Eski Mektuplar. Ахмет Мидхат

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Eski Mektuplar - Ахмет Мидхат страница 6

Жанр:
Серия:
Издательство:
Eski Mektuplar - Ахмет Мидхат

Скачать книгу

Kenan’ı selamlık ve harem dairelerini birbirinden ayıran duvarın kapısı aralığından temaşaya mecbur olmuştu. Hâl böyle iken Kenan’ın yalıya varıp da hiçbir tarafa bakmayarak daima selamlık dairesine çekilmesi ve bahçede mutat olan gezintisinden dahi sarfınazar eylemesi Meliha’yı iyiden iyiye düşündürmüş, hatta bazı akşamlar mevcudiyetini ispat için kendini Kenan’a göstermiş olduğu hâlde, yine görmemezliğe gelişi nihayet derecede hiddet ve ıstırabına sebep olmuştu. Dolayısıyla Kenan’a bir mektup yazmaya ve bu ilgisizliğin sebeplerini öğrenmeye karar verdi. Mektubu yazdı. Birkaç gün sonra pederinin bir maslahata binaen şehre inmesinden ve selamlığın tenhalığından istifadeyle gezmek bahanesiyle dışarı çıktı. Kâğıdı kapının bıraktığı aralıktan içeri fırlattı. Şu sözleri yazmıştı:

      Nurum, kararımız böyle miydi? Görüşmeyeli on beş gün oluyor. Bu ihmalin, bu bigâneliğin beni harap edeceğini hiç düşünmüyor musun? Seni harem kapısından her akşam temaşa etmeye çalışıyorum. Mürüvvet edip de o tarafa doğru başını bile çevirmiyorsun. Tavrındaki bu ciddiyet nedir? Bu hâl böyle devam ederse ben mahvolurum. Yarın akşam saat altıda size orada intizar edeceğim. Her türlü tedbiri aldım. Korkacak bir şey yoktur. Baki mülakat nurum…

      Kenan mektubu aldı. Okudu. Yüzünde bir neşe ve sevinç parıltısı belirdi. Kalbi şiddetle çarptı. Çünkü Meliha’nın güzel sözlerini işitiyordu. Yalnız zihnini meşgul eden cihet bu davete ne suretle iştirak etmek kaziyesi idi. Aslında böylelikle Meliha konuşup anlaştığı şeyleri, vermiş olduğu sözleri yok sayıyordu. Fakat her şeyin bir de olumsuz taraflarını düşünmek gerektiğinden, Kenan da bu hususta zihnini yormaya çalıştı. Ya eniştesi bu mülakattan haberdar olur da, verdiği sözü suistimal ettiği için onu yalıdan kovarsa? Yarım saatten ziyade düşündü. Nihayet her türlü tehlikeleri göze aldırarak Meliha’nın arzusuna iştirake karar verdi. Hicran elemiyle mahvolmaktan ise, ona varmayı, ölmeyi cana minnet bildi. Ertesi akşam yalıya girerken kapı aralığından görünen Meliha’ya başı ile bu davete iştirak edeceğini bildirdi.

      Gece oldu. Zulmet bütün dehşetiyle kâinatı istilaya başladı. Etraftaki ses seda yavaş yavaş sükûta ermiş, selamlıktaki adamlar o günkü meşakkat sebebiyle yerli yerine çekilmişti. Kenan vakit geçirmek için elindeki kitabı okumaya çalışıyor; fakat gözleri bir türlü karşısındaki asma saatten ayrılmıyordu.

      Saat beş buçuğu gösterdi. Kenan’ın kalbindeki heyecan artmaya başladı. Uşakların kâmilen uyuyup uyumadığını anlamak üzere selamlığı bir daha gözden geçirdi. Lambayı söndürüp ufak idare kandilini yaktı. Ayakta hiçbir fert yoktu. Yavaş yavaş merdivenden indi. Ufacık bir gürültü bile olmamıştı. Bahçeye inince geniş bir nefes aldı. Hareme doğru teveccüh eyledi.

      Meliha yarım saatten beri Kenan’ın vüruduna intizar ediyordu. Karşıdan hafif bir ayak sesi işitince dışarıya çıktı. İki sevdalı kavuştular.

      Kenan heyecanını teskin edip de etrafına bakındığı zaman yabancı değil, fakat vücudu orada şüpheyi andıran bir kadın yüzü gördü. Birdenbire fena hâlde ürktü. Bu kadın Meliha’nın dadısı idi. Bütün sırlarına vâkıftı. Her şey onun elindeydi. Meliha, Kenan’ın telaşını görünce işi anlattı. Çocuk müsterih oldu.

      Oradan harem cihetine geçtiler. İki saatten ziyade konuştular. Verdikleri karar mucibince on beş günde, nihayet ayda bir kere görüşeceklerdi. Zaten selamlıkta Kenan’ın bütün hizmetleri dadı kalfaya havale olunmuş bulunduğundan, lüzumu zamanında bu güzel bir vasıta olabilirdi. Bu âşıkane buluşmalar Kenan’ın İstanbul’a gidiş tarihine kadar vukuatsız devam etti. Son gecesi pek acıklı ve hüzünlü geçmişti.

      Dördüncü Kısım

      Saim Bey düşündüklerini bir dereceye kadar uygulamaya koyduğundan dolayı pek memnun ve müsterih görünüyordu. Çünkü küçükten beri elinde büyümüş, arzusu doğrultusunda terbiye görmüş zeki, kabiliyetli ve hayırsever Kenan’ı kendisine damat etmeye hayli zamandan beri niyet etmişti. Bu arzunun gerçekleşmesini temin için iki tarafın birbirine muhabbetinin olup olmadığını anlamak lazım geliyordu. Tesadüf Saim Bey’i buna da vâkıf edince artık fikrini lazım gelenlere, ezcümle Meliha’ya talip olanlara açıktan açığa beyan etmekte bir beis görmüyordu.

      Bu havadisten, bu karardan en ziyade muzdarip olanlardan birisi de Saim Bey’in biraderi Daim Bey idi. Zira Meliha’ya talip olanların içinde en kıdemlisi ve en heveskârı bu adam idi. Daim Bey’in bu arzusu, kızın hüsnü cemalinden, nezaket ve terbiyesinden değil, büyük bir servete varis olacağını düşünmesindendi. Saim Bey, biraderinin ve biraderzadesi Sadık’ın ne meşrepte, ne tıynette insanlar olduğunu pek çok kereler tecrübe etmiş olduğu hâlde, bu konuda edilen talep ve teklife nezaketi sebebiyle bütünüyle ret cevabı vermemişti. Onlara da kızının henüz evlenecek yaşta olmadığını bahane olarak ifade etmişti. Bu nazikane cevapların ne gibi maksatları içerdiğini düşünmeyen; daha doğrusu bu cevapların ne manayı ifade ettiğini anlamak istemeyen Daim Bey, bu yumuşak cevap ve tavırlardan kızın kendi gelini olacağına kesin gözüyle bakmış; dolayısıyla her gördüğü yerde de Meliha’yı “Küçük gelinim!” hitabıyla rencide etme cesaretinde bulunmuştu.

      Daim Bey’in yalnız bir cihet şüphesine sebep oluyordu ki, o da biraderinin Kenan’a karşı alenen izhar eylediği pederane muamele idi. Gerçekten kalbinde merhametten, şefkatten, insaniyetten eser olmayan bu kabil adamlar, bir çocuğa karşı nasıl davranılması gerektiğini ve onun içindeki aşka dair beslediği samimi duyguları anlayamazlar. Saim Bey, Kenan hakkında nasıl bir muhabbet besleyebilir ki? Bu cihetin tetkiki lazım gelecek olursa derhâl hükmolunur ki, Saim Bey’in Kenan’a karşı sergilediği pederane muamele sadece onun iyi bir insan olmasındandı.

      Daim Bey, tabiatının daima fesada mail olması cihetiyle, derhâl böyle bir hükümde bulunamazdı. O daima işin fesat cihetini düşünüp hayal ederdi. Hususuyla az zamandan beri Kenan’a eskisinden kat kat fazla iltifatlar, teveccühler edilmeye başlandığını görünce büsbütün telaşa düşmüştü. O zaman meseleye daha dikkatlice bakmaya mecbur olmuştu. Nihayet biraderinin Kenan’ı damat etmek fikrinde bulunduğuna ve bu sebepten kendisine cevap verilmediğine hükmetti. Daim Bey’in bunu fark etmesi, yedi sekiz seneden beri hayal ettiği şeyin sekteye uğradığını düşünmesi, onun bütün planlarını zir ü zeber eylemişti. Şimdi bu arzusunu sekteye uğratan sebeplerin ortadan kalkması için gayret sarf etmesi gerekiyordu. Fakat meseleyi ilk önce kesin anlamak lazımdı. Bu sebepten Daim Bey bir gün özellikle de bunu anlamak için yalıya gelmişti. Birçok havadan sudan olan muhabbetlerden sonra kelamın mecrasını Meliha’nın istikbali cihetine tebdil ederek dedi ki:

      “Birader! Meliha artık maşallah büyüdü, on dört yaşını buldu. Kendinize kimi damat edeceğinizi hâlâ tayin etmediniz mi?”

      “Kaç oldu söylüyorum birader, Meliha daha küçüktür. Yirmi yaşından evvel onu mümkün değil evlendirmem.”

      “Pekâlâ, mademki yirmi yaşından evvel evlendirmek fikrinde değilsiniz. Şimdiden nişan edebiliriz…”

      “Nafile yoruluyorsunuz. Ben Meliha’yı Kenan’a vereceğim. Validesinin de vasiyeti bu merkezdedir. Fakat daha vakti var. Kenan rüştiyeyi tamam edince İstanbul’a gidecek. Tahsilini ikmalden sonra Cenabıhak kısmet ederse ikisi de baş göz edilecektir. Yani her hâlde Meliha yirmi yaşından evvel izdivaç etmeyecektir.”

      Bu cevap Daim Bey’in fevkalade hiddet ve nefretine sebep oldu. Kenan’ın,

Скачать книгу