Kanaldaki Kadın. Пер Валё

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Kanaldaki Kadın - Пер Валё страница 4

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Kanaldaki Kadın - Пер Валё Martin Beck

Скачать книгу

çaktırmadan girmek gibi kimi insanları sinir eden bir huyu vardı. Bir keresinde, “Öylesine hızlıca içeri süzülüp arkasından kapıyı kapatıyor ki hâlâ dışarda kapıyı tıklattığını sanırsınız,” demişti biri.

      Masada oturan adam hafif şaşkın görünüyordu. Kahvesini kenara itip ayağa kalktı.

      “Ben Ahlberg,” dedi.

      Beklenti içinde bir hali vardı. Martin Beck bunu daha önce görmüştü ve nedenini biliyordu. Kendisi Stockholm’den gelen bir uzmandı, masada oturan adamsa taşrada çalışan ve soruşturmada tıkanıp kalmış bir polisti. Birlikte nasıl çalışacaklarını sonraki birkaç dakika belirleyecekti.

      “İlk adın ne?” dedi Martin Beck.

      “Gunnar.”

      “Kollberg ve Melander ne yapıyorlar?”

      “Hiç bilmiyorum. Aklımdan çıkmış galiba.”

      “Yüzlerinde bir ‘hallederiz’ bakışı var mıydı?”

      Taşra polisi parmaklarını seyrek sarı saçlarında gezdirdi. Ardından alaycı bir gülüşle sandalyesine oturdu.

      “Gibi gibi,” dedi.

      Martin Beck adamın karşısına oturdu, bir paket sigara çıkarıp masanın kenarına koydu.

      “Yorgun görünüyorsun,” dedi Martin Beck.

      “Tatilim suya düştü.”

      Ahlberg kâğıt bardağını kafaya dikti, elinde buruşturdu ve masasının altındaki çöp kutusuna attı.

      Masasının üstü karman çormandı. Martin Beck Stockholm’deki odasındaki kendi masasını düşündü. Genellikle tertipli tutardı.

      “Peki o zaman,” dedi. “Nasıl gidiyor?”

      “Pek gitmiyor,” dedi Ahlberg. “Bir hafta geçmesine rağmen doktorun söylediklerinden fazlasını bilmiyoruz.”

      Alışkanlık gereği rutin prosedürleri anlatmaya koyuldu.

      “Cinsel saldırıyla birlikte boğarak infaz. Bunu yapan acımasız biriymiş. Sapkın eğilimlere dair izler bulundu.”

      Martin Beck gülümsedi. Ahlberg sorar gibi baktı.

      “‘İnfaz’ dedin. Ben de bazen böyle derim. Çok fazla rapor yazmaktan.”

      “Evet, ne kadar fena değil mi?”

      Ahlberg iç çekip parmaklarını saçlarında gezdirdi.

      “Cesedi çıkaralı sekiz gün oldu,” dedi. “O zamandan beri tek bir şey öğrenmiş değiliz. Kim olduğunu bilmiyoruz, olay yerini bilmiyoruz ve elimizde bir şüpheli yok. Kadınla bağlantısı olabilecek en ufak bir şey bulamadık.”

      4

      “Boğularak ölüm,” diye düşündü Martin Beck.

      Oturdu ve Ahlberg’in masasındaki bir sepetten çıkarıp verdiği bir deste fotoğrafı inceledi. Fotoğraflar kanal havuzlarını, tarak dubasını, kepçeyi, rıhtımda yatan cesedi ve morgda yatan cesedi gösteriyordu.

      Martin Beck, Ahlberg’in önüne bir fotoğraf koydu:

      “Bu fotoğrafın çevresini kesip biraz rötuş yaparak kızın görünümünü düzeltebiliriz. Sonra kapıları çalıp sormaya başlayabiliriz. Buralıysa, muhakkak tanıyan birileri çıkacaktır. Bu iş için kaç adam görevlendirebilirsin?”

      “En fazla üç,” dedi Ahlberg. “Şu anda personel kıtlığı var. Çocuklardan üçü tatilde, birisi de bacağını kırdı, hastanede. Başkomiser Larsson ve ben hariç, polis merkezinde sadece sekiz adam var.”

      Parmaklarıyla saydı.

      “Evet ve içlerinden biri de kadın. Ayrıca birinin de diğer işleri yapması lazım.”

      “En kötü durumda, biz yardım etmek zorunda kalırız. Bir kere, çok zaman alacak. Bu arada, son zamanlarda cinsel suçlarla ilgili bir sıkıntı yaşadınız mı?”

      Ahlberg tükenmez kalemiyle ön dişlerine vurarak düşündü. Ardından çekmecesine uzanıp bir kâğıt çıkardı.

      “Birinin ifadesini almıştık. Västra Ny’dan bir tecavüzcü. Evvelsi gün Linköping’de yakalandı fakat Blomgren’den gelen rapora göre bütün hafta nerede olduğuna dair şahidi vardı. Şu anda hastaneler falan kontrol ediliyor.”

      Ahlberg kâğıdı masasında duran yeşil bir dosyaya kaldırdı.

      Bir dakika sessizce oturdular. Martin Beck’in karnı acıkmıştı. Karısını ve düzenli yemek yeme konusundaki muhabbetlerini hatırladı. Yirmi dört saattir hiçbir şey yememişti.

      Oda sigara dumanıyla doluydu. Ahlberg ayağa kalkıp pencereyi açtı. Civardaki açık bir radyodan zamanı bildiren sinyali duydular.

      “Saat bir olmuş,” dedi Ahlberg. “Acıktıysan bir şeyler aldırabilirim. Ben kurt gibi açım.”

      Martin Beck evet anlamında başını salladı ve Ahlberg telefonu eline aldı. Bir süre sonra kapı tıklatıldı ve mavi elbiseli, kırmızı önlüklü bir kız elinde sepetle içeri girdi.

      Martin Beck jambonlu sandviç yiyip birkaç yudum kahve içtikten sonra “Sence oraya nasıl gelmiş?” diye sordu.

      “Bilmiyorum. Gündüz vakti etrafta her zaman bir sürü insan olur, o yüzden o saatlerde olmuş olamaz. Maktulü iskeleden ya da bentten aşağı atmış, sonra da tekne pervanelerinin yaptığı dalga, onu iyice dışarı sürüklemiş olabilir. Ya da belki bir tekneden denize atıldı.”

      “Kanal havuzlarından ne tür tekneler geçiyor? Küçük botlar ve gezinti tekneleri mi?”

      “Bazen. Öyle çok fazla değil. Çoğunluğu yük gemisi. Bir de elbette dar kanal gemileri var, Diana, Juno ve Wilhelm Tham.

      “Arabayla gidip bakabilir miyiz?” diye sordu Martin Beck.

      Ahlberg ayağa kalktı, Martin Beck’in seçtiği fotoğrafı alıp, “Hemen gidebiliriz. Çıkarken bunu da laboratuvara bırakırım,” dedi.

      Borenshult’tan geri döndüklerinde saat neredeyse üç olmuştu. Kanal havuzlarında epey trafik vardı ve Martin Beck orada iskeledeki tatilcilerin ve balıkçıların arasında kalıp tekneleri izlemek istemişti.

      Tarama gemisinin mürettebatıyla konuşmuş, bendin üstüne çıkmış ve kanal havuzlarının işleyişine bakmıştı. Açıklarda, şiddetli rüzgârda seyretmekte olan bir yelkenli kano görünce yıllar evvel sattığı kendi kanosunu özlemişti. Kasabaya geri dönüş yolunda eskiden yazları adalarda yelkenliyle yaptığı gezintileri düşünüp durdu.

      Döndüklerinde Ahlberg’in masasında fotoğraf laboratuvarından gelen sekiz yeni fotoğraf duruyordu. Aynı zamanda

Скачать книгу