etmek isteyenlere karşı hile bulmuş, yapmış ve muvaffak da olmuş bir Cartrisse’im.”

      Catherine: “Ya!..”

      Cartrisse: “O kadar şaşırmaya da gerek yoktur. Yalnız şunu mülahaza etmek kifayet eder ki Gardiyanski Lehlidir, Nasuh Türk. Gardiyanski Katolik’tir, Nasuh Müslüman. Gardiyanski ile Nasuh henüz üç günden beri arkadaş olmuşlar. Hepimiz birbirimizi ne kadar tanımakta isek bunlar da birbirini o kadar tanırlar.”

      Catherine: “Öyle ise şu iki kelimeciği dahi arz etmeme müsaade et ki senin bunca senelik tecrübelerin hiçbir netice hasıl etmemiş demektir. Zira hovardalık yolunda arkadaş olacak iki erkeğin ikisi bir din, bir mezhep ve milletten olmak ve öteden beri bu işte ittifak ve ittihat etmiş bulunmak lazımdır zannediyorsun. Demek oluyor ki şehvani bir maksat uğrunda iki erkeğin derhâl ittifak edebileceklerini mümkün olmayan şeylerden addediyorsun.”

      Cartrisse: (biraz düşündükten sonra) “Haydi bu sözde sana hak verebileyim. Lakin Nasuh’un tehlikeli bir adam olabileceği hakkındaki fikrini teslim etmeye bence ihtimal ve imkân yoktur.”

      İki münazaracı kadınların konuşma ve sohbetlerinden bundan aşağısı âdeta inatlaşma suretini giymiş olduğundan, böyle bir konuşmayı sayfaya doldurmaya ne bir yazar lüzum görür ne de okuyucular okumaya tenezzül eder.

      Biz yalnız şunu söyleyelim ki nasılsa ilk görüşmede Catherine ile Nasuh’un yıldızları barışmamış olduğundan Cartrisse davasında ne kadar sebat etmiş ise kadını ikna etmeye bir türlü muvaffak olamamıştı.

      Catherine ile Nasuh’un yıldızları barışmamış olduğunun sebebini meçhul gibi gösterdik. Acaba zihnimizi biraz yoracak olsak bunun sebebini bulup çıkaramaz mıyız?

      Bize kalır ise bu konuda o kadar kafa yormaya dahi lüzum görülmez. Vakıa Catherine ikiyüzlülükten hoşlanmaz, yılışık adamları sevmez kâmil bir kadın olmak üzere görülmüş idiyse de insan ne kadar kâmil olur ise olsun özellikle kadın olduğu için kendi fikir ve mütalaasına itiraz eden ve itirazında da hak kazanan adamı iyi bir göz ile göremez. Bu sebepten ötürü ki iki akıllı, iki sanatkâr, iki güzel vesair bu takımda ikiler asla ittifak edemezler. Dost olamazlar. Daima bir akıllı hikmetfüruşluk etmek için bir ahmağı arar. Bunun gibi her nevi dahi kendisini göstermek için enva-ı şaire efradına müracaat eder. Ama bir akıllı görseniz ki daima ukala ile görüşmeyi tercih ediyor, onu fevkalade bir adam olmak üzere telakki edebilirsiniz.

      Hasılı Nasuh, Catherine ile olan sohbetinde biraz daha aşağıdan davranmış, yani hem kendi zekâsının keskinliğini gösterip hem de galibiyet gururuyla mağrur ve mütelezziz olması için genç kadına meydan vermiş olsaydı, kendisini ziyadesiyle sevdirebileceği beklenirdi demek isteriz

      Catherine’in, Nasuh’u telakki keyfiyetini gördüğünüz gibi Nasuh’un dahi kadını ne suretle telakki etmiş olduğunu görmeye merakınız var ise belki akşam yemeğinde, sofrada buna dair bir söz açılır diye hemen ikinci mevkiye geçmeyiniz. Akşam yemeğinden sonra şu kıç üzerinde bir kenara oturmuş ve baş başa vererek konuşmakta bulunmuş olan bir kadın ile bir de erkeği gördünüz mü? İşte onlar Nasuh ile Cartrisse’dir ki merakınızı halletmek isterseniz hemen yanlarına yanaşıp sözüne kulak veriniz.

      On Birinci Bölüm

      Bu hâlde Nasuh ile Cartrisse’e kulak verenlerin işitecekleri sözler şunlardan ibaretti:

      Cartrisse: “Catherine’i nasıl buldunuz Monsieur Nasuh?”

      Nasuh: “Pek güzel!”

      Cartrisse: “Bunu bundan önce dahi itiraf ettiniz. Maksadım yine güzelliği hakkındaki fikrinizi anlamak değildir. Zekâsını, fikrini, filanı…”

      Nasuh: “Pek zeki.”

      Cartrisse: “Yalnız bu kadar mı?”

      Nasuh: “Pek zeki olanlarda sair ne gibi hâller bulunur ise cümlesini Catherine’de mevcut gördüm.”

      Cartrisse: “Ama öyle dolambaçlı söz istemem. Fikrinizi izah etmelisiniz. Pek zeki olan adamlarda sair ne gibi hâller olabilir?”

      Nasuh: “Her şeyde itidal lazım olduğu gibi madame zekâda dahi itidal fazlasıyla lazımdır. Eğer lüzumundan fazla olur ise bir kere insanı inatçı eder. Çünkü zeki olan, zekâsının kuvvetine güvenmekle herkese ilanıharpten geri durmaz. İkinci olarak zekânın ifradı insanı cahil bırakır. Çünkü zeki olan, bir ilme başlar başlamaz zihnini o ilmin gayesine kadar göründürdükten başka tatbikatına dahi yeltenip hâlbuki o ilmin âlimi olmadan, faydalı neticesini husule getirmek mümkün olamayacağından o dahi aciz kalınca ‘Adam sen de! Bunun bir faydası olacak mı? Ben aklımla onun daha iyi bir kolay yolunu bulabilirim.’ der. Üçüncüsü, lüzumundan fazla zeki olan bir adamın zihni bu âlemde sükûnet ve huzur bulamaz. Zira bir kere saadetin hangi derecesi kendisine teveccüh edecek olsa o dereceyi kendi zekâsının derecesinin lazım gelen mükâfatını bulamaz. Ondan sonra elindeki saadet sebeplerini dahi her gün bir suretle istimale karar verip her verdiği kararın dahi neticesini görmeden sair suretlere müracaat ederek daima mahrumiyet yüzünden başka bir şey göremez.”

      Cartrisse: “Öyle ise Catherine hakkında fikriniz pek iyi değildir demek.”

      Nasuh: “Siz bana fikrimi izah etmemi emrettiniz. Ben de izah ettim. Böyle iken Catherine hakkındaki fikrim pek de fena değildir. Eğer Catherine bu filozofluğu hiç olmaz ise otuz yaşından sonra ele almış olsaydı yaraşırdı. Ancak henüz pek körpe iken ona çalışmak istiyor, bu tabiata uygun değildir. Bildiği şeyi bilir. Bilmediğini de bilirim zanneder. Binaenaleyh tecrübesini, kuvvetli bir mücerrib23 gibi arz eder. Hiç tecrübe etmemiş olduğu şeyleri dahi kırk yıldan beri tecrübe etmişçesine fikrine katıp hatta inat bile eder.”

      Cartrisse: “Ya!.. Böyle ha?”

      Nasuh: “Yok ama bana darılmanızı istemem. Eğer benim yüze gülen bir zendost24 olmamı arzu eder iseniz size Catherine’in güzel vasıflarını anlatmaya başlayayım.”

      Cartrisse: “Ey böyle zeki yaramazları, akıllı çılgınları yola getirmenin ihtimali yok mudur?”

      Nasuh: “Vardır ama güç ve tehlikelidir. Güç ve tehlikeli olması, bizimle bütün bütün görüşmeyi kesmenin lazım geleceği korkusundan ibarettir. Yoksa asla nezaket göstermeyip de fikrinde olan yanlışlık daima yüzüne vurulur ise her hatasına vâkıf oldukça fikrini düzeltmeye zekâsı gereği muktedir olacağından

Скачать книгу


<p>23</p>

Mücerrib: Tecrübe eden, deneyen, sınayan. (e.n.)

<p>24</p>

Zendost: Kadınların peşinde dolaşan, kadınlardan hoşlanan, zampara. (e.n.)