CELIL OKER-ÖZEL BASKI-BEYAZ ELDIVEN SARI ZARF. Celil Oker

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу CELIL OKER-ÖZEL BASKI-BEYAZ ELDIVEN SARI ZARF - Celil Oker страница 3

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
CELIL OKER-ÖZEL BASKI-BEYAZ ELDIVEN SARI ZARF - Celil Oker

Скачать книгу

zarfı değil. Sıradan sarı bir zarf. Öyle ince uzun olanlardan değil, hani şu mektup zarflarının sarı, ucuz olanlarından.”

      “Nerede kaybettiğinizi de söyleyebileceksiniz umarım?” dedim.

      “Burada,” dedi. “Bu bahçenin içinde.”

      “Kaybettiğinizi ne zaman anladınız?” diye sordum.

      “Bu sabah,” dedi. “Daha doğrusu sizinle konuşmadan önceki üç telefon görüşmesini yapmadan önce. O telefonlar da sizi, ya da sizin gibi birisini bulmak içindi.”

      “Bundan polisin karışmasını istemediğinizi çıkarırsam yanılmış mı olurum?” dedim.

      “Olmazsınız,” dedi.

      “Gerçekten önemliymiş,” dedim.

      “Evet,” dedi. “Bu gibi şeylerle motivasyonunuz artar mı bilmem ama eğer bulabilirseniz sizi memnun ederim. Gerçekten.”

      “Beni motive ettiniz bile,” dedim. “Nerede duruyordu son gördüğünüzde?”

      “Tam üstünde oturuyorsunuz,” dedi.

      Yerimden kımıldamadım.

      “Aradınız mı?” diye sordum kafamı bahçeye dönüşmüş çifte salonun kapısına doğru çevirerek. “Ya da arattınız mı?”

      “İkinci sorunuza önce cevap vereyim,” dedi. “Zarfın kaybolduğunu Zülfikâr’a söylemeyi aklımdan bile geçirmedim.”

      “Neden?” dedim. “Güvenmiyor musunuz?”

      “Güvenmesine güveniyorum,” dedi. “Ama bu zarf konusunun öneminin farkına varmasını istemiyorum. Olur da siz de bulamazsanız…”

      “Onun bulması muhtemel…” diye tamamladım sözünü. “Belki açar içine bakar…”

      “Her şey olabilir,” dedi. “İnsanoğlu çiğ süt emmiştir.”

      Artık yavaş yavaş bir sigara içme isteğinin bedenimi kaplamaya başladığını fark ettim.

      “Siz söylemeden de öneminin farkına varmış olma olasılığını hiç aklınıza getirmediniz mi?” dedim.

      Kadın kafasını sert bir hareketle bana doğru çevirdi.

      “O mu aldı diyorsunuz?” dedi.

      Bacak bacak üstüne attım oturduğum yerde. Altımdaki minderlerle zor oldu ama başardım.

      “Olayı anlatma biçiminizden sabahtan beri buraya başka birisinin girip çıkmadığı anlaşılıyor,” dedim. “Birisi olsaydı baştan onu söylerdiniz doğal olarak… Eğer bilemediğim bir nedenle siz almadıysanız geriye bir tek sizin Zülfikâr kalıyor. Üstelik arabanın servisten alınmasının acelesi olduğunu da sanmıyorum. Demin mecbur tuttuğunuz gösteri de cabası.”

      Sigara içiyor olsam şimdi havaya bir dolu duman salardım, dedim içimden.

      Ev sahibesi tekerlekli sandalyesini bir sağa bir sola hareket ettirdi konuşmadan önce.

      “Ben alsam niye çağırayım sizi?” dedi sanki çok komik bir şey söylemiş gibi sesinde titreşimlerle.

      “Müşterilerimin tuhaf davranışlarına alışığım,” dedim. “Her ne olursa olsun, siz almadıysanız geriye Zülfikâr kalıyor bir tek. Hani filmlerde olduğu gibi: Katil… uşak! Allah’tan kimseyi öldürmemiş. Sanırım beni de asıl bunun için çağırdınız. Dönünce şöyle bir konuşayım diye.”

      “Bilmiyorum,” dedi. “İşlerin oraya varmasını da istemiyorum pek. Belki siz uzman gözüyle, önce şöyle bir ararsınız ortalığı diye düşünmüştüm.”

      “Siz aradınız yani?” dedim.

      “Şu meretin izin verdiği ölçüde,” dedi kadın tekerlekli sandalyenin kolçağına vurarak. “Yastıkların falan altına baktım. Çevreyi dolaştım biraz. Yolların gidebildiği yerlere kadar. Dip bucak bakamadım elbette.”

      “Zülfikâr burada yalnız kaldı mı hiç?” dedim.

      “Emin değilim,” dedi ev sahibem. “Sabah bir ara, eee, şeye gittiğimde…”

      Ayağa kalktım.

      “İyi para veriyor musunuz Zülfikâr’a?” dedim.

      “Sanırım,” dedi. “Başka yerde bu kadar kazanacağını hiç sanmam. Yeni zenginler pek pinti.”

      Aklıma bir şey geldi.

      “Yatılı okuyup okumadığını biliyor musunuz peki?” dedim gözlerimi etrafta gezdirerek. Çiçeklerde, ağaçlarda, çakıllı yollarda.

      “Çok emin değilim ama olabilir,” dedi kadın elini alnına götürerek. “Bir ara televizyonda Ferhan Şensoy’u görünce, ‘Lisedeyken aynı sahneye çıkmıştık…’ falan gibi laflar etmişti. Ailesinin Adanalı olduğunu biliyorum. Niye sordunuz?”

      Yerime oturdum. Bacak bacak üstüne attım. Evet, bir sigara çok iyi olurdu.

      “Bana ne kadar vereceksiniz?” dedim kadının gözlüklerinin üstünde, alnının ortasında bir noktaya bakarak.

      “Neden?” diye sordu.

      “Beni çağırdığınız işi yaptığım için,” dedim.

      “Ne yaptınız ki?” dedi.

      “Sizin şu önemli sarı zarfın nerede olduğunu buldum,” dedim.

      “Saçmalamayın,” dedi. “Daha bir şey yapmadınız ki. Bir kez ayağa kalktınız, sonra hemen oturdunuz.”

      Yüzümde her anlama gelebilecek bir sırıtışla öylece durdum.

      “Gerçek mi?” dedi. “Eğer gerçekse…”

      Başımı salladım.

      “Anlamıyorum,” dedi. “Gerçekten anlamıyorum. Orada oturup saçma sapan bir iki soru sordunuz. Sonra karşıma geçip ciddi ciddi…”

      “Nakit tercih ederim,” dedim.

      “Siz ciddisiniz galiba?” dedi.

      Bir kez daha salladım başımı.

      “Bu deminki aikido numarasından daha başarılı,” dedi iki elini birden şalının içine sokarak. “Hiçbir şey yapmadan sonuca gitmek…”

      “Aikido’da henüz bir öğrenciyim,” dedim. “Mesleğimde ise çok tuhaf şeyler gördüm.”

      Kumaşın altında birtakım hareketlenmeler oldu. Sonra çıktı eller dışarı. Sağ elinde ikiye katlanmış bir banknot tomarı duruyordu.

      Elini bana doğru uzattı, sonra

Скачать книгу