Kısas-ı Enbiya ve Tarih-i Hulefa II. Cilt. Ahmet Cevdet Paşa

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Kısas-ı Enbiya ve Tarih-i Hulefa II. Cilt - Ahmet Cevdet Paşa страница 9

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Kısas-ı Enbiya ve Tarih-i Hulefa II. Cilt - Ahmet Cevdet Paşa

Скачать книгу

Beni Haşim’e geçmiştir.

      Mervan’ın Bozguna Uğraması ve İdam Edilmesi

      Şehr-i Zûr’a gönderilen Abdullah İbni Ali, Şehr-i Zûr ordusuna varmış, başkomutan olan Ebu’l Avn Horasani onu fevkalade bir hürmet ile kabul ederek başkomutanlık karargâhını eşyasıyla beraber ona takdim edip kendisi başka çadıra geçmiştir.

      Mervan, yukarıda geçtiği gibi yüz bin kadar askerden oluşan bir ordu ile Şehr-i Zûr üzerine yürüyüp Zap Nehri’ne vardı, ordu kurdu. Abdullah İbni Ali de Ebu’l Avn ile beraber ona karşı durdu. Mervan, her ne kadar harp işlerinde mahir ve tedbirli bir adam ise de talihi aleyhine dönmüş olduğundan bu sefer yaptığı tedbirler hep yanlış neticeler verdi. Askeri çok ise de ordusunda tam tesirli maneviyat yoktu. Cemaziyelahir ayı başlarında Zap Nehri üzerine köprü kurdu ve sanki belasını arayarak karşı yakaya geçti. Abdullah bin Ali ile Ebu’l Avn ise yirmi bin gönüllü ile şiddetle hücum ettiklerinde Mervan’ın ordusu bozguna uğradı. Mervan kaçarak nehri geçip köprüyü kırdı. Askerlerin birçoğu kılıçtan geçti ve daha fazlası nehirde boğuldu. Ordusunun bunca mal, silah ve diğer eşyaları hep Abdullah bin Ali’nin elinde kaldı. Bu hezimetten sonra Mervan, Musul’a geldi. Fakat Musul halkı onu kabul etmeyip, “Ey bozuk, ey kötü adam! Allah’a hamdolsun ki senin devlet ve saltanatını yok etti ve bize peygamberimizin ehlibeytinden halife verdi!” diyerek Mervan’a sövdüler. Mervan, bu acı sözleri işitince Dicle’den öbür tarafa geçerek Harran’a gitti.

      Mervan, Kur’an’ın mahluk olduğunu söyleyen Ca’d bin Dirhem’den ders almış olduğundan Ca’dî diye lakaplanmıştı. Bunun üzerine bu defa Musul halkı, Mervan’a sövmek anlamında Ca’dî diye hitap etmişlerdir.

      Abdullah bin Ali, Ebu’l Avn ile birlikte Harran’a doğru hareket ettiğinde Mervan, Humus’a ve oradan Şam’a gitti. Abdullah onu takip ederek Harran ve Menbic yoluyla Humus’a giderken kendisine yardım için Seffah tarafından gönderilen dört bin askerle kardeşi Abdüssamed bin Ali, Kınnesrin mevkisinde ona ulaştı. Humus’a vardıklarında halk ona itaat etti. Abdullah hemen Şam üzerine hareket edince Mervan, orada bir kaymakam bırakıp kendisi Filistin’e çekildi. Abdullah bin Ali, Şam Ovası’na vardığında diğer kardeşi Salih bin Ali sekiz bin askerle Seffah tarafından onun imdadına yetişti. Hemen Şam’ı her taraftan muhasara ettiler. Ramazanın beşinci çarşamba günü yürüyüş ile Şam şehrine girdiler ve pek çok adam öldürdüler. Abdullah bin Ali, on beş gün Şam’da kaldıktan sonra Filistin tarafına geçti. Mervan da oradan Mısır tarafına kaçtı. O esnada Abdullah bin Ali’ye, kardeşi Salih bin Ali’nin, Mervan’ın takibine gönderilmesi için Seffah’ın emirnamesi gelince, Salih bin Ali yeteri kadar asker ile Mısır’a gitti. İleri sevk etmiş olduğu süvariler, Mervan’ı Busayr Kilisesi’nde buldular ve üzerine hücum ederek vurup öldürdüler. İşte Şam’da bin ay hüküm süren Emevi halifelerinin sonu budur.

      Hulefa-i Raşidin’in hilafetleri zamanında hakiki anlamda halifelik teşkil edilmiş, ondan sonra öyle faziletli bir hükûmet oluşturulamamıştı. Oluşturulsa halk ondan hoşnut olmazdı. Ümmetin büyüklerinden birçoğu Emevi Devleti’nin batıp da Hulefa-i Raşidin Devri’nin2 geri gelmesi arzusunda idiler. Hâlbuki Emevi Devleti, yukarıda olduğu gibi battı ve Abbasi Devleti ortaya çıktı. Fakat mülk ve saltanat devirlerinde Abbasi halifeleri de aynı yoldan gittiler. Böyle şeyler zamanın gereklerindendir. Her bağın bir çağı ve her yasağın bir izni vardır. Cihanda Allah’ın kanunu budur.

      Sonuç

      Ümeyyeoğullarının çoğu, heva ve heveslerine uyup ancak iyilik ve bağışlarla halkın kalplerini kazanırlardı. Sonra cimrilik yolunu tuttular, devletin menfaatlerini kendilerine hasrettiler. İnsanlar da onlardan yüz çevirdi. Bundan sonra Velid’in açıkça fısk-u fücura düşkünlüğü, İslam milletinin ondan nefret etmesine ve tahtından indirilerek öldürülmesine sebebiyet verdi. Bu hadise sebebiyle de hükûmetin bağları çözüldü ve Mervan, işlerin yürütülmesinden âciz kaldı. Sonunda Emevi Devleti yıkıldı. Hilafet ve saltanat Abbasoğullarına intikal etti.

      Bu suretle Emevi Devleti’nin yerine geçen Abbasi Devleti, Emevilere katliam yapıp, benzeri görülmemiş, fevkalade muamelelerde bulunarak Beni Haşim’in öcünü almaya kalkıştı. Böylece Abdullah İbni Ali, Şam’da Emevilerden pek çok adam öldürdü. Hatta bir gün yemek için sofrasına kabul ettiği doksan kişiyi sopalar ile idam ettirdi ve üzerlerine sofra kurdu. Henüz bazıları can çekişmekte ve hırıltıları işitilmekteyken onların üzerinde kendisi ve adamları yemek yiyordu. Hatta Abdullah bununla da gönlünü ferahlandıramayıp Şam’da Emevi halifelerinin kabirlerini açtırdı. Bulduğu ceset ve kemikleri ateşte yakarak küllerini göğe savurdu. Kardeşi Süleyman İbni Ali de Basra’da Beni Ümeyye’den eline geçenleri öldürdü ve naaşlarını sokaklarda gezdirdi. Daha sonra meydanlarda bırakıp köpeklere yedirdi. Ebu Müslim’in tutup öldürttüğü adamların sayısı ise altı yüz bine erişmiştir. Bu suretle Emevilerden sayısız adamlar öldürülmüş ve öç alma işinde ifrata kaçılmış ve aşırı gidilmiştir.

      Emevilerin kılıç kalıntıları etrafa dağılmış, Endülüs’e kadar gidebilenler kurtulmuş ve oradaki Beni Ümeyye taraftarlarına katılmışlardır. Endülüs Bölgesi uzak ve denizaşırı olup, oraya Abbasi Devleti’nin eli yetişmediğinden onlar Abbasilerin biatinden hariç kalmıştır. İşte o sırada Mervanoğullarından Abdurrahman İbni Muaviye İbni Hişam İbni Abdülmelik, Suriye’den kaçarak şurada burada dolaşıp batı taraflarına vardı. Berberi kavminden bir grubun içinde gizlendi ve ondan sonra Endülüs Bölgesi’ne geçince, yüz otuz sekiz yılının rebiülahirinde kendisine biat edildi, Endülüs’te müstakil bir Emevi Devleti kuruldu. Fakat gerek kendisi gerek oğulları emirü’l-müminin unvanını almayıp, emir unvanıyla lakaplanırlardı. Emevi halifeleri zamanında Arap kavmiyetçiliği devam etmişti ve bütün Müslümanlar bir devlete tabi idi. Fakat ümmetin salihleri, Emevilerin tavırlarından, tutumlarından nefret ederlerdi. Şia grupları ise hilafetin Beni Haşim’in hakkı olduğu inancında bulunup, insanları gizlice Beni Ümeyye aleyhine galeyana getirmekte ve kışkırtmakta oldukları hâlde Beni Haşim’den hangi şubenin hilafete daha layık olduğunda ihtilaf içindeydiler. Çoğunluk Hz. Ali’nin çocuklarını tercih ettikleri hâlde bazıları Hz. Hasan’ın ve bazıları Hz. Hüseyin’in çocuklarına meyilli idi.

      Yukarıda açıklandığı gibi Emevi halifelerinin sonuncusu olan Mervan’ın hilafet devrinin sonlarında Emevi Devleti’nin batmak üzere olduğu, gidişatından anlaşılmıştı. Bu durumda ise hilafetin Haşimoğullarına geçmesi tabii olduğundan yukarıda olduğu gibi Haşimoğulları Mekke’de danışma meclisi toplayarak, meşveretle hilafete Hz. Hasan’ın evladından Muhammed Mehdi’yi seçmiş, tamamı ona biat etmişlerdir. Seffah’ın kardeşi Mansur da o mecliste bulunmuşsa da Ebu Müslim, İmam İbrahim Abbasi’ye daveti bildirip çıkmış, askerî kuvvet de onun elinde olduğundan hilafetin diğer tarafa çevrilmesi güçleşmişti.

      Mamafih Kûfe’de Muhammed soyunun veziri unvanını alan Ebu Selemet’ül Hallâl, İmam İbrahim’in vefat ettiğini haber alınca halifeliği Hz. Ali’nin çocuklarına verme fikrine düşerek Seffah’a biat etmeyi epey ertelemişti. Fakat onun yanında bulunan ve Ebu Müslim’in dostlarından olan Horasan vekilleri, bu konuda ona muvafakat etmeyip Haşimoğullarının müşavere ile vermiş oldukları kararın tersine ve Şiilerin çoğunun görüşlerine aykırı olarak hemen İmam İbrahim’in kardeşi Seffah’a biat etmişlerdir.

      Beyan edilen açıklamaya nazaran Abbasilerin hilafeti, Ebu

Скачать книгу


<p>2</p>

Dört Halife Devri.