Gülen Polis. Пер Валё

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Gülen Polis - Пер Валё страница 7

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Gülen Polis - Пер Валё Martin Beck

Скачать книгу

aklına Kollberg’in gece yürüyüşlerinin de sahiden evliliğinin sıkıcı bir rutine girmesinden kaynaklanabileceği geldi.

      Şimdiden mi? Kollberg daha on sekiz aydır evliydi.

      İlk çorabı daha ayağından çıkmadan bu fikri kafasından attı. Lennart ve Gun birlikte mutluydu, orası su götürmezdi. Ayrıca, ona neydi ki?

      Martin Beck ayağa kalkıp çıplak hâlde kitaplığa yürüdü. Uzun bir süre kitaplara baktıktan sonra içlerinden birini seçti. Eski İngiliz diplomat Sör Eugene Millington-Drake tarafından yazılmıştı ve Graf Spee ile La Plata savaşı hakkındaydı. Martin Beck bu kitabı bir yıl önce ikinci el satın almış fakat daha okumaya fırsat bulamamıştı. Yatağa girdi, suçluluk duyarak öksürdü, kitabı açtığında sigarası olmadığını gördü. Çekyatın bir başka avantajı da artık yatakta gönlünce sigara içebilmesiydi.

      Tekrar ayağa kalktı, yağmurluğunun cebinden nemli ve yamyassı olmuş bir paket Floridas çıkardı, sigaraları kurumaları için komodine dizdi ve yanmaya en yakın duranı yaktı. Sigarayı dişlerinin arasında tuttu, bir bacağı yataktaydı, telefon çaldı.

      Telefon koridordaydı. Altı ay önce Martin Beck oturma odasına paralel hat çekilmesi için başvurmuştu fakat Telekomünikasyon Servisi’nin çalışma hızını bildiğinden paralel hat çekilene kadar bir altı ay daha beklemeye hazırlıklıydı.

      Anında koridora atlayıp telefonun ikinci çalışı bitmeden ahizeyi kaldırdı.

      “Beck.”

      “Başkomiser Beck mi?”

      Hattın diğer ucundaki sesi tanıyamadı.

      “Evet, buyurun.”

      “Polis merkezinden arıyoruz. Norra Stations Caddesi’nin sonuna yakın bir noktada, 47 numaralı güzergâhta, içindeki yolcuları vurulmuş bir otobüs bulundu. Derhâl oraya gitmeniz isteniyor.”

      Martin Beck’in ilk düşüncesi, eşek şakasına kurban gittiğiydi ya da onu düşman bellemiş birisinin, sırf onu yağmurda dışarı çıkarmak için kandırmaya çalıştığıydı.

      “Bu haberi kimden aldınız?” diye sordu.

      “Beşinci Bölge Amiri Hansson. Emniyet Müdürü Ham-mar da bilgilendirildi.”

      “Kaç ölü var?”

      “Henüz emin değiller. En az altı.”

      “Tutuklanan var mı?”

      “Bildiğim kadarıyla hayır.”

      Martin Beck yolda Kollberg’i de alabileceğini düşündü. Taksi bulursa iyi olurdu. Şöyle dedi, “Hemen geliyorum.”

      “Ah, Başkomiser…”

      “Evet?”

      “Ölenlerden biri… sizin bürodanmış galiba.”

      Martin Beck ahizeyi iyice sıktı.

      “Kim?”

      “Bilmiyorum. İsim vermediler.”

      Martin Beck ahizeyi yerine koyup başını duvara yasladı. Lennart! Kesin oydu. Yağmurun altında dışarıda ne bok yiyordu ki? 47 numaralı otobüste ne arıyordu? Hayır, hayır, Kollberg olamazdı, bir hata vardı.

      Telefonu açıp Kollberg’in evini aradı. Karşı tarafta telefon çaldı. İki. Üç. Dört. Beş.

      “Kollberg.”

      Gun’ın uyku mahmuru sesini duydu. Martin Beck sakin ve doğal konuşmaya çalıştı.

      “Selam. Lennart orada mı?”

      Kadının doğrulmasıyla yatağın gıcırdadığını duyduğunu sandı ve cevap gelene kadar uzun bir süre geçti.

      “Hayır, en azından yatakta değil. Seninle sanıyordum. Daha doğrusu sen buradaydın.”

      “Ben çıkarken o da çıktı. Yürüyüş yapacaktı. Evde olmadığından eminsin?”

      “Mutfakta olabilir. Bir dakika, bakayım.” Geri dönmesi birkaç asır sürdü sanki.

      “Hayır, Martin. Evde yok.”

      Şimdi onun sesi de endişeli gelmişti.

      “Nerede olabilir ki?” dedi. “Bu havada?”

      “Sadece hava alıyordur. Ben de şimdi döndüm eve, o yüzden çok kalmış olamaz. Merak etme.”

      “Eve dönünce seni aramasını söyleyeyim mi?”

      Kadının içi rahatlamış gibiydi.

      “Hayır, önemli değil. İyi uykular. Hoşça kal.”

      Martin Beck ahizeyi yerine koydu. Birdenbire o kadar üşüdü ki dişleri takırdadı. Ahizeyi tekrar kaldırdı, elinde tuttu ve neler olduğunu öğrenmek için birilerini araması gerektiğini düşündü. Sonra en iyisi oraya en kısa yoldan bizzat gitmek diye karar verdi. En yakındaki taksi durağını aradı, hemen cevap aldı.

      Martin Beck yirmi üç yıldır polisti. Bu süre boyunca birçok meslektaşı görev esnasında hayatını kaybetmişti. Her seferinde büyük vurgun yemişti ve zihninin bir köşesinde hep polislik mesleğinin gün geçtikçe riskli olduğu, bir sonraki sefer sıranın ona geleceği düşüncesi dururdu. Fakat mesele Kollberg olunca hisleri bir meslektaşına duyulan hislerle sınırlı değildi. Yıllar içinde çalışırken birbirlerine çok bağlanmışlardı. Birbirlerini iyi tamamlıyorlardı ve akıllarından geçenleri daha söze dökülmeden anlamayı öğrenmişlerdi. Kollberg on sekiz ay önce evlenip Skärmarbrink’e taşındığında mesafe olarak da yakınlaşmış ve boş vakitlerinde de buluşmaya başlamışlardı.

      Kollberg daha kısa süre önce, nadir yaşadığı bir depresif ruh hâli anında, “Sen olmasaydın, Tanrı biliyor ya, teşkilatta kalmazdım,” demişti.

      Martin Beck ıslak yağmurluğunu üstüne geçirip merdivenlerden koşarcasına inerken ve bekleyen taksiye binerken bunu düşündü.

      6

      Yağmura ve saat geç olmasına rağmen, Karlbergsvägen’e doğru çekilmiş kordonun etrafında bir grup insan toplanmıştı. Taksiden inen Martin Beck’e merakla baktılar. Siyah bir yağmurluk giymiş, genç bir memur üstünü aramak için bir hışımla atladı fakat başka bir polis kolunu tutup selam verdi.

      Açık renk trençkotlu ve şapkalı ufak tefek bir adam Martin Beck’in önüne çıkıp şöyle dedi: “Başınız sağ olsun, Başkomiserim. Az önce öğrendim ki sizin ekipten…”

      Martin Beck adama öyle bir baktı ki adam cümlesinin geri kalanını yuttu.

      Martin Beck bu şapkalı adamı çok iyi tanır ve ondan hiç mi hiç hoşlanmazdı. Adam serbest gazeteciydi ve kendini cinayet muhabiri sayardı. Özel alanı cinayetlerdi

Скачать книгу