Kısas-ı Enbiya ve Tarih-i Hulefa II. Cilt. Ahmet Cevdet Paşa

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Kısas-ı Enbiya ve Tarih-i Hulefa II. Cilt - Ahmet Cevdet Paşa страница 40

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Kısas-ı Enbiya ve Tarih-i Hulefa II. Cilt - Ahmet Cevdet Paşa

Скачать книгу

geçti. Torun yanında çok sayıda Türk askeri olduğu hâlde Musul’a geri dönünce, Beni Hâmdân onlarla kuvvet buldu. Müttekî ve Nasıru’d-Devle, çok sayıda asker ile Musul’dan çıkıp Bağdat’a yaklaştığında Beridî, Vâsıt’a kaçtığından, halife ile Başkomutan Nasıru’d-Devle Bağdat’a girdiler.

      Daha sonra Beni Hâmdân, Vâsıt tarafına doğru yola çıktı. Türk askerleri ile Torun da onlarla birlikte idi. Hâlbuki Ebu’l Hasan El-Beridî onlara karşı hareket etmiş olduğundan, Meydan civarında yapılan çarpışmada Beridîler bozguna uğrayarak kaçtılar. Nasıru’d-Devle Bağdat’a döndü, kardeşi Seyfu’d-Devle de askerle Vâsıt’a gitti. Fakat Beridîler, evvelce Vâsıt’ı terk ederek Basra’ya gitmiş olduklarından, Seyfu’d-Devle askeriyle Vâsıt’ta kalmış ve istirahat etmiştir.

      Azerbaycan Eyaleti uzun zamandır Kürtlerin elinde iken bu esnada Deylemîler eline geçmiştir. Yine o esnada, Rüknü’d-Devle İbni Büveyh, Rey beldesini istila etmiştir. Yine bu sene Rumlar, sınırı aşarak Halep’e kadar gelip, pek çok esir alarak geri dönmüşlerdir. Tarsus gazileri de Rum ülkesine girerek pek çok esir alıp salimen dönmüşlerdir.

      Üç yüz otuz bir yılı muharreminde Mu’izzu’d-Devle İbni Büveyh, Basra’ya gelip Beridîler ile savaşarak bir müddet orada kalmışsa da subaylarından bir kısmı, İbni Beridî’den aman dilemiş oldukları için diğerlerinden şüphelenerek savuşup gitmiştir.

      Yukarıda anlatıldığı gibi, Seyfu’d-Devle, Vâsıt’a inip oradan Basra’ya geçme niyetinde ise de askerî sevkiyata kâfi parası olmadığından kardeşi Nasıru’d-Devle’den para istedi ve o taraftan bir şey gelmediğinden, çaresiz Vâsıt’ta beklemekte idi. Maiyetindeki Türklerin başbuğu olan Torun ise onu küçümseyerek edep dışı muamelede bulunuyordu. Bağdat’taki Türk ve Deylem askerlerinin tavırları da iyi değildi. Nasıru’d-Devle, vaziyeti beğenmeyip üç yüz otuz bir yılı içinde Bağdat’tan çıkarak Musul’a giderken, Türkler ve Deylemîler onun konağını yağmaladılar. Vâsıt’ta da Türk askerler bir gece Seyfu’d-Devle’yi bastılar. Seyfu’d-Devle kaçmış, eşyası yağmalanmıştır.

      Ondan sonra Türklerin reisleri arasında ihtilaf çıkmışsa da Torun galip gelerek tamamını disiplin altına aldıktan sonra Vâsıt’tan hareketle ramazan sonlarında Bağdat’a geldi. Müttekî kendisine hilat elbisesini giydirerek onu başkomutan atadı. Bu sırada Beridî gelip Vâsıt’ı istila etmiştir. Sonra Torun, Vâsıt’a vardığında Beridî’nin yanında bulunan İbni Şirzat kaçarak Torun’un yanına gelmiş, Torun da onu kendisine vezir yapmıştır. O esnada Horasan ve Maveraünnehir Emiri Nasır İbni Ahmed Samani’nin Horasan başkomutanı olan Ebu Ali İbnu’l Muhtac, Rey beldesini ve dağlık bölgeleri ele geçirmiştir.

      Bu yıl kayser-i Rum tarafından Bağdat’a elçi gelmiş, onların yanlış inancına göre, Hazreti İsa Aleyhisselam bir mendil ile yüzünü silmiş ve yüzünün sureti onda aksedip kalmış ve o mendil Rehâ Kilisesi’nde imiş. Bu mendil eğer kaysere gönderilirse pek çok Müslüman esiri serbest bırakacağını açıklayınca Halife Müttekî, kadı ve fakihleri toplayıp onlara sorduğu zaman ihtilaf etmişler. Bazıları mendili verip de esirleri kurtarma görüşündeyken, bazıları da muhalif görüşte bulunmuşlarsa da mecliste bulunan Vezir Ali İbni İsa, “Müslüman’ın esaretten kurtarılması, bu mendili korumaktan evladır.” deyince Halife Müttekî de o mendilin teslimini emretmiş. Esirlerin teslim alınması için memurlar göndermiş. Bu şekilde birçok Müslüman esir esaret zincirinden kurtulmuştur.

      Bir zamandan beri Karâmita içine ihtilaf ve kargaşa düştüğünden, Hecr’de durup etrafa saldırmaz oldular. Yoksa bu esnada Irak’a çok ziyan ve hasar verirlerdi. İşte bu kargaşalıklardan istifade edip Basra’yı istila etmek üzere Umman Emiri Yusuf İbni Vecîh bir büyük donanma ile geldi. Beridîler ile savaşıp Basra’yı ele geçirmek üzere olduğundan Abdullah İbni Beridî ile kardeşleri yok olma derecesine varmışlarken Renadî adında bir gemici onları bu tehlikeden kurtarmıştır.

      Şöyle ki Umman gemileri bir sahilden diğer sahile kadar yekdiğerine bağlı olarak bir köprü gibi olmuşlar idi. Renadî, iki kayığı kurumuş hurma yapraklarıyla doldurup gece yarısı onları tutuşturarak nehrin akıntısına bırakmış. Kayıklar rüzgârdan daha süratli seyrederek Umman gemilerinin üzerine düşünce hepsi alev almış ve içindeki adamlarıyla beraber yanmışlardır. Etrafta bulunanlar bu sırada ele geçirebildikleri malları yağma etmişlerdir. İbni Vecîh, muharrem ayı içinde güçlükle kaçarak canını kurtarabilmiştir.

      O sırada ise Halife Müttekî ile Torun arasında soğukluk meydana geldiğinden, Müttekî, kadınları ve çocukları alıp güvenilir adamları ile Bağdat’tan çıkıp Musul’a gitti. Torun’un veziri İbni Şirzat üç yüz süvari ile Vâsıt’tan çıkıp üç yüz yirmi iki senesi muharreminde Bağdat’a ulaştı ve asla halife tarafına müracaat etmeksizin kendi kendine hükmetmeye başladı. Torun hemen Vâsıt’ı belli bir ücret karşılığında Beridî’ye ihale ederek kızını ona nikâhladı. Bağdat’a geldi ve Musul’a doğru hareket etti. Seyfu’d-Devle ona karşı çıktı. Fakat meydana gelen şiddetli muharebelerde bozguna uğradığından, Beni Hâmdân artık Musul’da duramayıp Seyfu’d-Devle, kardeşi Nasıru’d-Devle ve Halife Müttekî Musul’u terk ederek Nusaybin’e geldiler. Mütteki oradan da çıkıp Rakka’ya geldi. Seyfu’d-Devle de ona katıldı. Sonra halife, Torun ile haberleşerek Nasıru’d-Devle elindeki memleketler için üç sene zarfında her yıl üç yüz altmış bin dirhem vermek üzere aralarında sulh yapıldı ve Torun Bağdat’a döndü. Halife de Beni Hâmdân ile Musul’da kalmışsa da sonra yine Rakka’ya gitmiştir.

      Mu’izzü’d-Devle İbni Büveyh, Torun’un Musul’a gittiğini haber aldığı gibi, gelip Vâsıt’ı zapt etmiş olduğundan, Torun, Musul’dan Bağdat’a döndüğü gibi Mu’izzü’d-Devle’ye karşı vardı, o da Vâsıt’tan hareket edince zilkade ortalarında ordular çarpışmaya başladı. Bir hafta kadar aralarında muharebe devam etti. Fakat Torun’un askerleri gerilemekteydi. Nihayet Torun, onları bir pusuya düşürüp perişan edince Mu’izzü’d-Devle, bir hayli zayiat vererek yenilmiş olarak döndü. Torun da Bağdat’a geldi.

      O esnada Ebu Abdullah El-Beridî vefat ettiğinden, yerine geçecek kişi hakkında aralarına anlaşmazlık düştü. En sonunda Basra hükûmeti, oğlu Ebu’l Kasım’da karar kılmıştır.

      Halife Müttekî önceden Mısır Valisi İhşid’i yardıma çağırdığından İhşid, Halep’e ve oradan Rakka’ya gelip Müttekî ile görüştü ve ona fevkalade hürmet etti. Atının yanında yaya yürüdü. Ağır hediyeler takdim etti ve onu alıp Mısır’a götürmek istedi. Müttekî ise daha sonra Torun ile haberleştiğinden, Torun büyük yeminler ederek onu temin etmiştir. Bunca yıllardan beri babalarına, dedelerine ve hilafete başkentlik yapmış olan Bağdat’tan uzak olmak Müttekî’ye zor geldiğinden Bağdat’a gitme fikrine düşmüştü. İhşid, “Mısır’a gitmezsen bari buralarda otur. Bağdat’a gitme, Torun’a güvenme.” diye nasihat etmişse de Beni Hâmdân’a bıkkınlık gelmiş olduğundan, Müttekî o havalide oturup onlara yük olmak da istemediğinden, Torun’un teminatına aldanarak üç yüz otuz üç yılı muharreminin sonlarında Rakka’dan Bağdat’a gelmiş ve İhşid de Mısır’a dönmüştür.

      Torun, Sindiye’de Müttekî’yi karşılayıp hürmetini sunduktan sonra onu kendi çadırına indirdip gözlerine mil çektirdi. Hemen Müstekfî Billah İbni’l-Mutezid’i Sindiye’ye getirterek ona biat etti, diğer insanlar da biat ettiler. Müttekî

Скачать книгу