Paris’te Bir Türk. Ахмет Мидхат

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Paris’te Bir Türk - Ахмет Мидхат страница 22

Жанр:
Серия:
Издательство:
Paris’te Bir Türk - Ахмет Мидхат

Скачать книгу

keserek) “Yok ama bendenize müdahin35 sıfatını vermemenizi rica ederim. Sizin için hükmettiğim inkâr olunur şey değildir. İnkâr eder isem o zaman müdahin değil belki yalancı olmuş olurum.”

      Catherine: “Orası lazım değil dedim. Bundan kat-ı nazar fakat bir güzel kadını, serveti filanı sevmemeniz?..”

      Nasuh: “Başınızı ağrıtmaktan korkmamış olsam fikrimi izah ederdim.”

      Catherine: “Estağfurullah! Bilakis lütfetmiş olurdunuz.”

      Cartrisse: “Bu gibi yerlerde fikirler izahsız bırakılmamalıdır.”

      Aldığı müsaade üzerine Nasuh bir kadın için güzellik denilen şeyin asla ehemmiyeti olmayıp asıl gerekli olan şeyin, kadının yüz güzelliği ile değil belki kemal bir terbiye ve nezaket ile gönülleri avlaması olduğunu ve çünkü güzellik daima tehlikede olup mesela bir çıban, elmas gibi bir kadının yüzünü berbat edebileceğini ve güzel ahlak ise hiçbir vakitte yok olmayıp güzellik gibi, ihtiyarlıkla fena bulmak şöyle dursun hatta o zaman olgunluk derecesine varmış olacağını ve servet bahsine gelince, dünyada servet denilen şey, bazı düşünürlerin hükümleri gibi kudret cihetiyle emsaline üstün olmak ise buna nail olmanın ihtimali olmadığını, çünkü hâlihazırdaki emsale üstünlük hasıl olduktan sonra varılacak derecede dahi üstün gelinmesi lazım gelen birçok yeni emsal zuhur edeceğini ve âlemde servet cihetiyle tek olmak ise imkânsız derecesinde güç bir şey olduğunu ve servetten maksat rahat ve huzurlu bir hayat geçirmek ise o hâlde kanaatin servetten ziyade insanı zengin edebileceğini o kadar güzel ve tatlı misaller ile muhakeme etti ki bu muhakemeden, Catherine hırçınlığı sebebiyle ne kadar bizar oldu ise Cartrisse ağırbaşlılığı ve gerçekten filozofluğu münasebetiyle o nispette memnun ve mütelezziz olup “Monsieur Nasuh! Hani şu anlaştığımız zafer hediyesi yok mu? Alınmak vakti geldi zannederim. Zira bu fetanet önünde dağlar dayanamaz.” demişti.

      Cartrisse’in bu sözü ihtimal ki Catherine’i daha ziyade muzdarip edebilirdi. Ancak Nasuh sözü getirip getirip de “Bununla beraber bir kadın sizin gibi güzel olur da güzelliğini kendi terbiyesine üstün tutmaz ve zengin olur da servetini kanaatinden büyük bilmez ise artık sevmeye değil, tapmaya layık ondan başka kadın olamayacağına hükmedilmelidir. Ancak ne yazık ki öyle bir devlet dahi hiçbir vakitte benim gibi bir pespayenin başına konamaz. İşte efendim bu mülahazayı daha evvelden etmeliydim de sizinle ancak bir ve nihayet tesadüfi olarak iki defacık görüşme şerefine nail olabileceğimi göz önüne alarak ona göre idare-i lisan etmeliydim. Ben ise içi dışı bir olan insanlar gibi tam bir saflık ve serbesti ile bahse giriştim ki bu kusur, pek büyük bir kusurdur.” hükmü üzerinde karar verince; Catherine derin hissiyatınca büyük bir inkılap görerek her hâlde, yani velev ki zaruri olsun, bir “Estağfurullah!” arz etmekten geri duramadı.

      On Dördüncü Bölüm

      Nasuh, Catherine’in şu pişmanlığını da serrişte36 ittihazıyla çekip uzattı. Onun üzerine de bin güzel şey söyledi. Zaten bugün Nasuh neyi serrişte etmezdi ki? Yalnız Catherine’e varlık göstermek için değil; âdeta fikrine zımnen itirazlar ederek, kendisinin noksanını yüzüne vurup, bu kadar noksanla bu derece kibir, azamet ve inat bir yere sığamayacağını da anlatmak dahi cümle-i amaldendi.

      Ne ise ta akşam yemeği vaktine kadar bunların konuşmaları devam edip Catherine çok üzüldü, sıkıldıysa da Nasuh’tan gözünün yıldığına Nasuh’un bile şüphesi kalmadı. Bir aralık Catherine, o akşam yemeğini birinci mevkide birlikte yemeyi teklif etmişti. İkinci mevki yolcuları bu iltifata teşekkürle beraber af bile dileyerek tam yemek vakti kalktılar ve kendi salonlarına geldiler.

      Yolda Cartrisse “Vay genç Nasuh vay! Akl-ü hikmet kadri bilen bir kimseyi kendine hayran bırakmak senin için hiçbir şey değildir.” demişti. Nasuh bu lafta dahi Cartrisse’in kendisine senli benli söz söylemesini vesile edinerek “Vay benim akl-ü hikmet kadrini bilir(!..) kâmil Madame Cartrisse’im! Artık benim ile senli benli söyleyecek kadar hususiyetinize nail oldum mu?” demiş ve Cartrisse’in hikmet kadrini bilenlerin kendisine hayran olacağını hükmetmesi üzerine bu kadirşinaslığı Cartrisse’i affetmesi zımnen bir muhabbet ilanı yerine geçtiğini kadına anlatmış ise de bu vakte kadar dahi salona inmiş bulunduklarından Cartrisse tarafından ne muvafık ne de muarız bir cevap almaya vakit kalmamıştı.

      O gece yemekten sonra Gardiyanski ve hatta Herr Kaliksberg dahi Cartrisse’in sohbet meclisinde bulundukları cihetle hususi durumlara dair söz söyleyemeyeceklerini Nasuh gördüğünden ve Aktris Mademoiselle Gabrielle’i dahi tenhaca bulduğundan biraz vakti de onunla geçirmek için yanına gitti ve İstanbul’da peyda eyledikleri görüşme üzerine birçok sözler açarak ve biraz sonra Sena ile Yorgidis dahi gelerek söz kızışıp pek güzel gülündü, eğlenildi.

      Dikkat ettiğiniz var mıdır ki ağırbaşlı, kâmil adamlar ne mevki ve vaziyette bulunsalar muamelesini kendilerine yakıştırırlar? Buna eğer henüz dikkat etmemiş iseniz bu dikkati size tavsiye ederiz. Hem bu bir hakikattir ki sebepleri dahi meçhul değildir. Kararsız fikirler, ikiyüzlü tavırlar erbabının her tavır ve vaziyeti yalancıktan olduğu cihetle ne tavır ve vaziyette bulunsalar bir yakışık aldıramazlar. Kâmiller ise her hâlde hakiki sözlerden ayrılmayacakları malum olup bir şey hakiki ve samimi olduktan sonra ne kadar bayağı olsa dahi yine yakışığındandır. Binaenaleyh bu gece Nasuh, Gabrielle, Yorgidis ve Sena Bey’den ibaret olan şu cemiyetçik dahi bayağı bir hovarda cemiyeti demek olup bakılsa böyle bir cemiyette ve o cemiyetin açtığı bahis ve konuşmada Nasuh Efendi’nin bulunması tavrına uymaz gibi görünürken bilakis Nasuh güya oyun eğlenceye alışık ve bu yaratılışta bir adammış gibi tam böyle bir cemiyet ve öyle bir bahse layık ve münasip görünürdü.

      Bu geceden sonraki gün yataktan kalkar kalkmaz güverteye fırlayan yolcular, vapurun Korsika Adası kıyısınca gittiğini görünce ve o akşam Marsilya’ya varılacağı dahi hesap edilince, genel bir memnuniyet ile tavırlarında beşaşet37 göstermeye başlamışlardır.

      Bu cemaat içinde Nasuh dahi vardı. Hatta bir aralık Cartrisse, Nasuh’a birinci kamaraya gidip sabah sütlü kahvesini Catherine ile birlikte içmeyi de teklif etti. Ancak Nasuh dünkü gün başlamış olduğu tafsilatlı mektubu bugün tamamlayacağından bahisle özür dileyerek aşağıya salona indi ve yazıhane başına geçip iştigale başladı.

      Birinci kamarada Catherine ile Cartrisse aralarında Nasuh’a dair söz açılmış olduğuna şüphe etmezsiniz. Açılmıştı. Hem de pek ziyade uzayıp gitmişti. Lakin kısaca hükmü hep Catherine’in Nasuh’u beğenememesinden ibaret olduğu cihetle söylenen sözleri burada tafsilatıyla kayıt ve tahrire lüzum görmemekteyiz. Şu aralık araştırılmaya değer bir şey var ise o da bu hikâyemizin başlıca azasından olmak üzere birtakım hâllerini gördüğümüz Cartrisse ve Catherine ile Nasuh, Gardiyanski yürekleri olsun. Başka zevat, hep şimdilik ikinci derecede azadan olup fakat bu dört zatın yürekleri içine girer isek bizi faydalandıracak bazı hissiyata tesadüf edebiliriz.

      Cartrisse’in, Nasuh’u ne suretle ve ne derecede takdir etmiş olduğuna dair lisanından işitmiş olduğumuz sözlerin bu yürek bahsinde asla hükmü görülmemelidir. Zira pek çok lisanın pek çok meselede, yüreğe sadık bir tercüman olamadığına dair meydanda bin misal vardır. Ancak Cartrisse’in lisan-ı hissi kalbi için sadık bir tercüman olduğu bir konuda pek nadir olan misallerden addolunsa şayandır.

      Bu

Скачать книгу


<p>35</p>

Müdahin: Birisini yalandan yüzüne karşı metheden, yüzüne gülen. (e.n.)

<p>36</p>

Serrişte: Vesile, başa kakma. (e.n.)

<p>37</p>

Beşaşet: Tazelik, güler yüzlülük. (e.n.)