Kayıp İtfaiye Arabası. Пер Валё
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Kayıp İtfaiye Arabası - Пер Валё страница 8
“Orası şüphesiz,” dedi Kollberg. “Asıl soru, kimin başı belaya girecek.”
Kollberg’in aksiliği dış görünüşünden de belliydi. Koyu mavi trençkotu rüzgârda iki yana savruluyordu. Yakasını ilikleme zahmetine girmemişti ve kravatı ceketinin sağ cebinden sarkıyordu, eski püskü şapkası da başının arkasına düşmüştü. İki polis birbiriyle bakıştı. İçlerinden biri bir adım yaklaştı. İkisi de pembe yanaklıydı ve yuvarlak mavi gözlüydü. Martin Beck adamların, Kollberg’in alkollü olduğuna karar verdiklerini, ona el atmaya hazırlandıklarını fark etti. Kollberg onları kıyma yapardı, hem fiziksel hem de zihinsel olarak, üstelik bu altmış saniyeyi geçmezdi ve ertesi sabah, işsiz uyanma ihtimalleri çok yüksekti. O gün kimse için kötü dilekte bulunamayacaktı, bu yüzden çabucak kimliğini çıkarıp iki polisten daha agresif olanın burnunun dibine soktu.
“Bunu yapmamalıydın,” dedi Kollberg kızarak. Martin Beck iki polise bakıp açık açık konuştu:
“Daha kırk fırın ekmek yemeniz lazım. Hadi gel, Lennart.”
Yangından geriye kalan tam bir enkazdı. Yüzeyden bakıldığında evden geriye bir tek temeli kalmıştı, bir bacası ve kapkara tahtalar, kararmış tuğlalar ve devrilmiş kiremitlerden oluşan tepeleme bir moloz yığını vardı görünürde. Her şeyin üstündeyse yakıcı bir is ve yanık maddelerin kokusu asılıydı. Gri tulumlu altı uzman yangından kalanların çevresinde takılıyor, sopalar ve kısa küreklerle külleri dikkatlice dürtüklüyorlardı. Arka bahçeye iki kocaman elek kurulmuştu. Yerde hâlâ hortumlar vardı ve yolun ilerisinde bir itfaiye arabası bekliyordu. Ön koltukta iki itfaiyeci taş kâğıt makas oynuyordu.
On metre ötede, ağzında piposu, elleri ceplerine sokulmuş hâlde, yapayalnız kasvetli birisi dikiliyordu. Stockholm’ün Cinayet Masası’ndan Fredrik Melander’di bu ve kendisi yüzlerce zor soruşturmanın ustası olmuştu. Genelde zekâsı, muhteşem hafızası ve sarsılmaz sakinliğiyle tanınırdı. Yakın çevresinde de ne zaman ulaşılmaya çalışılsa, muhakkak tuvalette olmasıyla meşhurdu. Mizah anlayışı yok değildi ama çok hafifti; cimri ve sıkıcıydı, hiçbir zaman parlak fikirlere ya da ani ilhamlara kapılmazdı. Kısacası, birinci sınıf bir polisti.
“Selam,” dedi piposunu ağzından çıkarmadan.
“Nasıl gidiyor?” dedi Martin Beck.
“Ağır.”
“Bir sonuca varabildiniz mi?”
“Pek sayılmaz. Çok dikkatli ilerliyoruz. Zaman alacak.”
“Neden?” diye sordu Kollberg.
“İtfaiye buraya geldiğinde ev çoktan çökmüştü ve söndürme işlemi başladığında çoktan yanıp küle dönüşmek üzereydi. Kovalarla su döküp yangını kolayca söndürmüşler. Sonra gece hava iyice soğumuş ve hepsi kocaman bir tabaka şeklinde donup kaskatı olmuş.”
“Ne kadar da güzel bir hikâye,” dedi Kollberg.
“Doğru anlamışsam, o zaman bu yığını katman katman dikkatlice soymaları gerek.”
Martin Beck öksürdü ve şöyle dedi:
“Ya cesetler? Bulunmuş mu?”
“Biri,” dedi Melander.
Piposunu ağzından çıkardı, sapıyla yanmış evin sağ tarafını işaret etti.
“Orada,” dedi. “On dört yaşındaki kız galiba. Tavan arasında uyuyan.”
“Kristina Modig mi?”
“Evet, adı buymuş. Onu bu gecelik orada bırakacaklarmış. Birazdan karanlık çökecek, gün ışığı haricinde çalışmak istemiyorlar.” Melander tütün kesesini çıkardı, piposunu güzelce doldurup yaktı. Sonra konuştu:
“Sizde işler nasıl gidiyor?”
“Harika,” dedi Kollberg.
“Evet,” dedi Martin Beck. “Özellikle Lennart için. Önce Rönn’le gırtlak gırtlağa geldiler…”
“Gerçekten mi,” dedi Melander, hafifçe kaşlarını kaldırıp.
“Evet. Arkasından sarhoş diye iki polis tarafından neredeyse nezarete atılacaktı.”
Melander sakin bir şekilde, “Ah, evet,” dedi. “Gunvald nasıl?”
“Hastanede. Beyin sarsıntısı.”
“Dün gece çok iyi iş çıkarmış,” dedi Melander.
Kollberg evden kalanları inceledi, silkelenip ekledi:
“Evet, itiraf etmeliyim ki öyle. Amma soğuk lan.”
“Fazla vakti yokmuş,” dedi Melander.
“Hayır, hiç,” dedi Martin Beck. “Peki ev o kadar kısa sürede nasıl o kadar hızlı yanmış?”
“İtfaiyeciler açıklayamadı.”
“Hımmm,” dedi Kollberg.
Park edilmiş itfaiye arabasına baktı ve aklındaki başka bir düşünceyi takip etti.
“O adamlar neden hâlâ orada? Şu anda burada yanabilecek tek şey itfaiye arabası, değil mi?”
“Közleri söndürüyorlar,” dedi Melander. “Rutin işler.”
“Ben küçükken bir kere çok komik bir şey olmuştu,” dedi Kollberg. “İtfaiye binasında yangın çıktı ve bütün bina, içindeki itfaiye araçlarıyla beraber yandı, bütün itfaiyeciler de dışarıda durup seyretti. Nerede olduğunu hatırlamıyorum.”
“Eh, hiç öyle olmamıştı. Olay Uddevalla’da meydana gelmişti,” dedi Melander. “Tamı tamına ayın onunda…”
“Ah, çocukluk anılarımı rahat bıraksaydın bari,” dedi Kollberg sinirle.
“Yangını nasıl açıklıyorlar o hâlde?” diye sordu Martin Beck.
“Bir şey açıkladıkları yok,” dedi Melander. “Teknik soruşturmadan çıkacak sonuçları bekliyorlar. Tıpkı bizim gibi.”
Kollberg ümitsizliğe kapılarak etrafına baktı.
“Kahretsin ya, amma soğuk,” dedi tekrar. “Burası açık bir mezar gibi kokuyor.”
“Açık bir mezar zaten,” dedi Melander ciddiyetle.
“Hadi gel, gidelim,” dedi Kollberg, Martin Beck’e.
“Nereye?”
“Eve. Burada ne yapıyoruz ki zaten?”
Beş dakika sonra, arabada oturmuş güneye doğru yol