Kısas-ı Enbiya ve Tarih-i Hulefa II. Cilt. Ahmet Cevdet Paşa

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Kısas-ı Enbiya ve Tarih-i Hulefa II. Cilt - Ahmet Cevdet Paşa страница 12

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Kısas-ı Enbiya ve Tarih-i Hulefa II. Cilt - Ahmet Cevdet Paşa

Скачать книгу

Horasan Valisi Ebu’l Avn tarafından gelen yazıda Horasan ahalisi, Muhammed bin Abdullah işinin nasıl sonuçlanacağını bekledikleri için kendilerinden sakınmak gerektiği yazılı olduğundan, Mansur’un kan başına sıçradı. Hemen Muhammed bin Abdullah Osmani’yi öldürerek başını, evlad-ı Resul’den Muhammed bin Abdullah’ın başı olduğuna yemin edecek adamlar ile birlikte Horasan’a gönderdi. Tutuklulardan biri ki Abdullah bin Hasan’ın kardeşinin oğlu Muhammed bin İbrahim bin Hasan’dır. Gayet iyi, kalplerin sevgilisi, güzel sıfatlı bir zat olmakla beraber ona da Kûfe halkı, Sarı Dîbac derlerdi ve grup grup gelip onu seyrederlerdi. Bu da Mansur’un dikkatini çekti, onu iki direk arasına sıkıştırıp biçareyi işkence ile öldürdü. Çok geçmeden İbrahim bin Hasan, ondan sonra kardeşi Abdullah bin Hasan ve Ali bin Hasan da hapiste öldüler. Bir rivayete göre Mansur onları zehirleyerek yahut başka bir şekilde öldürmüştür. Kısaca Hasan’ın evladından pek azı kurtulup çoğu bu şekilde yok olmuştur.

      Evlad-ı Ali ile evlad-ı Abbas öteden beri birlik hâlinde iken bu olaylar üzerine kanlı bıçaklı oldular. Medine Emiri Ribah da Mehdi’yi yoklayıp gözetlemeye fevkalade önem verirdi. Mansur ise yukarıda haber verildiği şekilde, Kûfe’den nefret ettiği için başkent yapmak üzere uygun bir yer aramakta olduğu hâlde Bağdat mevkisini seçti. Yüz kırk beş senesinde Bağdat şehrinin imarına başladı. Şöyle ki Halid bin Bermek’e şehrin hududunu çizdirdi ve dört kısma ayırarak, her kısmına ümeradan birer bakan tayin etti. Her taraftan işçi, sanat erbabı ve mühendisler getirttiği sırada tuğla ve kerpiç sayıp hesabını görme memuriyetini de mezhep sahibi İmam-ı Azam Ebu Hanife Hazretleri’ne teklif etti. Önce onu kadı olarak atamak istediler. İmam Hazretleri kabul etmemiş olduğu hâlde bu geçici memuriyeti zaruri kabul buyurdu. Mansur önce vekillerini huzuruna getirerek kisranın sarayı ile Medayin’i bozup bunların yıkıntısını Bağdat’a nakletme hususunu istişare etti. Halid bin Bermek, “Ya emire’l-müminin, onlar İslam’ın işaretlerinden ve Arap fetihlerindendir. Onları görenler, kurucularının izalelerinin, dünyevi güç ile olamayıp, sadece din gücü ile olduğuna delil getirirler. Bununla beraber, Medayin’de Ali İbni Ebu Talib (r.a.) Hazretleri’nin musallası vardır.” diyerek onların bozulmasının münasip olamayacağını arz etmesi üzerine Mansur, “Ya Halid! Senin kavmin olan Acem’e meylin olduğu için muhalif görüşte bulunuyorsun.” diyerek hemen onların yıkımını emretti. Beyaz Saray’ın bir tarafını yıktırarak enkazını Bağdat’a naklettirdi. Fakat gördü ki enkazın yıkım masrafı ve nakliyesi yenilerinin bedelinden fazla oluyor. Hemen Halid’i çağırdı ve keyfiyeti bildirdi. Halid o zaman, “Ya emirü’l-müminin! Ben onların yıkılmaması görüşünde idim. Mademki işe başladın, artık yık. Zira, ‘Evvelkilerin yaptığını sonra gelenler yıkamıyorlar.’ derler.” demişse de Mansur’un amacı yalnız binanın inşa işinde tasarruftan ibaret olduğundan, Halid’in bu nasihatini de kabul etmeyip Medayin’in yıkımından vazgeçti. Bu suretle Bağdat’ın imarına büyük bir süratle gayret edilirken yüz kırk beş senesi ortalarında Muhammed Mehdi, halifelik davası ile Medine’de ortaya çıkmıştır.

      Şöyle ki Medine Emiri Ribah, bütün eşrafı Medine’ye emirlik makamına getirerek, “Muhammed Mehdi’nin nerede olduğunu haber veriniz yoksa hepinizi öldürürüm!” diye tehdit ederken tekbir sedaları işitildi. Hemen Muhammed, yüz elli kişi ile gelip hapishaneyi açtı. Mahkûmları salıverip emirlik makamına girerek, Ribah’ı ve adamlarını hapsetti. Ondan sonra Mescid-i Şerif’e gitti, minbere çıktı, tesirli bir hutbe okudu. Medine’yi ele geçirdi. Medine ehli, Muhammed Mehdi’ye biat ederek, “Mansur’a karşı ayaklanmak caiz midir?” diye Medine imamı olan Malik bin Enes Hazretleri’nden fetva istediklerinde, “Caizdir.” diye fetva verdi ve gidip özel odasına kapandı.

      Medine ehli de Muhammed Mehdi’ye biat ettiler. Kendisinin kardeşi Hasan bin Abdullah, Evlad-ı Ebu Talib’den ve meşhur kimselerden daha nice zatlar onunla beraber oldular. Hatta Hasan bin Zeyd bin Hasan bin Aliyyü’l-Mürteza, Mansur ile beraber iken oğulları Ali ve Zeyd de Muhammed Mehdi ile beraber idiler.

      Muhammed Mehdi tarafından Mekke, Yemen ve Şam’a memurlar gönderildi. Mekke’ye giden memur, Mansur’un adamını kovarak Mekke-i Mükerreme’yi zapt etti. Ama Şam ahalisi onun memurlarına itibar etmedi. Zira Şamlılar öteden beri evlad-ı Ali’ye düşman idiler. Kûfe de Mansur’un elindeydi. Medine ahalisi ise Arap değildi. Bu nedenle Mehdi’nin maddi kuvveti azdı. Büyük ümidi Basra’da idi. Kardeşi İbrahim orada gizlenmiş bulunduğundan, kendisi Medine’de ortaya çıktıktan sonra İbrahim’e de ortaya çıkmasını haber etmişti. Ramazan ayı başında İbrahim ortaya çıkarak, insanları, kardeşi Muhammed’e biat etmek üzere davet edip Basra’yı ele geçirmiştir.

      Mansur, askerlerinin çoğunu oğlu Mehdi ile Horasan’a sevk etmiş olduğundan yanında az asker vardı. O zaman aşağıda açıklanacağı şekilde imar ve inşasına teşebbüs etmiş olduğu Bağdat arazisini belirtmek ile meşguldü. Muhammed Mehdi’nin ortaya çıkışı haberini alınca çok telaşlandı ve sıkıntıya düştü. Hemen imar işlerini bir yana bırakarak Kûfe’ye gelip harp hazırlığına başladı. Veliahdı, kardeşinin oğlu ve Kûfe valisi olan İsa bin Musa’yı, dört bin askerle Medine’ye sevk etti. Ve “Muhammed öldürülürse ne âlâ, İsa öldürülürse o da âlâ.” dedi. Çünkü yukarıda açıklandığı üzere Seffah, onu veliaht tayin edip ondan sonra halife olmak üzere İsa’yı da ikinci veliaht tayin etmiştir. Mansur ise oğlu Mehdi’yi veliaht tayin etmek istedi. Bunun üzerine İsa’nın bir savaşta ölmesini arzu ediyordu.

      Mansur öncelikle Muhammed Mehdi’ye mektup yazıp ona teminat verdi. Onu itaate davet etti, o da Hilafet bizim hakkımızdır. Siz de bizim taraftarlarımızla bu yolda davete icabet ettiniz. Sonra bizim hakkımızı gasp ettiniz! diye yazdı. Mansur ona cevap verdi. Fakat bu dereceye gelmiş olan bir meselenin haberleşme ile halli kabil olmadığından çaresiz işin ucu savaşa dayandı. İsa gidip Medine’yi muhasara etti. “Mescid-i Şerif’e giren, evinde inzivaya çekilen ve Medine’den dışarı çıkan emindir.” diye ilan etti. Ehl-i Medine’nin çoğu, çoluk çocuklarıyla beraber çıkıp birer tarafa savuştular.

      Yüz kırk beş yılı ramazanının on dördüncü pazartesi günü İsa, askerini Medine üzerine yürüttü. Muhammed Mehdi de meydana çıkıp ikindi vaktine dek pek şiddetli savaştı. Bazı tarihçiler der ki: “Hz. Hamza’nın cenklerine en çok benzeyen cenk, o gün Muhammed Mehdi’nin yaptığı savaştır.” Askeri dağılıp yanında üç yüz kadar adam kalmışken onlarla iki defa İsa’nın askerini bozdu. Fakat İsa’nın bir bölük askeri Sel Dağı’na çıkıp oradan şehrin içine girerek Muhammed’in arkasını aldılar. Muhammed, o zaman İsa ordusunun kahramanı olan Hamid bin Kahtabe’yi kavgaya davet etti. Fakat Hamid ondan çekindi. Muhammed Mehdi ise her ne tarafa hücum eder ve çekinmeden saldırırsa karşısına gelenleri vurur, yere düşürürdü. Bu sırada biri sağ kulağının tozuna vurunca Mehdi diz çöktüğü zaman Hamid yetişip göğsüne vurdu ve yere düşürdü. Başını kesip İsa’ya getirdi. Hz. Ali’nin Zülfikâr’ı Muhammed Mehdi’nin yanında bulunduğundan İsa, Muhammed Mehdi’nin kesik başı ile beraber onu da Mansur’a gönderdi.

      Hasan İbni Zeyd İbni Ali ki yukarıda olduğu gibi amcazadesi Muhammed Mehdi’nin aleyhinde bulunmasıyla Mansur’u şüphe ve vesveseye düşüren o idi. Bu defa Mehdi’nin kesik başı, Mansur’un huzuruna getirilince o da onun yanında bulunup fevkalade müteessir olarak kesik başa bakamadı. Fakat Mansur’dan korkusundan üzüntüsünü ona belli etmedi.

      Yukarıda olduğu gibi Muhammed Mehdi’nin şehadetinde silah arkadaşlarından olan Osman İbni Muhammed İbni Zübeyr, Basra tarafına firar etmişti. Sonradan tutulup Mansur’un huzuruna getirilince, “Osman! Sen mi Muhammed’le

Скачать книгу