Paris’te Bir Türk. Ахмет Мидхат

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Paris’te Bir Türk - Ахмет Мидхат страница 19

Жанр:
Серия:
Издательство:
Paris’te Bir Türk - Ахмет Мидхат

Скачать книгу

style="font-size:15px;">      Bereket versin ki Catherine’in bu gazap hâlinde, Cartrisse yanında bulunmadı. Bulunmuş olsaydı saç saça, baş başa bir güzel kavga edeceklerine hiç şüphe edilemezdi. Zira Catherine hiddetinden âdeta çıldırmışa dönüp kavga edecek hiçbir kimse bulamadığı hâlde, kendi nefsiyle kavgaya başlayıp “Ben de Cartrisse gibi bir budalanın sözlerine baktım da yabanın terbiyesiz, edepsiz Türkleriyle tanışıp görüşme peyda eyledim. Müstahakım! Müstahakım zahir! Böyle sözünü, sohbetini bilmez ve söylediği sözün bir ucu nereye dokunma ihtimali olduğunu düşünmez kaba heriflerin hakaretamiz hitap ve suçlamalarına müstahakım! Zira Cartrisse’in hikmetlerine kulak vermek gibi eşeklik derecesindeki bir ahmaklığın cezası olsa olsa bu olabilir. Akıllı ve terbiyeli ve nazik olanlar bir adamla ilk defa olmak üzere sohbet ettikleri zaman hüsn-i zan ve hüsn-i kabulde bulunurlarmış! Demek oluyor ki ben kendisiyle ilk sohbette hüsn-i nazarda bulunmadığım için akılsız, terbiyesiz ve nezaketsiz imişim!.. Ama sonra aldanır ise herkes aldatanı ayıplarmış! Çok yaşa koca Türk! Sen bu hikmetlerinle bin yaşa! Eğer ben bu gibi ağızlara kulak vermiş olsaydım, şimdiye kadar çoktan rezil olmuş gitmiştim! Bu düstur, saflık ve sadakatle dolu olan mahkuk26 imiş! Aman etme Allah’ı seversen Türk Efendi! Bu kadar yüksekten uçma! Sonra yuvarlandığın zaman boynunu kırarsın!” yollu muhakemeler ile sözün nakaratı olarak dahi hep “Böyle Cartrisse gibi zevzeğin sözüne kulak verdiğim için, Türklerin dahi edepsiz hakaretlerine müstahakım!” diye kendini suçlamada karar kılardı.

      Catherine’in, Cartrisse aleyhine bu kadar şiddet göstermesi, Nasuh hakkındaki olumsuz fikrini, Cartrisse’in Nasuh’a hikâye etmiş bulunması ve buna dayanmak üzere dahi Nasuh’un zımnen kendisini akılsız ve terbiyesiz eylemiş olması hesabından doğardı. Ancak siz de bilirsiniz ki Cartrisse böyle bir münafıklıkta bulunmamıştır. Hatta Nasuh dahi bu sözleri, kötü düşünce ile söylemeyip yalnız dünyada her gördüğü şeye ve zata nefret göstermekte olan bir kadının fikrini gıcıklamak için söylemiş olduğuna güvenimiz tamdır. Lakin bu hakikati o gazap hâlinde iken Catherine’e anlatma ihtimali olabilir mi? Kadın düşündükçe kızar ve kızdıkça düşünür ve bazı kere olurdu ki hemen yukarıya çıkıp Türk’e bunca halk içinde bir şamar atmaya karar vermek derecelerini bulurdu.

      Lakin bu derece şiddetinden dolayı Catherine’i ayıplamayınız. Sizin hem mütekebbir ve mağrur hem de kadın olduğunuz var mı? Ama nasıl mütekebbir? Zekâ ve anlayışıyla! Nasıl mağrur? İlim ve irfanıyla! Nasıl kadın? Âlemi kendi güzelliğine, servetine secde eder görmekle iftihar eden bir kadın. Bu hâl-ü şanda bulunan bir kadın, böyle bir bahiste bundan aşağı hiddetlenir ise asıl o zaman şaşırmaya mahal vardır.

      Nasuh ise “Ben vazifeyi ifada kusur etmemiş olayım da o kibirli kadın nazikane muameleye güzel mukabele etmemek ayıbı altında kalsın. Ben daha kârlı çıkarım.” sözünü bitirdiği zaman bu sabah keyfi ile dolaşan ve kıç üstü olayının bütün tesirlerine dahi son vererek aşağıya o kadar sükûnetli bir hâl ile indi ki henüz giyinip yukarıya çıkmakta bulunan Gardiyanski, Nasuh’un yüzünden hiçbir şey anlayamadı.

      Aralarında şöyle konuşmacık geçti:

      Gardiyanski: “Vay bonjur kardeşim! Artık sana kardeşim diye hitap etmekliğime müsaade edersin ya?”

      Nasuh: “Bu iltifatınıza teşekkürden başka söyleyecek bir söz bulamam. Fakat dostlukta, uhuvvette bu kadar aceleye mahal yoktur. Bonjur Monsieur Gardiyanski!”

      Gardiyanski: “Ee nereye ya? Şu aceleye niçin mahal yok bakalım, onu anlamak için yukarıya bir tarafa çıkalım.”

      Nasuh: “Ne hacet? Sizin gibi adamlar bir kere düello etmedikten sonra gerçekten dost ve kardeş olabilir mi? İşte bunu düşünürsen kifayet eder.”

      Gardiyanski: “O bize mahsus bir kaide midir?”

      Nasuh: “Kalemini meç gibi kullananlarla, meçini kalem gibi kullananlara mahsus bir kaidedir. Bunca edibin bahsettikleri kılıç ve kalem dahi işte bu yolda kullanılan aletlerdir ki bunların ikisini de sizde var görmekle iftihar ederim.”

      Gardiyanski: “İyi ya a canım! Yukarıya çıkalım da iki çift söz söyleyelim. Akşam da söyleşmedik.”

      Nasuh: “Bana yarım saatçik müsaade vermenizi rica ederim.”

      Gardiyanski: “Öyle ise şimdilik bir yarım adiyö!”

      Nasuh: “Bonjur Monsieur Gardiyanski!”

      Nasuh’un Gardiyanski ile beraber yukarıya dönmek istememesine bakılır ise aşağıda görülecek bir mühim işi olduğu zannolunur. Hâlbuki bu zan büsbütün boştur. Nasuh âdeta yatağı içine şöyle uzanıp da akşam kenarını kırarak bırakmış olduğu sayfada bitirilememiş kalan bir bahsi okumaktan başka hiçbir iş için aşağıya inmemişti. Vakıa maksadı veçhile uzandı, yattı. Ancak bir gemide Mister James gibi bir deli İngiliz bulunur ise her dakikada bin komedyaya tesadüf eden yolcuların gülmekten kırılması, böyle okuma gibi sükûnet-i fikre muhtaç olan işleri tamamlamaya müsaade mi eder? Bu kere oynadığı komedya ise âlemde hemen Mister James ile yine onun gibi bir İngiliz’den başka kimsenin oynayamayacağı komedyalardandır.

      Şöyle ki:

      Hani ya şu sağdan soldan beşer tane kabine kapılarını geçtikten sonra iki tane dahi altıncı kapılar yok mu idi? Hani ya bunların hususiyetleri umuma ait olduğunu mahallinde zikretmiştik. İşte bizim Mister James sabahleyin bunlardan birisinin hususiyetine malik olmuş iken güya içeride beliren bir böcek kendisini korkutmuş gibi aceleyle dışarıya fırladı ve zaten yataktan çıktığı hâliyle şallak mallak bir surette bulunması az imiş, bir de gömleğini ve donunu bir eliyle buruşturup kavrayarak ve diğer elini dahi elbisenin katmerleri altından göstererek olanca avazıyla “Monsieur Autrans! Mister Autrans! Bir fikir daha geldi hem de şimdi geldi!..” diye salon içine kadar koşup geldi.

      Autrans ise henüz giyinmekte olduğundan deli İngiliz’i bu hâlde görünce kahkahasını bir türlü yenememekle beraber, henüz yeni gelen fikrin neden ibaret olduğunu sordu ve filozof İngiliz’den şu cevabı aldı:

      Payitahtın devlet-i aliyesinde!.. Şey! Devlet-i aliyenin payitahtında diyecektim! Tasvir ve çizilmeye şayan bir şey daha vardır. Hani ya şu Galata Köprüsü’nü geçip de İstanbul tarafına geçince bir büyük cami yok mu? Hani ya o caminin yanında alafrangaca ismini söylemek gayet ayıp olan sıra yerler yok mu? Ben orada birçok herif gördüm ki işte aynen benim bu hâlde duruşum gibi durup gizli bir iş ile meşgul olurlardı. Yanımdaki tercümana sordum. Bunun bir temizlik olduğunu haber verdi. Ama garip temizlik değil mi? Senin şöylece dahi bir resmini almak ve altına ‘Türklerin temizliği! Meşhur İngiliz ressamı Mister James tarafından resmolunmuştur.’ ibaresini yazmak fena olmayacak.”

      Vakıa filozof İngiliz, Türklerin bu temizliğinin gizli olduğunu haber verir idiyse de kendisi asla gizlemeye lüzum görmezdi. İngiliz’in telaşı ve gürültüsü üzerine henüz yatağından çıkmamış olan Yorgidis dahi perdesinden başını çıkarıp çatlayıncaya kadar gülerdi. Nasuh Efendi dahi İngiliz’in bu cinneti üzerine artık sabır ve tahammülü tüketerek mukabeleye başladı ise de herife meram anlatmak pek güç oldu. Bakınız ama ne kadar güç:

      Nasuh: “Canım a Mister James! Artık rezaletin bu derecesine de lüzum var mıdır ya?!”

      James:

Скачать книгу


<p>26</p>

Mahkuk: Hakkedilmiş. Sert bir şey üzerine sert kalemle kazılarak yazılmış. (e.n.)