Rikalda yahut Amerika'da Vahşet Âlemi. Ахмет Мидхат

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Rikalda yahut Amerika'da Vahşet Âlemi - Ахмет Мидхат страница 8

Жанр:
Серия:
Издательство:
Rikalda yahut Amerika'da Vahşet Âlemi - Ахмет Мидхат

Скачать книгу

asıl ele geçiren zevcem zorlu Rikalda’dır. Rikalda olmasaydı bu muharebede bizim Fardiçarlar mağlup olurlardı da şimdi şu mezbaha üzerine yatırdığımız âfitâb-zâde Patariç kayınpederim Fardiç’i kendi mabedinin mezbahası üzerine yatırıp mabuda takdim için keserdi.”

      Aralda’nın bu sözüne Rikalda hiç katılmadıysa da zaten o zamana kadar kendi kendisine şişip durması bu zorlu kahramanda bir kızgınlık hâli bulunduğunu gösterdiği gibi zevcesinin sözlerini onaylarcasına birkaç defa baş sallaması da Aralda’nın itirazındaki önemi gösterdi. Maradangal’ın zekâsı imdada yetişmeseydi ihtimal ki şu kurban meselesinde baba ile oğul arasında müthiş bir kavga çıkardı. Zira sair bir kabilede bir reis oğlunun ele geçirmiş olduğu esiri babası kurban etmeye kalkışarak oğul ise buna itirazla:

      “Ben aldığım esiri işte azat ediyorum. Sen muktedirsen, git tekrar tut da kurban et.” diye esiri salıvermiş ve bundan dolayı bütün kabile tarafından alkışlanmış olduğundan ve Rikalda’da ise şan ve şöhret hırsı olması sebebiyle buna gıpta ettiğinden onun da böyle hissi bir rekabetle mezbaha üzerindeki esiri azada kalkışması muhtemeldi. Ama Maradangal, Aralda’ya hitaben:

      “Hakkın var ey letafetli Aralda! Hakkın var, ama bugünkü başarın daha büyük şanı zevcin zorlu Rikalda’ya ait olduğunu düşünmüyorsun. Herkes bir âfitâb-zâdeyi kurban etmiş diye Fardiç’e gıpta edecekler, ama bu şerefli kurbanı oğlu Rikalda ele geçirmiş de babasına hediye etmiş denildiği zaman halk asıl Rikalda’nın başarısına hayran olup kalacaktır. Dünyada hiçbir oğul görülmemiştir ki pederine bu kadar büyük şan kazandırmış olsun.” deyince hem Rikalda’nın hem zevcesi Aralda’nın koltukları kabarıp kabile halkı da gerek babayı gerekse de oğlu alkışlayarak kurbanı kesmeye teşebbüs edilmiştir.

      5

      Moşamol ve Aralda’nın iş arasına söz katmalarından evvelce esirin kesilmesine ara verildiğini belirtmiştik. Ancak yeni okunmaya başlanan ilahinin ayrıntılarına girmemiştik.

      Şimdi haber verelim ki bu ikinci nağme kısa kısa sekiz mısradan ibaretti. Yalnız mısraların heceleri uygun iseler de hiçbirinde kafiye olmadığı gibi, anlam ve kavram da pek yoktu. Bu hâl, kadim milletlerin çoğunun şiirlerinde vardır. En yeni ve tarihî geçmişi en mükemmel olarak mazbut milletlerin birisi bizim Osmanlı milleti olduğu hâlde millî ve umumi olan güftelerimiz arasında:

      Evlerinin önü yoldur yolaktır.

      Başımızda dönen çarkıfelektir.

      Ele çirkin ise, bana melektir.

      tarzında şeyler yok mudur? Bu güftede anlam ve kavram o kadar bol ve çok mudur? Böyle şeylerin manasızlığı asıl bunların bir başka lisana çevrilmesinde ortaya çıkar.

      İnsafla düşünülürse Zak Maradangal’ın okuduğu ikinci kurban kesme ilahisi bu kadar da anlamsız görülmemiştir. Zira sekiz mısranın ikişeri birleştirilerek ve manaca biraz da ıslahat icra olunarak şu:

      Kabul et bizden ey mabut bu kurbanı, bu kurbanı

      Bütün kurbanlar içre hiç bulunmaz bunun akranı

      Seni tebcil için kurban ederiz binlerce insanı

      Fakat onlar içinde hiç bulunmaz bunun akranı

      Suretle bir manzume ortaya çıkarılabilmiştir ki Maradangal her nağmesini ikişer dörder tempo uzatmak suretiyle bu ilahiyi aheste aheste okuyarak her mısra bittikçe vahşiler güftesiz, yalnız terennümden ibaret ve yörük usulü bir ara nağmesiyle dans ediyorlardı.

      Dünyanın hangi tarafında olursa olsun yani gerek medenileşenlere göre ve gerekse de vahşiler nezdinde olsun insan için can pek tatlı olduğuna şüphe edilemezse de candan daha tatlı ve daha kıymetli olduğuna gerek vahşi gerek medeni hiçbir kimsenin şüphesi olmayan bir şey de namus meselesidir. Namus hususunda vahşilerin medenilerden aşağı kalması şöyle dursun, onlara kat kat üstünlükleri bile bihakkın iddia olunabilir. Şu meseleyi serdetmekten maksadımız elleri ayakları bağlı olarak mezbaha üzerine getirilmiş bulunan esir, eğer can korkusuna yakalanmış bulunsaydı, hayatın lezzet ve kıymetinden dolayı mazur görüleceği malumumuzdur. Böyle iken bilakis esirin canının kaydında bulunmadığını ve bunu da bir namus meselesi saymasıdır.

      Vahşilerin bu yolda kurban ettikleri adamlara husumet veya hakaretlerini asla hayal ve hatıra bile getirmemelidir. Bilakis kurbanlarına fazlasıyla hürmet ve saygı gösterirler. Zira itikatlarınca bu kurban, kanı vücudundan ayrılıp çıkmak suretiyle bütün kusur ve kabahatlerinden temizlenmektedir. Pak ve günahsız bir şekilde mabudun huzuruna varacak ve ona kavuşup orada kendisini bu şerefe mazhar eylemiş olanları mabudun lütfuna, inayetine tavsiye edecektir.

      Bunu kurbanın kendisi de bildiğinden mezbahaya getirildiği zaman hayatının endişesinde olmayarak nail olmakta bulunduğu ve bu hiçbir dünya şerefiyle kıyaslanamayacak şereften dolayı gururlu ve mağrur olması lazımdır. Böyle olmakla birlikte belki kesme anında gafletine yenilip kendi can korkusuna düşüp kaçabilir endişesiyle kurban edilecek kişileri bağlamak âdet olmuştur.

      Esiri kurban etmeye sıra geldiğinde Zak Maradangal din ulularına mahsus olan ciddi tavrıyla kurbana doğru biraz eğilerek:

      “Ey bahtiyar! Ya bir beladan ya bir ihtiraslı hayvan pençesine yakalanmaktan veyahut çaresi olmayan bir hastalıktan vefat edeceğine seni bunca günahlara sokmuş bulunan murdar kanın akıtılarak tertemiz mabuda ulaşıyorsun. Bu bahtiyarlığın ne büyük bir bahtiyarlık olduğunu takdir ediyorsun ya? Şu büyük ve çok önemli olan anda dünya sevgisi seni şaşırtmıyor ya? Mabudun huzuruna vardığın zaman onun hışmını üzerimizden defedip lütfuna kavuşman için sana düşen vazifeyi yerine getirmede kusur etmeyeceksin ya?

      Maradangal’ın bu sorularına esir daima birer baş işaretiyle onay cevabı veriyordu. Gerçi şu önemli anda biçarenin asla can kaydında olmadığını iddiaya imkân tasavvur olunamazsa da, gücü yetebildiği derecelerde metanetli davranarak güya hiç can kaydında bulunmuyormuş gibi davranmaya nefsini zorluyordu. Evvelce de dediğimiz gibi kurban olunacak esirin böyle rahat davranması mertlik ve kahramanlık şanından addolunur ki, bu garip inanç bir dereceye kadar bizim medeni milletlerde bile mevcut değil midir? Hem böyle büyük bir günah olan bu hareketin sonucunda akan kan büyük mabuda kavuşacak değildir. İşlemiş bulunduğu cinayetten dolayı canını cehenneme ısmarlayacak olan mahkûmun bile idam anında hayat kaydında bulunmamak suretiyle gösterdiği metanet herkes tarafından övmeye mazhar olmaz mı? Maradangal esire sorduğu sorulara esir tarafından büyük bir metanetle uygun cevaplar alınca memnun olarak dedi ki:

      “Aferin! Adi kurbanlardan bile daima almakta bulunduğum şu uygun cevapları, senin gibi âfitâb-zâde ve muteber bir kurban tarafından fazlasıyla bekliyordum. Bu arzum boşuna çıkmadı. Emin ol ki Fardiçar kabilesi seni asla hatırdan çıkarmayacaktır. İntikam yollu kafasının derisi yüzülen rezil esirler gibi başın mağara kapısına asılmayıp, burada en yüksek ağaca mıhlanarak her ne zaman buraya gelirsek cümlemiz senin önünde eğilip selamlayacağızdır. Haydi bakalım, hazır ol! Son saniye girdiğinden, mabuda gönülden teslimiyet göster!”

      Maradangal bu sözü söyler söylemez elindeki kocaman bıçağa davrandığı andaydı ki nehir tarafından bir gürültü, patırtı, nara, ava-ze, silah şakırtısı peyda oldu. Hemen kesilmek üzere bulunan kurban merasimi bir daha ertelenmeye sebep oldu. Hem de bu defaki erteleme gayet heyecanlı ve telaşlı oldu. Zira bu velveleyi meydana çıkaranların Patariçarlar

Скачать книгу