Yalan. Yücel Tahsin

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Yalan - Yücel Tahsin страница 33

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Yalan - Yücel Tahsin

Скачать книгу

tutuna tutuna giriş kapısına doğru ilerledi, açmak istedi, kapının dışarıdan kilitli olduğunu anladı. Yatağın bulunduğu odaya döndü. En yakın pencerenin önüne geldi, perdesini çekti, içeriye yumuşak bir ışık doldu. Uzakta, ağaçların ve bir caminin ötesinde, deniz ışıl ışıldı. Pencereyi açmaya çalıştı, açamadı. Aşağıda, yoldan geçmekte olan arabaları gördü. Bir kez daha, buradan hiçbir zaman çıkamayacağını düşündü. Öylece, yalınayak, don gömlek, pencerenin dibine yığılıp kaldı.

      Kapının anahtarla açılmakta olduğunu işittiğinde uyuyor muydu, yoksa hiçbir şey düşünmeden bekliyor muydu, ayrımına varamadı; ama, o anda, hemen kalkmak, eşya yığınları arasında bir yerlere saklanmak istediği kesindi. Erkek Cemile’nin, bir elinde bir kasetçalar, öbür elinde bir tepsi, içeriye girdiğini görünce, daha da güçlü bir biçimde duydu bu isteği. Kapının önünde, odayı bir süre gözden geçirdikten sonra, gülümseyerek kendisine doğru yöneldiği sırada da olduğu yerde büzülerek başını korkuyla önüne eğdi. Cemile hanım tepesine dikilerek ortalık koltuk doluyken neden böyle yerde oturduğunu sorunca da ürkek bir hayvan gibi yerinden fırlayıp yatağın yanında, bir iskemlenin üstünde duran giysilerine doğru atıldı, kaşla göz arasında giyiniverdi.

      “Ne oluyor sana böyle, oğlum?” diye güldü Erkek Cemile. “Sanki hiç don gömlek görmedik mi seni?”

      Bayram Beyaz yüreğinin gümbür gümbür vurduğunu duyuyordu, yanıt veremedi. Erkek Cemile gözleriyle masayı gösterdi ona. Sonra kendisi de masaya yaklaşıp tepsiyi ve kasetçaları üstüne koydu.

      “Sen bu sabah bir tuhafsın! Otur şuraya da kahvaltını et,” dedi, kasetçalarının düğmesine bastı, yanık bir kadın sesi yükseldi.

      Bayram Beyaz elini ekmeğe, peynire, bardağa uzatacak gücü bile bulamadı. Çayını da, peynirini, ekmeğini de Cemile hanım verdi ağzına. Birbiri ardından üç bardak çay içtikten sonra, yavaş yavaş, korkusu geçmeye başladı. Odaya girişinden beri ilk kez, Cemile hanımın yüzüne bakmayı göze aldı.

      “Ben buraya nasıl geldim?” diye sordu.

      “Ben getirdim,” dedi Cemile hanım.

      “Nasıl getirdin?”

      “Kucaklayıp getirdim.”

      “Evin burası mı?”

      “Evet, burası,” dedi Cemile hanım, arkasından bir kahkaha attı. “Neden dersen, en çok burayı severim.” Durdu, neler düşündüğünü anlamak, ya da bir hayranlık belirtisi aramak üzere, uzun uzun yüzüne baktı. “Ama tek evim değil,” diye ekledi. “Öteki evlerimi de görmek ister misin?”

      Bayram Beyaz’ın herhangi bir yanıt vermesine zaman kalmadan, elinden tuttu, öteki elinde koca bir anahtar destesini şakırdatarak kapıya doğru sürükledi. Kapının önünde, Bayram Beyaz birden durdu.

      “Burası Yusuf beyin apartmanı değil mi?” diye sordu.

      “Evet, iyi bildin,” dedi Cemile hanım, karşısında durup yukarıdan bakarak anlamlı anlamlı gülümsedi, destedeki anahtarlardan biriyle yandaki dairenin kapısını açtı. Odaları dolaştılar. Bayram Beyaz burada da üç aşağı beş yukarı aynı düzeni, aynı eşya yığınlarını gördü. Bir alt kattaki bir başka daire de üç aşağı beş yukarı aynı görünümü sunmaktaydı: masa, iskemle, koltuk, dolap, buzdolabı, çamaşır makinesi, fırın, ayaklı ayaksız dikiş makineleriyle doluydu.

      “Bunca daireyi, bunca eşyayı ne yapacaksın?” dedi Bayram Beyaz. “En az on beş buzdolabın var!”

      “Fazla mal göz çıkarmaz,” dedi Cemile hanım. “Eşyaları müşterisi çıkarsa, satarım, olmazsa, yoksullara veririm. Evlerimin de hangisini canım isterse onda otururum, ayağımı uzatıp kasetimi dinlerim.” Belki dördüncü, belki beşinci dairenin kapısını açtı. “Burası da benim,” dedi. Bir elinde anahtar demeti, bir eli Bayram Beyaz’ın omzunda, bu daireyi de gezdirdi ona, sonra üzerine doğru eğildi, “Neyse, bu kadarı yeter! Şimdi yukarıdaki dairemize gidelim,” diye fısıldadı kulağına.

      Bayram Beyaz öylece dikilip kaldı.

      “Kiraladın mı bunları?” diye sordu.

      “Yok, neden kiralayayım ki!” dedi Cemile hanım. “Müslüm anahtar uydurdu. Yusuf bey çok zengin, kiraya vermiyor. Biz de ona ortak çıktık.”

      Öyle bir konuşuyordu ki her daire düşman elinden kurtarılmış bir yurt parçasıydı sanki. Bayram Beyaz, şaşkınlıkla kendisine bakıyordu.

      “Ortak mı? Yusuf beye mi?” diye sordu.

      “İyi bildin! Ortak!” dedi Cemile hanım. “Evet, Yusuf beye.” Anahtar destesini şakırdattı. “Canım neresini isterse, orada yatabilirim, canım neresini isterse, orada dinlerim teybimi.” Asansöre bindirip üçüncü kata çıkardı onu, az önce çıktıkları kapıyı açtıktan sonra, elinden tutup bir çocuk gibi pencereye doğru sürükledi. Perdeyi iyice açtı. “Buradan deniz de görünür. Şehirliler denize bakmayı çok sever. Sen de sever misin?” diye sordu.

      Bayram Beyaz yanıt vermedi, bir şaşkınlıktan başka bir şaşkınlığa düşmüştü. Kafası belki eskisinden de karışıktı. Evin insanları ortadan çekilince, deliklerinden çıkarak kilerde ve mutfakta birer ev sahibi gibi keyif çatan fareleri anlatan bir masalı anımsadı. Bu kadınla bu adamın büyük ustanın arkasından dolap çevirdiklerini, onu aldattıklarını düşündü, gırtlağına bir şey takılmış gibi yutkundu. Aynı anda, Erkek Cemile koluna yapıştı, sürüklercesine yatağa götürdü onu, oturttu, sırtından ceketini, ayaklarından ayakkaplarını çıkardı, kucaklayıp kaldırmasıyla sırtüstü yatırması bir oldu, “Rakıyı fazla kaçırdığın belli, çok yorgun görünüyorsun, ama dert etme, ben seni kendine getiririm,” dedi, yanına oturdu, ensesini, sırtını, karnını okşadı, elini pantolonunun içine soktu, kulağına doğru eğildi, “Şimdi sen de bize ortak çıktın,” diye fısıldadı.

      Bayram Beyaz büzüldükçe büzülüyor, bacaklarını birbirine yapıştırıp geriye doğru kaymaya çalışıyor, ne diyeceğini bilemiyordu.

      “Peki, kocan?” dedi sonunda.

      “Hangi kocam?”

      “Şu yaşlı adam.”

      “Hangi yaşlı adam?”

      “Müslüm abi yaşlı bir kocası var diyordu.”

      Cemile hanım bir kahkaha attı, artık nerdeyse duvara yapışmış olan konuğunu kendine doğru çekti.

      “Kocam mocam yok benim,” diye yanıtladı. “Müslüm’ün uydurması o. Müslüm hep uydurur, bilmez misin? Doğruyu söylerken bile uydurur.”

      “Neden uydursun ki durup dururken?”

      “Neden olacak? Birilerini boynuzluyormuş gibi görünmek için,” dedi Sivaslı Cemile, bir kahkaha daha attı. “Desin, ne yapalım, biz ortağız.” Durdu, hiçbir şey söylemeden, Bayram Beyaz’ı bacaklarını açmaya zorladı. “Sen de bize ortak çıktın,” diye ekledi.

      “Ben

Скачать книгу