Balkondaki Adam. Пер Валё
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Balkondaki Adam - Пер Валё страница 12
“Adam bunun üstüne eve mi gitti?”
“Hayır, dedi ki, ‘İyi o zaman, ben de burada süt sağarım.’ Sonra pantolonunun fermuarını açtı ve…”
“Evet?”
“Yani Eivor’un kurdelesi çözülmeseydi bizi mi öldürecekti? Ne kadar heyecanlı…”
“Hayır, öyle düşünmüyorum. Adam pantolonunu mu açtı dedin?”
“Evet ve erkeklerin çişini yaptığı şeyi çıkardı…” O net, çocuksu ses cümlenin tam ortasında kesildi çünkü Kollberg elini uzatıp teybi kapatmıştı. Martin Beck ona baktı. Başını sol eline yasladı ve parmak boğumlarıyla burnunu ovaladı.
“Bu işin komik tarafı…” diye başladı Rönn.
“Sen ne geveliyorsun,” diye çıkıştı Kollberg.
“Eh, şimdi itiraf ediyor. Önceki sefer, yapmadım diye yeminler ediyordu, kızlar da kimliğini tespit edemedi, o yüzden bir yere varamadık. Ama şimdi itiraf ediyor. İki seferde de sarhoştum, yoksa yapmazdım diyor.”
“Ah, demek şimdi itiraf ediyor,” dedi Kollberg.
“Evet.”
Martin Beck soru sorarcasına Kollberg’e bakış attı. Ardından Rönn’e dönüp, “Dün gece doğru dürüst uyuyamadın, değil mi?” dedi.
“Hayır.”
“O zaman eve gidip uyu.”
“Bu adamı salalım mı?”
“Hayır,” dedi Kollberg. “Salmak yok.”
10
Sahiden de adamın adı Eriksson’du. Depocuydu ve alkolik olduğunu anlamak için uzman olmak gerekmiyordu. Altmış yaşındaydı, uzun boylu, kel ve sıskaydı. Vücudu seğiriyor, titriyordu.
Kollberg ve Martin Beck onu iki saat boyunca sorguya çekti, o iki saat de hepsi açısından perişan geçmişti.
Adam bazı iğrenç ayrıntıları tekrar tekrar itiraf etti. Aralarda burnunu çekti, hıçkırarak ağladı, cuma akşamüstü restorandan doğruca evine gittiğine dair yeminler etti. Her koşulda başka bir şey hatırlamıyordu zaten.
İki saat sonra, Temmuz 1964’te iki yüz kron ve on sekiz yaşındayken bir bisiklet çaldığını itiraf etti. Ondan sonra burun çekmek harici bir şey yapmadı. Tam bir ezikti, arkadaşlarından dışlanmıştı, tamamen yalnızdı.
Kollberg ve Martin Beck içleri sıkılarak onu inceledi, sonra tekrar nezarethanedeki hücresine gönderdiler.
Aynı zamanda aynı masadan başka adamlar ve beşinci bölge ekipleri, Haga Caddesi’ndeki dairede, adamın evde olduğunu doğrulayabilecek birilerini aradı. Bunda başarılı olamadılar.
O gün öğleden sonra saat dörtte ellerine geçen otopsi raporu hâlâ tam bir bilgi vermekten uzaktı. Boğulmadan bahsediyordu, boyunda parmak izleri bulunmuştu ve cinsel saldırıdan bahsediyordu. Bariz tecavüz olduğu kesinleşmemişti.
Bunun haricinde raporda olumsuz bir bilgi yer almıyordu. Kızın direndiğine dair bir işaret yoktu. Tırnaklarının içinde deri kalıntısı, kollarında ya da ellerinde morluk ve çürük yoktu, sadece karnının alt kısmında bir yumruk darbesinden olmuş gibi bir iz bulunmuştu.
Teknik inceleme ekipleri kıyafetleri hakkındaki raporda sıradışı bir şey belirtmemişti. Ancak kızın külotu kayıptı. Hiçbir yerde yoktu. Beyaz pamuklu, altı beden ve bilindik bir markaydı.
Akşam, adamlar kapı kapı gezip beş yüz tane fotokopi bir anket dağıttı. Yalnızca bir cevap ilgilerini çekebilecek nitelikteydi. Sveavägen 103 numaradaki apartmanda oturan ve bir işadamının kızı olan on sekiz yaşındaki Majken Jansson, saat sekizle dokuz arasında Vanadis Parkı’nda erkek arkadaşıyla birlikte yaklaşık yirmi dakika zaman geçirdiklerini belirtmişti. Tam saatini kestiremiyordu. Hiçbir şey görmemiş ve duymamışlardı.
Vanadis Parkı’nda ne yaptıkları sorulduğunda kız, bir aile yemeğinde olduklarını ve biraz hava almaya çıktıklarını açıkladı.
“Biraz hava ha,” dedi Melander düşünceli bir halde.
“Bacak arasından, şüphesiz,” dedi Gunvald Larsson.
Larsson donanmada bulunmuştu ve hâlâ ordu yedek hizmetteydi. Arada bir böyle gemici esprileri patlatırdı.
Saatler geçmek bilmiyordu. Soruşturma devam ediyordu. Martin Beck, Bagarmossen’deki evine döndüğünde pazar gününü pazartesiye bağlayan gece saat birdi. Herkes uyuyordu. Dolaptan bir kutu bira çıkarıp kendine peynirli sandviç yaptı. Sonra birayı içti ve sandviçi çöpe attı.
Yatağa yattıktan sonra, bir süre Eriksson adındaki alkolik depocuyu düşündü, üç yıl önce bir iş arkadaşının ceketinin cebinden iki yüz kron çalmıştı.
Kollberg uyuyamamıştı. Karanlıkta uzanıp gözlerini tavana dikti. O da ismi ahlak masasının kayıtlarında yazan Eriksson adındaki adamı düşünüyordu. Aynı zamanda Vanadis Parkı’ndaki cinayeti işleyen adam kayıtlarında bulunmuyorsa, o zaman teknolojinin kendisi, Boston katilinin peşindeki Amerikan polisinin işine ne kadar yaradıysa o kadar işlerine yarardı. Yani hiç yaramazdı. Boston katili iki yıl içinde arkasında hiç delil bırakmadan on üç kişiyi öldürmüştü, hepsi yalnız kadınlardı.
Arada sırada karısına baktı Kollberg. Kadın uyuyordu ama karnındaki bebek her tekme attığında seğiriyordu.
11
Pazartesi günü öğleden sonraydı, Vanadis Parkı’nda ölü bir kızın bulunmasının üstünden elli dört saat geçmişti.
Polis basın, radyo ve televizyon aracılığıyla halktan yardım isteyince üç yüzden fazla ihbar gelmişti. Her bir bilgi kırıntısı kayda alınıyor, sırf bu işte çalışan bir ekip tarafından inceleniyor, sonunda eldeki veriler ayrıntılı olarak analiz ediliyordu.
Ahlak polisi tüm kayıtlarını tarıyor, adli tıp laboratuvarı olay mahallinden gelen en ufak ipuçlarıyla bile ilgileniyor, bilgisayarlar tüm hızla çalışıyor, polis tüm mahalleyi dolaşıp kapıları çalıyor, şüphelileri ve muhtemel tanıkları sorguya çekiyordu ama yine de, tüm bu koşuşturma onları hiçbir yere götürmemişti. Katil hâlâ meçhuldü ve serbestti.
Martin Beck’in masasında evrak yığını büyüdükçe büyüyordu. Sabahın erken saatlerinden bu yana ona ulaşan ve ardı arkası kesilmeyen raporlar ve alınan ifadeler üstünde çalışıyordu. Telefon hiç susmuyordu ama Martin Beck biraz nefes alabilmek için önümüzdeki bir saat civarı gelen aramalara Kollberg’den yanıt vermesini rica etti. Gunvald Larsson ve Melander bu aramalardan muaftı; kapalı kapılar ardında oturmuş, ellerindeki belgeleri elekten geçiriyordu.
Martin