Balkondaki Adam. Пер Валё

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Balkondaki Adam - Пер Валё страница 11

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Balkondaki Adam - Пер Валё Martin Beck

Скачать книгу

Onu polise ihbar ettikten sonra?

      T: Hayır… bildiğim kadarıyla hayır. Eva bir şey demedi… Ve bana muhakkak anlatır…

      G: Evet, hepsi bu kadar Bayan Carlsson.

      T: Ah. Anladım.

      MB: Sorduğum için kusura bakmayın ama şimdi nereye gidiyorsunuz?

      T: Bilmiyorum. Eve değil…

      G: Ben sizinle aşağı geleyim, orada konuşabiliriz. Bir çözüm düşünelim.

      T: Teşekkür ederim. Çok naziksiniz.

      Kollberg teybi kapattı, kasvetle Martin Beck’e bakıp konuştu:

      “Geçen sonbahar onu taciz eden piç…”

      “Evet?”

      “Rönn’ün alt katta baktığı adam. Dün öğlen saatinde hemen gidip onu getirdik.”

      “Ee?”

      “Şu ana dek bilgisayar teknolojisi açısından küçük bir zafer. Sadece sırıtıp ben yapmadım diyor.”

      “Bu da kanıtlıyor ki…?”

      “Hiçbir şey, tabii ki. Tanığı da yok. Haga Caddesi’ndeki tek odalı evinde uyuduğunu ifade ediyor. Pek hatırlayamıyorum diyor.”

      “Hatırlayamamış mı?”

      “Tam bir alkolik,” dedi Kollberg. “Her neyse, saat altı civarında bardan kovulana kadar Röda Berget restoranında oturup içtiğini biliyoruz. Hakkında pek hayırlı bir veri değil.”

      “En son sefer ne yapmış?”

      “Teşhircilik. Sıradan bir teşhirci zaten, anladığım kadarıyla. Kızla yapılan görüşmenin bandı burada. Bir başka teknolojik zafer.”

      Kapı açıldı, Rönn içeri girdi.

      “Eee?” diye sordu Kollberg.

      “Şimdilik hiç. Biraz ayılmasını beklemek zorundayız. Adam bitik.”

      “Sen de öyle,” dedi Kollberg.

      Haklıydı; Rönn’ün beti benzi tamamen atmıştı, gözleri şişti ve kırmızıydı.

      “Ne düşünüyorsun?” diye sordu Martin Beck.

      “Ne düşüneceğimi bilmiyorum,” diye cevap verdi Rönn. “Hastalanıyorum sanki.”

      “Sonra hastalanırsın,” dedi Kollberg. “Şimdi olmaz. Hadi şu bandı dinleyelim.”

      Martin Beck başıyla onayladı. Kayıt cihazının makarası tekrar dönmeye başladı. Hoş bir kadın sesi şöyle diyordu:

      “5 Şubat 1959 doğumlu öğrenci Eva Carlsson’un sorgusu. Sorgu memuru, Dedektif Komiser Sonja Hansson.”

      Martin Beck de Kollberg de kaşlarını çatıp ilk birkaç cümleyi kaçırdılar. İsmi ve sesi çok yakından tanıyorlardı. Sonja Hansson, iki buçuk yıl önce bir polis tuzağında yem olarak kullandıkları sırada ölümüne sebep olmaktan kıl payı kurtuldukları kızdı.

      “Teşkilattan ayrılmaması bir mucize,” dedi Kollberg.

      “Evet,” diye onayladı Martin Beck.

      “Susun, duyamıyorum,” dedi Rönn.

      O dönemde bu olaya karışmamıştı.

      “…ondan sonra bu adam size yaklaştı?”

      “Evet. Eivor ve ben otobüs durağında duruyorduk.”

      “Ne yaptı?”

      “Kötü kokuyordu, komik bir yürüyüşü vardı ve dedi ki… söylediği şey çok komikti.”

      “Ne olduğunu hatırlıyor musun?”

      “Evet, şey dedi, ‘Selam, kızlar, size beş kron versem bana otuz bir çeker misiniz?’”

      “Senden ne istediğini anladın mı, Eva?”

      “Hayır, çok komikti. Çekmek ne demek biliyorum çünkü bazen okulda yanımda oturan kız kolumu çeker. Ama bu adam neden kolunu çekiştirmemizi istedi, anlamadım? Hem oturmuyordu, yazı yazmıyordu ve neyse…”

      “Ondan sonra ne yaptı? Bunu dedikten sonra?”

      “Birkaç defa dedi. Sonra yürüyüp gitti ve biz de arkasından gizlice takip ettik.”

      “Takip mi ettiniz?”

      “Evet, gölgesi gibi. Hani televizyonda filmlerde olduğu gibi.”

      “Korkmadınız mı yani?”

      “Hıh, ne olabilir ki.”

      “Ah, canım Eva, böyle adamlara karşı dikkatli olmalısın.”

      “Hıh, o tehlikeli değildi.”

      “Hangi tarafa gittiğini gördünüz mü?”

      “Evet, Eivor’un oturduğu binaya girdi ve ondan iki kat yukarı çıktı ve anahtarını çıkarıp daireye girdi.”

      “Ondan sonra ikiniz de evinize mi döndünüz?”

      “Yok, hayır. Gizlice yaklaşıp kapıya baktık. Üstünde adı yazıyordu işte.”

      “Evet, anladım. Adı neydi?”

      “Eriksson, galiba. Mektup deliğinden de içeriyi dinledik. İnleme seslerini duyabiliyorduk.”

      “Bundan annene hiç bahsettin mi?”

      “Yok, bir şey yoktu ki. Ama çok komikti.”

      “Peki annene dün olandan bahsettin mi?”

      “İnekleri mi, evet.”

      “Yine aynı adam mıydı?”

      “Eveeet.”

      “Emin misin?”

      “Yani.”

      “Sence bu adam kaç yaşında olabilir?”

      “Ah, en az yirmi.”

      “Sence ben kaç yaşındayım.”

      “Ah, yaklaşık kırk. Ya da elli.”

      “Sence bu adam benden yaşlı mı genç mi?”

      “Ah, çok daha yaşlı. Senden çok çok daha yaşlı. Sen kaç yaşındasın?”

      “Yirmi sekiz. Peki bana dün ne olduğunu anlatır mısın?”

      “Şey,

Скачать книгу