Bir Yolculuktur Aşk. Betül Ak Örnek

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Bir Yolculuktur Aşk - Betül Ak Örnek страница 3

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Bir Yolculuktur Aşk - Betül Ak Örnek

Скачать книгу

içinde toplanılıp sıcacık sohbetlerin edildiği bir ev mi? Sevgilinin seni her gün hediyelere, romantik sözlere boğması mı, başını omzuna dayadığındaki huzur mu? Mükemmel bir bedene sahip olmak mı, farklılıklarını sevmek mi?

      Sahi neydi mutluluk? Kariyer yapacağım diye paralanmak mı, insanlığa faydalı olmak mı? Son model teknolojik cihazları kullanmak mı, yolda karşılaştığın biriyle içtenlikle sohbet etmek mi? Çılgınlar gibi alışveriş yapmak mı, çok sevdiğin ayakkabıyı sonunda alabilmek mi? Kalabalık olmak mı, yoksa iç dünyanda huzuru bulmak mı?

      Çok fazla şeye sahip olmak mutluluk getirseydi, sanırım psikologların kapısını en çok zenginler aşındırmazdı. Çok sevilmek mutluluk getirseydi, “Ben sana layık değilim,” demezdi kimse. Çok güzel olmak mutluluk getirseydi, güzel kadınlar hiç mutsuz olmazdı.

      Mutlu olmak, çok olmak değil. Öyle olsaydı gül bahçesindeki kadın gülüyor olurdu.

      Mutluluk, sahip olduklarına şükretmek, sahip olamadığın bir şey içinse üzülmemek.

      Anlıyorum ki mutluluk bir tek güle düğün yapmak çünkü mutluluk sahip olduklarımızla gelmez, içimizden gelir.

* * *

      Yolculuğun henüz başında olmama rağmen niyet ettiğim şekilde anlamaya başladığım için yoluma sevinçle devam ediyorum.

      Karanlık

      Güneş mavi gökyüzüne kızıl ışıklarını vurarak gözden kayboluyor. Önümde sonsuzmuş gibi uzanan yol şimdi karanlık…

      Çocukken akşam vakitlerine kadar sokakta oynardık; bazen daha büyük çocuklar korkutucu hikâyeler anlatır, karanlıkta ortaya çıkan yaratıklardan bahsederek hepimizi korkuturlardı. Böylece içimde kalan karanlık korkusuyla büyüdüm; odama çıkarken tüm ışıkları yaktım, uyurken mutlaka gece lambamı açtım ve geceleri hiç tek başıma dışarı çıkmadım.

      Ancak sevdiklerim dünyadan tek tek göçtüğü zamanlarda karanlıkla arkadaş olmaya başladım çünkü gözyaşlarımı özgürce, sakınmadan akıttığım zamanlar hep karanlık zamanlardı.

      O karanlık zamanlarda umutla güneşin doğmasını beklediğim birçok gece geçirdim. Sırf gecenin o en zifirî ânından sonraki güneşin muazzam ışıklarını gösterip göz kırpan hâline sevdamdan, geceye hikâyeler anlatarak uykularıma veda ederdim; ne ki sırf geceye doğan güneş bir parça umut verirdi bana.

      Kâinat, seherin en bereketli vakti olan fecr-i sadık ânında soğuk bir rüzgârla fısıldardı: Sabır, her gecenin en karanlık zamanından sonra elbet bir ışık yanacaktır.

      Babamın bir zamanlar bana anlattığı Çin felsefesi yin-yang’ın da söylediği gibi, “her siyahın içinde bir beyaz, her beyazda ise bir parça siyah vardır.”

      Şüphesiz dünya zıtlıkların uyumuyla dönüyor. Her şey kendi zıddını taşıyor; doğumla birlikte ölüm başlıyor, çıkışlar inişlere gebe; filiz veren başak kuruyup toprağa karışıyor da zamanı gelince tekrar filizleniyor ve gündüz geceye, karanlık ışığa dönüşüyor.

      Zıtlıklardan meydana gelen birlik, ahenk, düzen… Öyle bir sistem ki, toprağın derinliklerinde karanlık ve ıslak bir yere tohum ekiyorsunuz, o tohum yeryüzünde filiz verip silkinerek çıkıyor saklandığı yerden ve gökyüzüne yükseliyor. İşte ben de yeryüzünden gökyüzüne, karanlıktan ışığa bu muazzam yolculuktan feyzle ne zaman karamsarlığa kapılsam şafak vaktini bekler, güneşin karanlığı aydınlattığı o âna tanıklık edip ibret alırım ta çocukluğumdan beri.

* * *

      Bu güzel gecede Kısmet’le birlikte oturuyoruz bir kaldırıma, böylece anlatıyorum ona düşüncelerimi güneş doğana kadar. Bir mum yakıyoruz karanlığa, gölgemizle oynayıp şarkılar mırıldanıyoruz, sarılıyoruz birbirimize ve bir dua tutturuyoruz dilimizde:

      Allah’ım benim kendime bile bir fayda sağlama imkânım yokken beni bana bırakma. Ben, beni sana bıraktım.

      1. Durak

Cehennem ateşi düşünülerek cennet kokusu duyulmazGül düşünürsen gülistan, diken düşünürsen dikenlik bulursun

      Yalnızlık

      Hepimiz dünyaya gönderildiğimizde bir anne ve babanın himayesi altında oluyoruz. Ancak her anne baba emanete maalesef gereken ehemmiyeti göstermiyor ya da bazılarımız benim gibi dünya yolculuğuna kayıplarla, o kutsal koruyucuları olmadan devam etmek durumunda kalıyor.

      Benim kaybım da büyüktü, kelimelere dökülemeyecek kadar. Ailemizi ayakta tutan babamın aramızdan ani ayrılışı ve annemin manevi olarak benden giderek uzaklaşmasıyla, kimi kimsesi olmayan biri değilsem de içimdeki yalnızlıkla kendimi kimsesiz buldum.

      Yalnız kalan her beşer gibi önce tanıdıklarıma yöneldim; arkadaş, akraba, komşularla teselli olmaya, onlarla can bağı kurmaya niyetlendim. Tüm heveslerimi, hikâyelerimi, umutlarımı toplayıp bir buketle gittim kapılarına; haset ve gıybetle darmadağın ettiler. Kime birazcık aralasam yaralı yüreğimi, biraz daha acısın diye incittiler, kanattılar. Bugün dostken yarın düşman olabilenler gördüm, yüzüme gülüp arkamdan konuşmaya başladılar. Ben derinlere inmeye çalıştıkça sanki bir uçurumun kenarına itiliyor gibiydim; kimi çok sevip tutunduysam elim boş kaldı; kimi tanımak için parçaladıysam yüreğimi, yerinden koptu damarlarım.

      Anladım ki dostlar, yanlış bir şey yapıyorum ki kapılar sürekli yüzüme kapanıyor. Sonra düşündüm. Öyle birini tanımam, öyle biriyle hemhâl olmam gerek ki beni hiç terk etmesin, ebedî sevgisiyle sarsın.

      Babamın Sevgili’ye varışından sonra ancak toparlanabildiğim zamanlardı ve ben bu beyhude arayışımda tekrar yalnız ve gariban kalmıştım.

      Ama zamanla yalnızlığımla baş edecek yollar bulmaya başladım.

      Yine böyle günlerden birinde, odamın eski penceresine usulca yanaşıp köşesine oturuyorum, kapıyorum gözlerimi. Eskiden de babamla böyle karşılıklı oturup sohbet ederdik. Şimdi hatıra olan anlar gelince aklıma, genzimden aşağı zehir gibi bir özlem acısı inerek yakıyor ciğerlerimi. “Canım babam olsa şimdi ne derdi bana?” diye hayal etmeye çalışırken, gökyüzünde uçan güvercinlerin kuyruğuna takılıp gözlerimi kapatıyorum. Karşımda babam…

      “Benim güzel yürekli kızım, düşün ki içinde yaşayanların sayısı belli olmayacak kadar kalabalık uçsuz bucaksız bir ülkede yaşıyorsun. Bu ülke öyle güzel bir yer ki, ahenk ve düzen hiç bozulmuyor; insanlar arasında dostluk ve huzur hâkim, çeşitli meyveler sebzelerle zengin toprakları var. Yağmur, rüzgâr, güneş ve kar sırasıyla uğrayıp türlü güzellikler ve bereket getiriyor. Tüm bu sistemi kuran bir padişah var. Kendisi bir kalede yaşıyor, kimse onu göremiyor, sadece bu ülkeyi yöneten kişi olduğunu biliyorlar o kadar. Sen olsan bu padişahın kim olduğunu bilmek, onu tanımak ister miydin?”

      “Tabii isterdim babacığım, çok merak ederdim. Böyle güzel bir ülkeyi yöneten kişi mükemmel biri olmalıdır. Onunla saatlerce muhabbet etmek isterdim, bir de yaptıkları için çokça teşekkür ederdim.”

      “Evet, haklısın

Скачать книгу