CELIL OKER-ÖZEL BASKI-SEN ÖLÜRSÜN BEN YASARIM. Celil Oker
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу CELIL OKER-ÖZEL BASKI-SEN ÖLÜRSÜN BEN YASARIM - Celil Oker страница 7
Felsefeyi kısa kestim.
Sezin Sabuncu’ya baktım. Giysisinin, kaçış aralığının özensiz boyasından lekelenmemesi için duvardan uzak duruyordu. Destek ayağını değiştirdiğinde ters taraftaki kalça kıvrımı daha belirginleşiyordu eteğinin altından.
Bir şey söylenecekse o söylesin diye sustum. Konuşmadı. Sigarası benden daha önemliymiş gibi çekiyordu içine.
Ama ben konuşmalıydım.
“Sizden sonra haber verdim polise,” dedim. “Ama gazetelerde olayla ilgili bir haber yok.”
“Bu iyi mi kötü mü?” dedi.
“Bilmiyorum,” dedim.
“No news, good news,” dedi.
Yorum yapmadım.
Girdiğimiz geniş kapı tek harekette açıldı.
İçeri, bacaklarında kovboyların giydiğinden daha geniş rüzgârlıklar olan bir delikanlı girdi. Üzerinde fermuarı açık bir deri ceket vardı. İçindeki dolgular gövdesini kalınlaştırıyordu. Eldivenlerini çıkarmıştı.
Küçük kafası, giysileri yüzünden daha küçük görünüyordu. Saçları dünya kupasındaki Latin ve Afrika kökenli futbolcularınkilere benziyordu. En tepede bir miktar bırakılmıştı, altlar çepeçevre sıfır numarayla biçilmişti. Bir tek sarı çizgiler eksikti.
Yüzünde kendinden memnun bir ifade vardı.
Önce beni gördü. Kaşları hafif kalktı. Sezin Sabuncu’yu algılayınca gevşedi yüzü.
“Beni çağırmışsınız Sezin Hanım,” dedi.
Sezin Sabuncu tanıştırma faslını atladı.
“Evet,” dedi. “Vehbi gelmemiş işe bugün, nerede olduğunu biliyor musun?”
Kurye Orhan, Vehbi adını duyunca yavşak bir gülümseme kondurdu yüzüne, belki de istemeden. Vehbi Kanat kadının sandığı kadar ketum değildi anlaşılan.
Sonra kendini toparladı delikanlı. Kaşlarını biraz da abartılı çattı. Yere baktı sonra. Ayağının ucuyla yerdeki bir-iki izmariti öteye itti. Sonra kafasını kaldırdı.
“Valla bilmiyorum,” dedi. “Dün akşam bir şey konuşmadık. Sabah doğrudan gideceği bir yer de yoktu. Ben de görmedim vallahi.”
“Dün hep işte miydi?” diye araya girdim.
Cevabını yine Sezin Sabuncu’ya bakarak verdi.
“Evet,” dedi. “Sezin Hanım, biliyorsunuz dün çok yoğunduk. Doğru dürüst mola vermeden koşturduk.”
“Motorlarda GPS var mı?” diye sordum daha çok Sezin Sabuncu’ya. “Takip sistemi falan?”
Sezin Sabuncu’nun yüzü aydınlandı.
“İyi akıl ettiniz,” dedi. “Ben hemen gidip öğreneyim Muhterem Bey’den.”
Kararlı adımlarla kaçak sigara kokusu sinmiş merdiven aralığından çıktı. Ben sigaramdan bir nefes daha çektim arkasından.
“Yakar mısın bir tane?” dedim Kurye Orhan’a.
Bir kez daha yere baktı.
“Yok, yakmayayım,” dedi. “Yakalarlarsa beni de yakarlar.”
“Yahu herkes içiyormuş burada.”
Bu sefer yüzüme çevirdi gözlerini.
“Onlar başka, biz başka. Onlar içebilir, bizi atarlar işten.”
Sigaramdan son bir nefes daha çekip izmaritimi diğerlerinin arasına karıştırdım.
“Yoğun mu işler?”
“Bu ara yoğun,” dedi.
“Vehbi’nin evini biliyor musun?” dedim.
Cevap vermeden önce düşündü. İş arkadaşının adresini bir yabancıya vermek doğru olacak mı diye düşünüyordu şüphesiz. Sonunda Sezin Sabuncu’nun yırtmaçlı eteği galip geldi.
“Biliyorum,” dedi. “Bir-iki kere gitmiştim.”
“Ne tarafta?”
“Sarıyer’de.”
“Adresi var mı?”
“Valla adres alarak gitmedim. Birlikte gitmiştik ilkinde. Sonra hep buldum.”
“Anladım,” dedim.
Birden tedirginleşti.
“Ben gitsem mi artık?” dedi. “Beklerler aşağıda.”
“Siz bu katta çalışmıyor musunuz?” dedim.
“Sokarlar mı bizi ofise?” dedi. “Aşağıda, garajın üçüncü katında bir yerimiz var. Adı gıncıfıllı, ‘Ulaştırma’, kendi bildiğin ahır.”
“Az eğlen,” dedim. “Gelir şimdi. Hem soyadın neydi senin?”
Soyadını niye sorduğumu hiç merak etmiyormuş gibi cevapladı beni.
“Kapısız,” dedi. “Orhan Kapısız adım.”
Bu kez cevap vermedim. Başka ne sorabilirdim, bilmiyordum.
Sezin Sabuncu beni haksız çıkarmadı. Daha lafım bitmeden demir kapı iki taksitte açıldı. Yırtmaçlı etek bize doğru yürüdü. Elinde bir kâğıt parçası vardı.
“Motor evinde duruyor sinyallere göre,” dedi, daha çok bana. “Dün geceden beri oradaymış.”
“Adresi var mı?”
“Aldım,” dedi Sezin Sabuncu. “Burada.”
Adını hiç duymadığım bir Alman şirketinin logosunu taşıyan küçük kare kâğıdı bana uzattı. Üzerinde okunması zaman alacak harflerle bir adres yazılmıştı. En alttaki Sarıyer’i görünce üstteki sözcüklere takılmadım.
“Teşekkürler,” dedim.
Kâğıdı pantolonumun arka cebine tıkıştırdım.
Kurye Orhan Kapısız, “Bana ihtiyacınız yoksa ineyim aşağıya artık,” dedi.
Sezin Sabuncu bana baktı. Kafamı salladım.
“Tamam, Orhan,” dedi. “Teşekkürler. İhtiyaç