Rikalda yahut Amerika'da Vahşet Âlemi. Ахмет Мидхат

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Rikalda yahut Amerika'da Vahşet Âlemi - Ахмет Мидхат страница 13

Жанр:
Серия:
Издательство:
Rikalda yahut Amerika'da Vahşet Âlemi - Ахмет Мидхат

Скачать книгу

çocuklarımı, iki kız kardeşimi esir almışlar. Şu dünyada yapayalnız kalmışım. Bu kahır ve ümitsizlikle bir daha evlenmeye heveslenmeyerek o zamandan beri tek başıma yaşıyorum. Şu ümitsizlik hâlimle sizinle bu şekilde karşılaşmam benim için büyük tesellidir.”

      “Ya size tesadüf benim için az teselli midir?”

      “Korkmayınız matmazel! Sabrediniz akıllıca davranırsak buradan kurtulacağımızı ümit edebiliriz. Siz her tedbiri bana bırakınız. Size nasıl bir işaret verirsem o şekilde hareket ediniz.”

      Gelen beyaz kız ile Moşamol arasındaki söz bu dereceyi bulduğu zaman diğer tarafta Maradangal da dâhil olduğu hâlde vahşilerin beyaz kıza dair açmış oldukları mesele de sona ermişti. Bu beyaz derili kızın mabuda kurban edilmesi meselesi ilk önce Fardiç’in karısı Kadagoz’un hatırına gelerek: “Mabûdumuz Kan İstiyor” nağmesiyle bunu cemaate de ihtar etmiş bulunduğu gibi kocasının da bu kızı güzel bulması üzerine kıskançlığı daha da artmış olan o vahşi karı, şu konudaki azmine bir kat daha kuvvet vererek:

      “Ey Moşamol! Beyaz derili ile lafı daha uzatacak mısın? Akşam oluyor. Huyi Çilopoştli’ye şu kendi ayağıyla gelen beyaz kurbanı da takdim edelim ki, mağaralarımız uzaktır, akşamdan önce yerimize dönebilelim!” diye bağırdığından cemaat arasında diğer birkaç kişi de kadının sözünü onaylamışlardı.”

      Kadagoz’un bu sözlerini Moşamol işitince beyaz derili kıza orada durup hiçbir şeyden korkmamasını tembih ile kendisi kabile halkının yanına geldi.

      3

      Moşamol geldiği zaman Rikalda’yı validesiyle bir tartışmaya başlamış buldu. Beyaz derili kızın kurban edilmesini teklif eden Kadagoz’un teklifini ret ile Rikalda diyordu ki:

      “Beyaz derili kızı kurban edeceksin ha? Bugün kestiğimiz koca bir âfitâb-zâdenin daha kanı kurumadı. Ciğeri solmadı.”

      Rikalda’nın karısı Aralda da güzel kızı kıskanmakta kayınvalidesinden aşağı olmadığından onu destekliyordu ve diyordu ki:

      “Evet! Evet! Bu kurban Huyi Çilopoştli’nin kendi getirdiği kurbandır. Onu kurban etmeyecek olursak mabudun gerçekten hışmına uğramış oluruz.”

      Kabile halkından diğer birçokları da Kadagoz ve Aralda’nın tekliflerini doğrulamaya başlamasınlar mı?

      Fardiç ile Maradangal hiç seslerini çıkarmıyorlardı. Özellikle Maradangal, Moşamol gelip de ne fikir beyan edeceğini görmedikten sonra ses çıkarmamaya bir de mecburiyet hissediyordu. Artık anlaşıldı ya? Avrupalılar nezdinde dört beş sene esir kalarak Hristiyanlık terbiyesiyle büyüyen ve şu putperestliğin batıl inançlarını bütünüyle kendisinden uzaklaştırmış bulunan Maradangal, Moşamol’un şeytanlık ve şerrinden korkuyordu. Bir aralık Kadagoz:

      “Rikalda! Rikalda! Sen bu işte külliyen hatada bulunuyorsun. Mabudumuz bize bugün hem ikinci bir zafer daha bahşetti, hem de o muzafferiyete şükür olarak takdim etmemiz gereken kurbanı da kendisi gönderip âdeta önümüze hazırladı. Bu hakikati anlayamamak olamaz. Eğer kurbanı esirgeyecek olursak inan ki bundan sonra bizim için hiçbir düşman üzerine galibiyet ümidi yoktur.” diye Rikalda’ya ettiği öğüt ve baskıyla o zorlu vahşiyi büsbütün çileden çıkarmıştı. Maradangal da ne yapacağını şaşırmış kalmışken Moşamol büyük bir telaşla dedi ki:

      “Susunuz! Susunuz! İşte mabut kendi emelinin neden ibaret bulunduğunu ihbar ediyor.”

      Moşamol’un bu sözü üzerine herkes mabudun haberi hangi taraftan geldiğini görmek, anlamak için etrafına bakınmaya başlamıştı. Moşamol diyordu ki:

      “Canım görmüyor musunuz? İşitmiyor musunuz? Aman ses çıkarmayınız? Ürkütmeyiniz.”

      Cemaat hâlâ Moşamol’un ne demek istediğini anlayamayarak ve fakat hiçbirisi de ses çıkarmak şöyle dursun sıkıca nefes bile almaya cesaret edemeyerek acayip ve garip tavırlar ve kahkahaya şayan kaş göz işaretleriyle Moşamol’dan açıklama isteyince ve Moşamol da:

      “Saksağanı! Saksağanı!” diye Huyi Çilopoştli heykelinin üst tarafındaki ağaca mutlaka kan kokusuyla gelip konmuş bulunan bir saksağanı gösterince, Zak Maradangal, Moşamol’un böyle davranarak kızı kurtarmak amacında olduğunu derhâl anlamıştı. Zaten Maradangal’ın kendi oyu da bu kızı öldürmemek tarafındaydı. Zira hatırlıyordu ki, sekiz on sene önce yine Azteklerden bir kabile Avrupalılardan birkaç esir alarak sonra pek külliyetli mal ve eşya karşılığında bu esirleri yine Avrupalılara satmışlardır. Şöyle bir değişim bu kız yüzünden kendilerine de nasip olacağını düşündüğünden kızın korunmasını gerekli görüyordu. Ancak kabile halkının çoğunluğunun tersine hareket de mümkün olamayacağından o da neticeyi bekliyordu. Ama Moşamol’dan zikredilen saksağan işaretini alıp da onun da kızı kurtarmak tarafını tercih ettiğini anlayınca vahşilere:

      “Aman durunuz! Ses çıkarmayınız! Dinleyiniz! Beni de bekleyiniz.” tembihleriyle kendisi saksağan tarafına doğru birkaç adım attı. Saksağan ürkerek konduğu daldan uçtuysa da yiyecek ümidi ile uzağa gidemeyip biraz daha ötedeki ağaca kondu. Orada da ötmeye devam ediyordu.

      Maradangal saksağanı epeyce dinledikten sonra cemaate dönerek dedi ki:

      “Ey cemaat! Boşuna, hiçbirinizin dediği olmayacak. İşte mabudumuz asıl kendi amacını saksağan vasıtasıyla bize açıkladı. Diyor ki, ‘O beyaz derililer benim cinsimden değildirler. İnsana benzemezler. Kusurludurlar. Bahusus ki bu beyaz derili bir karıdır. Karı olduktan sonra Kızılderili bile olsa kurban olamaz.’ ”

      Maradangal’ın bu sözü bir anda tartışmaya son verdi. Bütün kabile halkı saksağan vasıtasıyla mabudun gönderdiği emre itaat edilmesi gerektiğine hükmettiler. Hele Rikalda bu hâlden fazlasıyla memnun olarak ve bu işin de asıl Moşamol yardımıyla meydana geldiğini anlayarak onun yanına sokulup özel bir şekilde teşekkür etti.

      Bu kızın kurban edilmeye salahiyeti olmadığı anlaşıldıktan sonra kendisini ne yapmak gerekeceğine dair Kadagoz, Fardiç, Aralda, Rikalda, Moşamol ve Maradangal arasında bir söz daha açıldı. Kabilenin muteberlerinden birkaçının daha katılmasıyla söz epeyce uzadı gittiyse de bir neticeye varılamadı. Zira Rikalda bu kızı bir kere “Himaye edeceğim.” demiş olduğundan, onun himaye hakkını inkâra bir sebep ve imkân olamadığı gibi bu vahşiler arasında ihtiyarlık, sakatlık veyahut bayağı lüzumsuzluk sebebiyle bakımı beyhude olanların kafasına topuz darbesiyle öldürmek âdet idiyse de şu bulundukları mahalde şimdiki hâlde yeni yiyeceğe de pek ihtiyaç olmadığından bu idam âdetine uymaya da yol bulunamadı. Maradangal kızı sahiplerine iade ile bir hayli hediye alınmak tarafını tercih ettiğinde Rikalda kızgın bir bakışla hürmetli fazılı, bu görüşünde de pişman etti. Nihayet yine Moşamol’un bir sözü makul görüldü. Demişti ki:

      “Canım beş altı yüz nüfusun geçinebildiği bir yerde böyle bir kızdan günde iki üç meyveyi esirgeyecek değiliz ya! Bu beyaz derili kızların sesleri güzeldir. Güzel dans ederler. Kendisine şarkı çağırttırırız, dans ettiririz, bir eğlencemiz olur vesselam…”

      İşte, kaldı ki geçici olsun Moşamol’un bu sözü cemaat tarafından kabul olunarak mağaralara dönüş için yola düzülmeye başladılar.

Скачать книгу