CELIL OKER-ÖZEL BASKI-YENIK VE YALNIZ. Celil Oker
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу CELIL OKER-ÖZEL BASKI-YENIK VE YALNIZ - Celil Oker страница 1
YENIK VE YALNIZ
ATEŞ ETME İSTANBUL
BEYAZ ELDİVEN SARI ZARF
BİN LOTLUK CESET
BİR ŞAPKA BİR TABANCA
ÇIPLAK CESET
KRAMPONLU CESET
SON CESET
SEN ÖLÜRSÜN BEN YAŞARIM
ROL ÇALAN CESET
GENÇ YAZARLAR İÇİN HİKÂYE ANLATICILIĞI KILAVUZU
Sevgili okuruma
Bölüm 7.1
Yerde tek başına duran telefon, koli kucağımda, kapıyı arkamdan kapatmadan önce salonun ucundaki pencereden Akmerkez’e bakarken çaldı.
Evden eve filankes taşımacılığın suratsız elemanları, patronları ve aracılık eden reklamcı arkadaşımla birlikte işi keşfe geldiğimizde sergiledikleri becerikli ve işbilir tavırlarını çoktan çöpe atmışlardı. Aniden ortaya çıkan küçümseyici bakışlarıyla, sanki silah zoruyla taşıdıkları orta yaşlı bekâr evinin ıvır zıvırlarını silindir kolilerine lütfen yüklemişler, çekip gitmişlerdi. Dün sitenin otoparkında dikilip kamyonun nasıl yanaşacağını konuşurken dağıttığım sigaraları çoktan haram etmiştim içimden.
Geride kalan manzara da hiç parlak değildi. Sökülüp anında dağıtılan kütüphanemin arkasına denk gelen duvarın açığa çıkan manzarası en tahammüllü ev kadınını bile isyan ettirecek nitelikteydi. Yerdeki duvardan duvara halının üstündeki derin koltuk ve sehpa izleri dünyanın en amatör dedektifine bile evin içinde saatlerimi nasıl geçirdiğimi anında söylerdi. Yıldız Turanlı halıyı yeni eve girmeyecek sayısız eşyamın başına yazmıştı zaten. Duvarlarda, kaldırılan tabloların yerlerini belli eden açık renkli dikdörtgenlerden yoktu hiç. Sağdaki pencereyi neredeyse bütünüyle kapatan mahallenin emlakçısının bez pankartı manzaranın üzücülüğüne tüy dikiyordu.
Öteki odalardan bahsetmeye gerek duymuyorum bile.
Salonun en bakılacak yerine, soldaki pencereden görülen Akmerkez manzarasına bakıyordum telefon çaldığında. İçeri doğru iki adım attım. Yıldız Turanlı kapının dışındaydı. Planlananın tersine hareket ettiğimi fark edince peşimden eve yeniden girdi.
Daha on altı saat gazetelerle dergilerin altında, kül tablasıyla sigaramın arasında, geçmişte büyük ve gizemli haberleşmelere aracı olmuş ve yenilerini beklemekte gibi gururla duran telefon, şimdi yalnız ve mahzundu. Yine de boş salonu enikonu çınlattı ikinci ziliyle.
Zilin üçüncü çalışında Yıldız Turanlı’ya baktım. Görmek istediğim şeyi görmedim gözlerinde.
Bir kere daha çaldı telefon. Beşincide telesekreter devreye girecekti. Yeniden baktım Yıldız Turanlı’ya.
Gitmemiz gerekiyor anlamına gelen bir hareket yaptı, gövdesiyle yarım dönerek kapıya doğru.
Telesekreterin karşılama cümlesini duyunca gülümsedim. Sanki hiç bilmediğim bir hikâye anlatacak gibiydi cihazın devrelerinin arasına sıkışmış elektronik kızın sesi.
Not bırakmaya başlanabileceğini bildiren bip sesinden sonra telaşlı bir ses yükseldi eski model cihazın düşük kaliteli hoparlöründen. Tanıdığım bir ses.
“Remzi Bey… Remzi Bey… Hay Allah, bulsaydım çok iyi olacaktı sizi. Yardıma ihtiyacım var. Çok!”
Ben de, “Hay Allah,” dedim içimden.
Tanıyordum bu sesi. Çok iyi tanıyordum. Ama hiç konuşmamıştım sahibiyle.
Telesekreterime defalarca not bırakan kadındı bu. Defalarca ve hiçbirinde kendisini aramam için telefon numarası bırakmayı akıl etmeyen. Ben evdeyken tesadüfen hiç aramayan. Defalarca telesekreterime not bırakıp yardım isteyen.
Kucağımdaki koliyi telefonun yanına bıraktım. Dizlerimin üzerine çökecek kadar eğilip cihazı ahizeyi gövdeden ayırmadan elime aldım. Yıldız Turanlı’nın yüzüne bir daha baktım.
Nasıl baktıysam izni kopardım.
Evimden ayrılırken gelen son telefona cevap vermeme, düğünden öne bekârlık partisi vermek isteyen damada anlayış gösteren gelin bakışlarıyla verdi izni ama. Dikkatle elbette. Masanın üstünde soyunan kıza masa sınırlarından daha fazla yaklaşma, diyordu gözleri.
Yavaşça pencereye yaklaşarak götürdüm ahizeyi sağ kulağıma. Telefonun gövdesi sol elimdeydi.
“Efendim?” dedim en efendi sesimle.
“Remzi Bey?” dedi telefonun öteki ucundaki kadın sesi. Hafiften şaşırmış gibiydi.
“Benim,” dedim. “Makine değil.”
“Çok sevindim sizi yakaladığıma,” dedi telefondaki kadın. Bıraktığı notlarda konuştuğundan farklı bir telaş vardı sesinde. “Yardımınıza çok ihtiyacım var ama… Taşınıyorsunuz galiba.”
Kendi kendime gülümsedim.
“Evet,” dedim.
“Yardımınıza ihtiyacım var,” dedi yalın bir ses titreşimiyle.
“İşi bıraktım,” dedim inandırıcı olmasına çalıştığım bir ses tonuyla.
Hafif arkama dönüp Yıldız Turanlı’nın yüzüne bakmam gerekirdi burada ama bakmadım.
“Bıraktınız mı?”
“Evet,” dedim.
“İnanamıyorum,” dedi telefondaki ses. “Neden?”
Ona nedeni söylemekte sakınca görmedim.
“Evleniyorum,” dedim.
Burada yine bakmam gerekiyordu belki ama bakmadım.
“Anladım galiba,” dedi. Derin bir soluk verdi telefonun öteki ucunda. Sonra hızla konuştu. “Belki, eee, nişanlınız izin verir bana yardım etmenize. Bir rica etseniz. Anlar belki. Belki değil, mutlaka anlar.”
“Neyi?” dedim.
“Bir evliliği kurtarmanızın…” dedi. Sesinde ağlamaya yönelen bir titreşim vardı. Cümlesini bitirmeden yenisine başladı. “Çok rica ederim. Sizden küçük bir yardım istiyorum. Küçücük.”
Dönüp baktım Yıldız Turanlı’ya. Yüzündeki gülümseme sabitleşmiş, bana bakıyordu. Evlilik kurtarmama falan izin verecek göz yok gibiydi onda. Elimde tuttuğum telefonun çok kritik bir anda çalışını bir kez daha hatırladım sonra.
“Nedir probleminiz?” dedim.
“Yüz yüze anlatmayı tercih ederim,” dedi telefondaki kadın, sesinde belirgin bir rahatlamayla.
Pencerenin dışındaki apartmanlara baktım. Ortak otoparka bakan pencerelerin hiçbirinde elinde telefonla konuşan bir kadın silueti görmedim.