Kilitli Oda. Пер Валё
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Kilitli Oda - Пер Валё страница 14
“Ama geçen cuma, bankayı soyan bir kadındı, öyle değil mi?” diye belirtti Kollberg.
“Kılık değiştirmiş olarak,” dedi Buldozer Olsson didaktik bir öğretmen edasıyla. “Sarı peruk ve takma şeyler işte. Ama suçu işleyenin Malmström ve Mohrén olduğuna kalıbımı basarım. Başka kimin gözü yerdi ya da böyle ani bir hamlede bulunacak kadar aklı çalışırdı? Bu özel bir iş, görmüyor musunuz? Son derece entrika dolu gerçekten. Oldukça heyecan verici. Aslında tam şey gibi…”
“…bir şampiyonla uzaktan satranç oynamak gibi,” dedi Gunvald Larsson. “Ama şampiyon olsun olmasın, Malmström de Mohrén de boğa kadar iri ve bunun aksine kendini inandıramazsın. İkisi de doksan beş kilo, ayak numaraları kırk yedi ve elleri kürek gibi. Mohrén’in göğüs ölçüsü 116 santim yani Anita Ekberg’in en olgun hâlinden yirmi santim daha geniş. Onu bir elbisenin içinde, takma göğüsle filan hayal edemiyorum.”
“Kadının üstünde pantolon yok muydu zaten?” diye sordu Kollberg. “Ve ufak tefek değil miydi?”
“Muhtemelen başka birisini göndermişlerdir,” dedi Buldozer Olsson sakinliğini bozmadan. “Her zamanki numaralarından biri.” Çalışma masalarından birine doğru koşup bir kâğıt parçası aldı. “Ne kadar vurgun yapmışlardır?” diye sordu kendi kendine. “Borås’ta 50 bin, Gubbängen’den 40 bin, Märsta’dan 26 bin, şimdiyse 90 bin. İki yüz binden fazla! Yakında hazır olurlar.”
“Hazır mı?” diye sordu Kollberg. “Neye hazır?”
“Büyük vurgunlarına. V’yi büyük harfle yazalım. Bütün bu diğer işler, finansman sağlamak içindi. Şimdi artık en büyük vurgunu yapma zamanı.” Coşkudan kendinden geçmiş hâlde odanın içinde uçuşuyordu resmen. “Ama nerede, beyler? Nerede? Bir düşünelim, bir düşünelim. Kafa patlatmalıyız. Şimdi ben Werner Roos olsam, ne yapardım? Şahına nasıl saldırırdım? Nasıl yapılırdı? Ve ne zaman?”
“Werner Roos da kim?” diye tekrar sorguladı Kollberg.
“Bir kabin şefi,” dedi Gunvald Larsson.
“Ama her şeyden öte, bir suçlu,” diye bağırdı Buldozer Olsson. “Werner Roos kendi çapında bir dâhi. Her şeyi en ince ayrıntısına kadar kurgulayan kişi. O olmasa Malmström ve Mohrén bir hiçti. Arka plandaki beyin o. O olmasa çoğu kişi işsiz kalırdı. Hepsinin içinde baş kokuşmuş, baş sansar o! Bir çeşit profesör…”
“Bu kadar çok bağırmasana,” dedi Gunvald Larsson. “Duruşmada değilsin.”
“Onu yakalayacağız,” dedi Buldozer Olsson, sanki dâhiyane bir fikir akıl etmiş gibi. “Onu hemen şimdi kıskıvrak enseleyeceğiz.”
“Yarın da salarız artık,” dedi Gunvald Larsson.
“Boş ver. Sürpriz olacak. Gafil avlayacağız.”
“Öyle mi diyorsun? Bu sene beşinci olacak bu.”
“Fark etmez,” dedi Buldozer Olsson, kapıya doğru yönelirken. Aslında Buldozer Olsson’un ilk adı Sten’di. Fakat bu, muhtemelen karısı hariç herkesin uzun zaman önce unutmuş olduğu bir şeydi. Karısıysa, tam aksine, adamın neye benzediğini unutmuş gitmişti.
“Anlamadığım bir sürü şey var,” diye sızlandı Kollberg.
“Roos konusunda Buldozer muhtemelen haklıdır,” dedi Gunvald Larsson. “Adam her zaman kendine şahitlik edecek birisini ayarlayan zeki bir şeytan. Şahane şahitler. Ne zaman bir olay olsa, adam ya Singapur’da ya San Francisco’da ya da Tokyo’da.”
“Peki ama Buldozer, bu işin arkasında Malmström ve Mohrén olduğunu nereden biliyor?”
“Bir nevi altıncı his sanırım.”
Gunvald Larsson omuz silkip ekledi: “İyi de buradaki mantık nerede? Malmström ve Mohrén, tanınmış iki gangster, hiçbir zaman itiraf etmeseler de kaç kere hapse girip çıktılar. Ve sonunda, nihayet Kumla’da hapisteler ve hafta sonu şartlı tahliyelerine izin veriliyor!”
“Eh, insanları sonsuza dek bir televizyonun bulunduğu bir göz odaya kilitleyemeyiz ya, değil mi?”
“Hayır,” dedi Gunvald Larsson. “Orası doğru.”
Bir süre sessizce oturdular. İkisi de aynı şeyi yani devletin Kumla Hapishanesi’ni inşa etmesinin ve toplumdaki uyumsuzları tecrit etmek için akla hayale gelebilecek her türlü incelikle tasarlayıp donatmanın nasıl milyonlara mal olduğunu düşünüyordu. Uzaktan yakından cezaevi ve ona bağlı kurumlarıyla deneyimleri olan yabancılar Kumla’nın tüm dünya çapında en insanlık dışı yer olduğunu söylemişlerdi. İnsanları tamamen kişiliksizleştiriyordu. İletişimsizlik, şiltelerden pire ya da yiyeceklerden kurt çıkmasından daha kötüydü.
“Horns Caddesi’ndeki şu cinayete dönersek…” diye başladı Kollberg.
“Cinayet sayılmaz. Büyük ihtimalle kazaydı. Kadın yanlışlıkla ateş etti, hatta belki de tabancanın dolu olduğunun bilincinde bile değildi.”
“Kadın olduğundan eminsin yani?”
“Evet.”
“Peki tüm bu Malmström ve Mohrén muhabbeti ne öyleyse?”
“Eh, bir kadın göndermiş olmaları mümkün…”
“Hiç mi parmak izi yok? Bildiğim kadarıyla kadın eldiven takmıyormuş.”
“Tabii parmak izleri vardı. Kapının kolunda. Fakat bizim almamıza kalmadan bankadaki çalışanlardan biri oraya dokunmuş ve hepsini mahvetmiş. Bu yüzden parmak izi kullanamıyoruz.”
“Balistik?”
“Çok net. Uzmanlar hem kurşunu hem de kovanı buldu. 45 kalibrelik bir silah, tahminlerince bir Otomatik Llama kullanıldığını söylediler.”
“Büyük silah… özellikle bir kadın için.”
“Evet. Buldozer’e göre, bu da Malmström, Mohrén ve Roos çetesini gösteren başka bir büyük delil. Onlar panik yaratmak için hep büyük, ağır silahlar kullanıyorlar. Ama…”
“Ama ne?”
“Malmström ve Mohrén insanları hedef almaz. En azından daha önce hiç yapmadılar. Eğer birisi sorun çıkarırsa, kontrol altına almak için tavana bir kurşun sıkıyorlar.”
“Şu Roos denen adamı alıkoymanın bir manası var mı?”
“Hımmm, bence Buldozer’in mantığı şuna dayanıyor: Roos eğer her zamanki mükemmel tanıklarından birine sahipse, örneğin geçen cuma Yokohama’daysa, o zaman bu işi planladığından kesinkes emin olabiliriz. Öte yandan, eğer Stockholm’deyse, o zaman durum daha şüpheli.”
“Roos kendisi ne diyor? Hiç kızmıyor mu?”
“Asla.