602. Gece. Gülsoy Murat

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу 602. Gece - Gülsoy Murat страница 9

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
602. Gece - Gülsoy Murat

Скачать книгу

romancının, romanın dışında kalan gerçekliği unutturabilme başarısıyla ölçüleceğini, sanatın mutlaka insan gerçeği çevresinde dönmesi gerektiğini iddia etmiştir. Ona göre edebiyat, hayatı yansıtan şahıslaştırılmış bir anlatıdır. Bu kavramlar daha sonra modernist sanatçıların eleştirisinde sürekli olarak kullanılmıştır. Yeni roman’ın önde gelen yazarlarından Alain Robbe-Grillet de insansız edebiyat yapmakla eleştirilmiştir. Robbe-Grillet de gelen “insansızlık” eleştirilerine yanıt verirken “insan” kavramını sorgular. Tıpkı Oğuz Atay’ın yapıtlarında insanı, insana dair tüm duygu ve düşünceleri durmaksızın sorguladığı gibi.

      Tutunamayanlar öncesinde belki Yusuf Atılgan’ı sayabiliriz izleklerindeki yakınlık açısından ya da Sevim Burak’ın biçimsel arayışlarından söz edebiliriz. Ama biraz daha geriye gittiğimizde Haldun Taner’in Ayışığında Çalışkur adlı yapıtı (yayımlanma tarihi 1954) deneysellik açısından çölde bir vaha gibidir. Edebiyatta deneysellik denildiğinde okunması güç ve edebî oyunlar denildiğinde de salt eğlendirme amaçlı derinliksiz eserler anlaşılıyor. Oysa Ayışığında Çalışkur hem edebî oyunların, dilbazlıkların, kurgu numaralarının çeşitlemelerini sunuyor hem de okuru ahlaki ve ideolojik tutumunu sorgulamaya zorluyor.

      Eser iki ana bölümden ve bu bölümlerin sonlarına yerleştirilmiş olan “yorumlar”dan oluşuyor. İlk bölüm, başı sonu belli bir hikâye anlatır. Çalışkur Apartmanı’nın yakınlarında, fakir bir mahalleden gelmiş genç bir çift el ele tutuşmuş ayı seyretmekte, gelecek güzel günler için romantik hayaller kurmaktadır. Bu sırada Çalışkur Apartmanı’nın farklı dairelerinde çeşit çeşit ahlaksızlıklar yaşanmaktadır. Karısını baldızıyla aldatan kocadan tutun da rüşvetçi işadamına, kürtajcı doktordan seviştiği kızın gizli ses kayıtlarını arkadaşlarına dinleten serseri gençlere, küçük çocuklara düşkün röntgenci yaşlı adamdan, bekçiyi gizlice yatağına alan kapıcının karısına kadar Çalışkur Apartmanı’nda herkes ahlaki bir çürümenin içindedir. Oysa dışarıdaki çift parasız ve namusludur. Adam işçidir, kıza tertemiz bir aşkla bağlıdır, evlilik hazırlıkları yapmaktadır. Öykünün sonunda “mahallenin ahlak bekçisi” onları yakalar, adamla tartışır, Çalışkur Apartmanı’nın aslında ahlaksız olan ama o anda ahlak kumkuması geçinen sakinlerinin de katkısıyla karakolluk olurlar. Öyküde burjuva değerlerin ikiyüzlü namus dünyası biraz da şematik bir şekilde hicvedilmektedir. Ancak sahnelerin canlılığı, karakterlerin tip olmaktan çıkarak etten kemikten insanlara benzemesi öyküyü etkileyici kılmaktadır. Öykü bittikten sonra yorumlar kısmı başlar. Farklı dillerde yazılmış olan bu mektuplar ve raporlar ayrı bir gerçeklik katmanı oluşturmakta, okuduğumuz öykünün bir metin olduğunu hatırlatmaktadır. Üstelik bu tepkiler tamamen söylem parodileri olmasına rağmen ustaca yazıldıkları için kendileri de bir gerçeklik kazanmaktadırlar. Eleştirilerin bir kısmı seçkin bir zümrenin bilinçli bir şekilde kötü gösterildiğini, bunun bir tür sınıfçılık olduğunu söylerken başka okur mektupları kendilerine göre hatalı gördükleri kısımları dile getirir. Hatta radyo denetleme kurulunun raporu çok çarpıcı tespitler (!) içeriyor:

      RADYO İDARESİ DENETİM KURULUNA

      1) Yazar, hikâyesinde, “Çalış-kur” adını verdiği bir apartımanı ve bunun dört katındaki rüşvet teklifinden gelir vergisi kaçakçılığına, aile içindeki zinadan iskatı cenin ticaretine kadar, olmadık kusurlarla malul, kiracılarını tasvir etmektedir.

      2) Her beşerî camiada olduğu gibi, bizim cemiyetimizde de tek tük mütereddi tiplere, her ne kadar rastlanmakta ise de, şunu da kabul etmek lazımdır ki, bu gibi tezahürler bizde büyük bir istisna teşkil etmekte ve milyonda ya bir, ya iki kişiye inhisar etmektedir.

      Bu şekilde maddeler halinde devam eden raporda kiracıların kötü gösterilmesine karşın fakirlerin iyi gösterilmesinin manidar bulunduğu ifade ediliyor. Bu türden eleştirinin örneklerine seyrek de olsa bugün rastlamak mümkün. Ama bir başka eleştiri şekli var ki, sanırım modası hiç geçmeyecek; Haldun Taner birebir parodisini yapıyor:

      … Okudum son yazısını. Sevmiyorum o yazarın dilini… Yeteri kadar özenmiyor yazısına, yer yer Osmanlıca, Frenkçe tilcikler katıyor kişilerinin sözlerine… Örneğin, “Fizik problemi” diyor. “Grekoromenci”, “Konkur”, “Kontrlümyer”, “Anemi” gibi Frenkçe; “Vallahi”, “Mütareke”, “idadi”, “ittihadı terakki” gibi Osmanlıca tilciklere yer veriyor konuşmalarda. Kişilerini ille gerçekte konuştukları gibi vermek zorunda değildir ki yazar… Grekçe konuşmuyor mu Sofokles’in kişileri? Onları çeviride öz Türkçe konuşuyor görünce yadırgıyor mu okur? Kuşağı, çevresi, kültür durumu ne olursa olsun, bütün kişilerini öz Türkçe konuştursa ne eksilir yazısından; ayrıca devrik tümceden de faydalanmıyor yeteri kadar…

      Ama Ayışığında Çalışkur bu kadarla kalmıyor. Çok daha şaşırtıcı bir bölümle devam ediyor. Bu yeni bölüm, ilk okuduğumuz metnin gözden geçirilmiş yeni versiyonudur. Bu yeniden yazım sırasında tüm eleştirilerin gerekleri yerine getirilmiştir. Gerçekte yapılması imkânsız bir düzeltme işlemi! Okurun tüm düzeltileri izleyebilmesi için de yazar kitapta sağ ve sol sayfalarda her iki metni de akıtmaktadır. Yani sol sayfada ilk okuduğumuz “orijinal” Ayışığında Çalışkur, sağ sayfada ise “düzeltilmiş” Ayışığında Çalışkur basılmıştır. Eklenen sözcükler kalın dizilmiş, okurun özellikle bunları görmesi sağlanmıştır.

      En önemli eleştiri yazarın sınıfçılık ve zengin düşmanlığı yapması olarak öne çıkmış olduğu için yeni versiyonda tiplerin ahlaki tutumları tam tersine çevrilmiş, Çalışkur Apartmanı’nın zenginleri (kapıcısı ve bekçisi de) namuslu, terbiyeli hale gelmiş; şehrin fakir mahallelerinden gelen iki genç ise düpedüz karanlık tiplere dönüşmüştür. Diğer eleştiriler de birebir uygulandığı için ortaya çıkan metni okumak ayrı bir zevk vermekte, mesnetsiz eleştirinin gerekleri yerine geldiğinde nasıl bir garabetin ortaya çıktığı gözler önüne serilmektedir. Elbette bu metin bittikten sonra gelen ikinci yorumlar kısmında bu okurların memnun olup olmadıkları da verilmiştir.

      Ayışığında Çalışkur’u okuduğunuz zaman, kurmacanın olanakları üzerine düşünüyorsunuz ama daha önemlisi iktidarın ürettiği söylemin ve sanatın nasıl ustaca çirkinliklerin üzerini örttüğünü anlıyorsunuz. Bu tür metinleri okumak, kurmacanın büyüsünü gerçekten de bozuyor. Çünkü yazar, şu değil de bu cümleyi kurmuş olsaydı nasıl da anlamın hızla değişebileceğini görüyorsunuz; çeşitli istek ya da baskılar sonucunda ne gibi değişiklikler yapmak durumunda kalabileceğini bir kez okuduktan sonra hiçbir metnin masum olamayacağını hissediyorsunuz. Mahaffey’in “Modernist zor metinleri neden okumalıyız?” sorusuna verdiği yanıtı burada bir kez daha hatırlamak gerekli. Üstelik Haldun Taner’in bu metni Mahaffey’in kastettiği modernist metinler gibi zor olmak bir yana, hem akıcı hem de eğlencelidir. Ama ilk okumada çok kolay görünen bu metin, farklı okumalara olanak veren ve farklı konulara açılım sağlayan bir çalışmadır. Mahaffey’in dediği gibi, bu metni okumak kişinin çevresini saran ideolojik söylemleri de okumasına olanak veren düşünsel bir alıştırma niteliği de taşımaktadır.

      Modernist edebiyatın, özellikle roman geleneği içinde bilinçakışı tekniği ve deneycilikle anıldığını söylemiştim. Haldun Taner’in metni de deneysel bir edebiyat eseridir. Daha önce benzeri olmayan, çok özgün bir çalışmadır. Her iyi deney gibi o da bize sadece edebiyat teknikleri, anlatım biçimleri hakkında değil, aynı

Скачать книгу