Gülümseyen Adam. Хеннинг Манкелль
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Gülümseyen Adam - Хеннинг Манкелль страница 10
Wallander içgüdüsel olarak her zamanki yeri olan Björk’ün soluna oturduğunu fark etti. Yan tarafındaki sandalye boştu. İş arkadaşları artık buraya ait olmayan birisine çok yakın olmak istemiyorlarmış gibiydi. Martinson tam karşısına oturmuş, yüksek sesle burnunu çekiyordu. Wallander onun nezle olmadığı bir zamana şahit olup olmadığını hatırlamaya çalıştı. Martinson’un yanında oturan Svedberg çoğu zaman olduğu gibi sandalyesinde öne arkaya sallanarak kalemle kel kafasını kaşıyordu.
Masanın öbür ucunda oturan kot pantolonlu ve mavi gömlekli kadın dışında her şey Wallander’e eskiden olduğu gibi göründü. Onunla hiç tanışmamıştı fakat kim olduğunu, hatta ismini bile biliyordu. Ystad Emniyet Müdürlüğü’nü güçlendirme çalışmalarına başlayalı yaklaşık iki sene olmuştu ve Ann-Britt Höglund ismi ilk defa o zaman gündeme gelmişti. Polis Akademisi’nden mezun olalı ancak üç sene olmuş genç bir kadındı fakat çoktan adından iyi bir şekilde söz ettirmişti. Akademideki emsalleri arasında yapılan değerlendirmede final sınavlarına ve genel başarılarına göre verilen iki ödülden birini almıştı. Aslen Svarte’liydi fakat Stockholm civarında büyümüştü. Ülkedeki bütün emniyet birimleri onu bünyelerine katmak istemiş fakat o doğduğu eyalet olan Skåne’ye dönüp Ystad Emniyet Müdürlüğü’nde çalışmayı tercih etmişti.
Wallander onunla göz göze geldi. Höglund, Wallander’e hafifçe gülümsedi.
Aslında her şey eskisinin aynısı değil, diye düşündü Wallander. Aramıza bir kadının katılmasıyla hiçbir şey eskiden olduğu gibi kalamaz.
Kısa sürede bunlar geçti aklından. Björk ayağa kalktı. Wallander onun gergin olduğunu hissetti. Belki de artık çok geçti. Belki de sözleşmesi onun haberi olmadan çoktan feshedilmişti.
“Pazartesi sabahları genelde zordur,” dedi Björk. “Özellikle de aynı camiadan biri olan Bay Torstensson’un öldürülmesi gibi çetrefilli ve nahoş bir olayla uğraşmak zorunda kaldığımızda. Fakat bugün toplantıya bazı güzel haberlerle başlayabilirim. Kurt, sağlığına kavuştuğunu ve bugünden itibaren tekrar çalışmaya başlayacağını söyledi. Tabii ki ona memnuniyetimi ilk ifade eden ben oldum. Daha önce tanışmasanız da Ann-Britt Höglund ve diğer herkesin aynı sevinci paylaşacağından eminim.”
Martinson, Björk’e kuşkuyla bakıyordu. Svedberg kulaklarına inanamamış gibi ağzı açık Wallander’e bakakaldı. Ann-Britt Höglund, Björk’ün az önce söylediklerini anlamamış gibiydi.
Wallander bir açıklama yapması gerektiğini fark etti. “Bu doğru,” dedi. “Bugün yeniden çalışmaya başlıyorum.”
Svedberg ileri geri sallanmayı bırakarak ellerini masaya pat diye vurdu. “Bu müthiş bir haber, Kurt… Sensiz bir lanet gün daha idare edemezdik.”
Svedberg’in içten gelen bu sözleri bütün odada kahkahalara neden oldu. Hepsi de Wallander’in elini sıkmak için art arda sıraya girdiler. Björk kahve ve pasta söyledi. Wallander duygulandığını gizlemekte zorlandı.
Birkaç dakika içinde her şey bitti. En azından şimdilik, olanlardan memnun olan Wallander için daha fazla duygusal sahneye zaman yoktu. Wallander odasından getirdiği ve Sten Torstensson’un adından başka bir şey yazılı olmayan not defterini açtı.
“Kurt bana cinayet soruşturmasına hemen katılıp katılamayacağını sordu,” dedi Björk. “Tabii ki katılabilir. Bence neler olduğunu özetleyerek iyi bir başlangıç yapabiliriz. Sonra da Kurt’e ayrıntıları öğrenmesi için zaman tanırız.”
Björk, Wallander’in ekip lideri görevini yürüttüğünü tahmin ettiği Martinson’a işaret etti.
“Hâlâ kafam karışık,” dedi Martinson notlarını çevirirken. “Ama basitçe şöyle görünüyor. 27 Ekim Çarşamba sabahı, yani beş gün önce, hukuk bürosunun sekreteri Berta Dunér her zaman olduğu gibi saat sekizden kısa bir süre önce iş yerine gelmiş. Sten Torstensson’u ofisinde ölü olarak bulmuş. Torstensson masa ile kapı arasında yerde yatıyormuş. Vücuduna her biri öldürücü olan üç kurşun isabet etmiş. Ana caddede bulunan, kalın duvarlı eski taş binada kimse yaşamadığı için silah seslerini duyan olmamış. En azından kimse henüz gelip silah seslerini duyduğunu söylemedi. İlk otopsi bulguları gece on bir sularında vurulduğunu gösteriyor. Bu da Bayan Dunér’in, özellikle babası trajik bir şekilde öldükten sonra Sten Torstensson’un geç saatlere kadar çalıştığını söylemesiyle tutarlı görünüyor.”
Martinson bu noktada durdu ve Wallander’e soru sorarcasına baktı.
“Babasının trafik kazasında öldüğünü biliyorum,” dedi Wallander.
Martinson başını salladı ve devam etti. “Az çok bildiklerimiz bunlar. Diğer bir deyişle fazla bir şey bilmiyoruz. Cinayet sebebini bilmiyoruz. Kullanılan silah ya da herhangi bir tanık yok.”
Wallander, Sten’in Skagen’e yaptığı ziyaretten söz etmeli miydi emin olamadı. Sık sık bir polis memuru için büyük günah sayılabilecek şeyler yapmış ve arkadaşlarına söylemesi gereken bazı bilgileri saklı tutmuştu. Her seferinde bir şeyleri gizlemek için haklı nedenleri olduğunu varsaymıştı fakat itiraf etmeliydi ki çoğu zaman gerekçeleri inandırıcı değildi.
Hata yapıyorum, diye düşündü. İkinci polis hayatıma, önceki tecrübelerimden öğrendiklerimi görmezden gelerek başlıyorum. Ne var ki içinden bir ses bu özel vakada böyle davranması gerektiğini söylüyordu. O da sezgilerine göre davrandı. Oysa sezgileri en güvenilir bilgi kaynağı olabileceği gibi en büyük düşmanı da olabilirdi. Her şeye rağmen bu defa doğru olanı yaptığından emindi.
Martinson’un söylediği bir şey kulak kabartmasına neden oldu. Ya da belki de dikkatini çeken şey Martinson’un söylemediği bir şeydi.
Björk’ün masaya elini vurmasıyla düşünceleri bölündü. Bu genelde polis şefinin sinirlendiği ya da sabırsızlandığı anlamına gelirdi.
“Pasta söylemiştim,” dedi Björk. “Ama anlaşılan gelmeyecek. Şimdi ara vermeyi öneriyorum, siz de detaylar hakkında Kurt’e bilgi verirsiniz. Öğleden sonra tekrar toplanacağız. O zaman kahveyle birlikte bir şeyler yiyebiliriz.”
Björk odadan ayrıldığında geride kalanlar ondan boşalan masanın kenarında toplandılar. Wallander bir şeyler söylemesi gerektiğini hissetti. Ekibe birden dâhil olup hiçbir şey olmamış gibi davranmaya hakkı yoktu.
“Yeni bir başlangıç yapmaya çalışacağım,” dedi Wallander. “Zor zamanlar geçirdim. Dürüst olmak gerekirse geri dönebileceğimi zannetmiyordum. Bir adamı öldürmek, nefsi müdafaa olsa bile, beni derinden yaraladı. Ama elimden geleni yapacağım.”
Kimse bir şey söylemedi.
“Seni anlamadığımızı sakın düşünme,” dedi Martinson sonunda. “Polis olmak, bu hayatın korkunç yüzünün sonu olmadığını, en kötü şeylere alışmayı öğretse bile iyi tanıdığın birinin başına bir bela geldiğinde insan derinden etkileniyor. Eğer daha iyi hissettirecekse