KUYRUKLU YILDIZ ALTINDA İZDİVAÇ. H.RAHMİ GÜRPINAR
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу KUYRUKLU YILDIZ ALTINDA İZDİVAÇ - H.RAHMİ GÜRPINAR страница 4
Mebrure, dargın: “Emeti Hanım’ın da söylediği söze bakınız. Ben onun için mi sordum?”
Emeti Hanım, birdenbire haykırmaya başlayarak: “Ay, gördünüz mü başımıza gelenleri?”
“Ne oldun anneciğim?”
“Ne olacağım? Kız bugün yemek pişirdi. Sahanlara koydu. Taşlığa dizdi. Komşuya gitti. Bahçe kapısı açık kalmış. Kediler birer birer içeri giriyor. Bir şeye yanmam, efendi baban sütlâç istedi. Bizim kız içine vanilya koydu, yumurta sarısı çalkaladı. Tabakların üzeri birer parmak kalınlığında sapsarı kaymak tutmuştu. O canım yemekler bugün kedilere kısmet olacak. A, işte bak, işte bak! Göçmenlerin kuyruksuzu da girdi. Aman bir mundar kedi daha girdi. Uyuz mudur nedir? Kapları da yeni kalaylattıktı. Ah, bugün bana olanlar kimseciklere olmadı. Hayriye’m de Bedestenlilerin evinde yıllandı kaldı. Şimdiye kadar seksen etek bastırılırdı.”
Emine Hanım, ninninin perdesini dikleştirerek:
Bakın neler olacak ninniii
Kuyruklular çarpacak ninniii
Susun oğlum uyuyacak ninniii
Emeti Hanım, küfenin içinden: “Çocuklar, yanık bir ses geliyor, o nedir?”
Mebrure: “Annem, Haydar’a ninni söylüyor.”
Emeti Hanım: “Annenin sesi ne kadar yanıkmış? Bana pek dokunuyor. Bizim sütlâçların ruhuna mersiye11 okuyorlar zannettim. Kediler şimdi içeride hepsinin canına okuyorlar.” (Evin içerisine doğru kulak vererek): “A, Bedriye kızım, çat çat bizim sokak kapısı çalınıyor. Sizin cumbadan bizim kapı gözükür. Baksana kim geldi? Bir yabancı olacak.”
Bedriye Hanım, cumbaya koşarak kendi kendine: “A, bakkal gelmiş! Kucağında kalıp kalıp sabunlar.” (Cumbadan seslenerek): “Ayol bakkal, o kapıyı boşuna çalıyorsun!”
Bakkal: “Evde kimse yoh mu ki?”
Bedriye Hanım: “Emeti Hanım evde, ama o zavallı kadın küfeye düştü. Sana kapıyı açamaz ki…”
“Ne mırıldanıyon annayamadım.”
“Emeti Hanım küfeye düştü. Sana kapıyı açamaz diyorum.”
“Zabahınan bunun burasında şahalaşmaya gelmedim. Tükkânda işim var. Haydi söyle ki çabuh gapıyı açsın.”
“A… Deli! İşim yok da sanki sabahleyin seninle şakalaşacağım. Hatun küfeye düştü diyorum da inanmıyor.”
“Bağa bah, kofeye mi düştü? Goca garının kofede ne işi var canım? Aman maassâbirin!”12
“Duvarın kenarında küfenin üzerine çıkmıştı da bizimle kuyrukluyıldızı görüşüyordu. Sonra nasılsa küfenin içine gidiverdi.”
“Kuyrukludan gorhusundan mı kofenin içine gaçtı? Hele bi yol şu goca garının aklına bah.. Kuyruklu bu dünyayla dalaşınca kofenin içine girmez diye mi belliyo ki? Adam, divanelik de türlü türlü. Goca garılar can korhusuyla şindiden kofelere gaçarlarsa gençler, tazeler nerelere tıhılmaya savaşacahlar? Kofeye girmekle bu belânın bir çaresi bulunsa bizim yumurta kofeleri birer mecidiyeye satılırdı ya… Hepimiz birer kofeye, fıçıya tıhılır otururduk. Benim için kofeye girmeye ne gerek var? Batahçı müşteriler beni çoktan gafese goydular getti… Söyle o Emeti gadına, kofeden çıhsın da bu sabunları elimden alsın.”
“Aman alık musibet sen de! Söz anlar bir adam gibi ben de durdum da seninle çene yarıştırıyorum. Kadın küfeden çıkamıyor diyorum sana!”
“Kedi yavrusu mu bu? Koskoca garı kofeden çıhamaz mı ki?”
“Çıkamıyor işte.”
“Ne olacah? Ne zamane gader kofenin dibinde oturacah?”
“Kızı, komşudan gelinceye kadar.”
“Adam bırah sen de… Maassâbirin! Ahşamdan bozayı çoh içip gocagarı serhoş mu oldu, ne oldu, kim kofeye düştü? Onun çıhışını beklemeye vahtım yok… Aç gapıyı, ben sabunları size bırahayım da dükkene, işime varayım.”
Bakkal, sabunları Bedriye Hanım’ın evine bırakıp kendi kendine:
“Bir guyruhlu lafıdır çıhtı. Guyruhludan daha meydanda bir şey yoğ a… Ondan evveli herkes gelip bağa çatıyor. ‘Bakkal duydun mu? Perşembe günü çatacahmış. Frenk gazetaları yazmış.’ Şık beyinin biri de geçen günü gazetayı eline almış bağa gostürtüyo. ‘Bakkal bah!’ didi, bahtım. Kâğıdın üstüne trampo mahası (tramvay makası) gibi birbirinin içine dolambaç çizgiler çizmişler, garpuza benzer yuvarlahlar oturtmuşlar. Onların aralarına birkaç da uzun telli çalı süpürgeleri dolandırmışlar. Şık beyi bağa sordu. ‘Bu şegullerden ne anlıyon?’ dedi. ‘Ne annıyacağım? Bu çalı süpürgeleriyle bu yuvarlahları süpürüp ortalığı temizleyecekler,’ didim. Şık, güldü. Var olan o yuvarlahlar hâşâ, sümme hâşâ 13 bizim, üzerinde oturduğumuz bu dünyaymış da o çalı süpürgeleri de guyruhlularmış. Hepsi birer şekil deli canım. Avrupalı, bir yuvarlah çizip de ‘İşte dünya budur,’ dirse herkes oğa inanıyor. Ben şu fıçıdaki gül gibi Sibir’e14 halistir diye bin yemin ediyorum da kimse inanmıyor. Sonra şık ağnattı: Bizim dünya şu çızgının üzerinden gidecek, guyruhlu da aha buradan geçecek. Birbirine rastlayıp horoz gibi gagalaşacaklarmış. Tövbeler olsun. Gel de bu ıvır zıvıra inanabilirsen inan bahalım. İnsanlar birbiriyle tepişirler, boğuşurlar. Amenna! Her gün kaç danesini gorüyom. Hökümetler birbiriyle kavga ederler, amenna. İca-pon’la Urus’un yaptığı gibi. Şu yıldızlarla dünyalar da birbiriyle çarpışırsa şu bakkalların hali neye varacah canım? Gıyamet gopacah deyi borca, hesaba yanaşan yoh… Yaz deftere, yaz deftere! Guyruhlu çarpacahmış diye aç durulmaz ya? Herkesin yemesi içmesi gene yolunda. Bir tahım ohumuşların fikirlerince güya guyruhlunun çekirdeği bize dohunmayacağımış da bizi saçına dolayıp götürecekmiş. Guru üzüm gibi guyruhlunun da çekirdeklisi, çekirdeksizi varmış. Ben bakkalım, ama bugüne kadar böyle olduğunu bilmiyordum. Çünküleyim alıp sattığım mal değul. Şık beyi bana o çızgıları, yuvarlahları gosterdikten sonra gıyamet gopacakmış deyi bir de nutuk çekti. Sonra da pirincin, şekerin oggasını15 soruyor. Bağa bah, gurnaza bah! Gıyamet, alâmet falan deyüp de beni garmanyolaya16 sokacah, beş-on galem mal dolandıracah. Teslikattan17 sonra bir de guyruhlu çıhınca bakkallıkta iş galmadı gayri. Yağ, fasulye, pirinç satan çoğaldı. Galemde18 iş galmayıncah herkes bakallığa özeniyor. Bittih… Eski müşterilerimden çoğu veresiye defterine yanaşmıyor. ‘Efendi, eski borçlar ne olacah?’ deyi sorunca ‘Biz gadronun dışına çıktıh, bize bir lâf
11
Ağıt
12
Allah’ım sabır ver
13
“Mümkün değil, tövbe tövbe” anlamında
14
Sibirya yağı
15
1283 üç gramlık bir ağırlık ölçüsü birimi
16
Karmanyola: Soygunculuk
17
Tensikat (Ar.): Kadro kısıtlaması, düzenlemesi sonucu işten çıkarılma
18
Kalem: Devlet dairesi