Polis Katili. Пер Валё

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Polis Katili - Пер Валё страница 7

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Polis Katili - Пер Валё Martin Beck

Скачать книгу

Sağ tarafta gördüğün şu ışıklar Trelleborg’a ait. Soldaki deniz feneriyse Smygehuk. Ondan daha ileriye geçemiyorsun.”

      Smygehuk, İsveç’in en güney noktasıydı.

      Işıklardan ve gökyüzüne vuran yansımasından anlaşıldığı kadarıyla Trelleborg, büyük bir şehir olmalıydı. Işıl ışıl bir yolcu feribotu limana doğru ilerliyordu, muhtemelen Doğu Almanya’daki Sassnitz’den gelen tren feribotuydu bu.

      Baltık Denizi, kıyıya huzursuzca vuruyordu. Sular yumuşak bir tıslamayla incecik kumların altına doğru geçiyordu.

      Martin Beck hafifçe salınan yosun tabakasına basıp suya doğru iki adım attı. Çizmenin arkasından sular hoş bir serinlikte hissediliyordu.

      Martin Beck öne eğildi, avuçlarını birleştirip suyla doldurdu. Yüzüne vurdu, soğuk suyu burnuna çekti. Taze ve tuzluydu.

      Hava nemliydi. Yosun, balık ve zift kokuyordu.

      Metrelerce ötede kuruması için asılmış balık ağlarını ve bir balıkçı teknesinin silüetini görebiliyordu.

      Kollberg hep ne derdi?

      Cinayet Masası’nın en iyi yanı; ara sıra da olsa şehir dışına çıkabiliyorsun.

      Martin Beck başını kaldırıp kulak kabarttı. Tek duyabildiği denizdi.

      Bir süre sonra arabaya yürüdü. Nöjd kaputa yaslanmış sigara içiyordu. Martin Beck başıyla işaret verdi.

      Vaka dosyasına sabah bakacaktı.

      Fazla umutlu değildi. Bu işler genelde rutindi. Aynı hikâyeler temcit pilavı gibi ısıtılıp ısıtılıp sunulurdu, genellikle trajik ve depresif olurlardı.

      Denizden esen rüzgâr yumuşak ve serindi.

      Karanlık ufukta bir yük gemisi geçti. Batıya doğru. Martin Beck yeşil sancak fenerini ve geminin bazı ışıklarını seçebiliyordu.

      Yurt dışında olmaya hasretti.

      4

      Martin Beck gözlerini açar açmaz kendine geldi. Oda az mobilyalı ama yine de hoş görünüyordu. Kuzeye bakan iki tane yatak vardı. Yataklar bir metre arayla paralel konmuştu. Bir tanesinde Martin Beck’in valizi açık duruyordu, diğerindeyse kendisi uzanıyordu. Uyuyakalmadan önce yarım sayfa ve resim altı iki yazı okuduğu kitap yerde açık duruyordu. Kitap, “Tarihin Meşhur Yolcu Gemileri” serisinden Dört Pervaneli Turboelektrikli Gemi: Normandie idi.

      Martin Beck saate baktı. Yedi otuz. Dışarıdan bölük pörçük araba ve insan sesleri geliyordu. Binanın bir yerinde birisi sifonu çekmişti. Bir değişiklik vardı. Martin Beck hemen anladı. Pijamalarıyla uyumuştu, sadece seyahatteyse böyle yapardı.

      Kalktı, pencere kenarına yürüyüp dışarı baktı. Hava güzel görünüyordu. Motelin arkasındaki çimenlikte güneş parlıyordu.

      Martin Beck çabucak duşunu alıp giyindi ve alt kata indi. Bir an kahvaltı etmeyi düşündü ama bundan hemen vazgeçti. Sabahları bir şey yemekten hiçbir zaman hoşlanmazdı, özellikle de çocukken annesi evden çıkmadan önce ona zorla kakao içirip ağzına üç sandviç tıkıştırdığı günlerde. Okul yolunda çoğunlukla kusardı.

      Kahvaltı yerine pantolonunun cebinde bir kron bozukluk buldu ve girişte duran slot makinesine attı. Kolu çekti, üç vişne yan yana gelince Martin Beck kazancını cebe indirdi. Sonra binadan ayrıldı, parke taşı döşenmiş meydanı çaprazlama geçti, tekeli geçti, henüz açık değildi, iki köşeyi dönünce kendini polis merkezinde buldu. Gönüllü itfaiyeciler görünüşe göre, hemen bitişikteki binadaydı, çünkü binanın ön kısmına bir itfaiye arabası yanaşmıştı. Martin Beck geçebilmek için döner merdiven mekanizmasının altından sürünmek zorunda kaldı. Yağlı tulum giymiş bir adam, itfaiye arabasını tamir ediyordu.

      “Selam, nasılsın?” dedi neşeyle, tüm İsveç resmiyeti kurallarını hiçe saymıştı.

      Martin Beck şaşkınlık içindeydi. Burası kesinlikle klasik bir kasaba değildi.

      “Merhaba,” dedi.

      Polis merkezinin kapısı kilitliydi ve cama bantla yapıştırılmış kartona birisi kalemle şöyle yazmıştı:

      Mesai Saatleri

      Hafta içi 8.30-12.00

      13.00-14.30

      Ayrıca perşembeleri 18.00-19.00

      Cumartesileri kapalıdır.

      Pazar gününden bahsedilmiyordu. Herhalde pazar günleri suç işlenmiyordu, hatta belki de yasaktı.

      Martin Beck bu tabelaya bakarken düşünceliydi. Stockholm’den gelen biri olarak böyle bir düzeni hayal etmesi imkânsızdı.

      Belki de sonunda kahvaltı etmeliydi.

      “Hergott birazdan gelir,” dedi tulum giymiş adam. “On dakika önce köpekle birlikte çıktı.”

      Martin Beck başıyla onayladı.

      “Sen o meşhur komiser misin?”

      Zor bir soruydu, Martin Beck hemen cevaplamadı. Adam itfaiye arabası üstünde çalışmaya devam etti. “Bozulma ama,” dedi başını bile çevirmeden. “Meşhur bir polis bizim motele yerleşmiş diye duydum. Seni de tanımıyorum.”

      “Evet, sanırım o ben oluyorum,” dedi Martin Beck emin olamayarak.

      “Demek Folke hapse girecek.”

      “Bu kanıya nereden vardın?”

      “Ah, bunu herkes biliyor.”

      “Sahi mi?”

      “Çok kötü. Tütsülenmiş ringası şahaneydi.”

      Adam itfaiye arabasının altına sürünüp gözden kaybolarak konuşmayı sonlandırdı.

      Genel kanı buysa, o zaman demek ki Nöjd hiç abartmamıştı.

      Martin Beck olduğu yerde kaldı, düşünceli düşünceli kafa derisini kaşıdı.

      Bir iki dakika sonra Herrgott Nöjd itfaiye arabasının diğer tarafında belirdi. Ensesinde yine aynı aslan avcısı şapkası sallanıyordu ve üstünde dama desenli bir gömlek, üniforma pantolonu ve açık renk süet ayakkabı vardı. İri bir gri köpek tasmasını çekiştiriyordu. Merdivenin altından eğildiler ve köpek arka ayakları üstünde kalktı, ön patilerini Martin Beck’in göğsüne koyup yüzünü yalamaya başladı.

      “İn aşağı, Timmy!” dedi Nöjd. “Otur! Ne köpek ya!”

      Ağır bir köpekti. Martin Beck iki adım geriledi.

      “Otur, Timmy!” dedi Nöjd.

      Köpek üstünden

Скачать книгу