Gülümseyen Adam. Хеннинг Манкелль
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Gülümseyen Adam - Хеннинг Манкелль страница 11
Svedberg ayağa kalktı.
“Kimsenin itirazı yoksa Torstensson’un ofisine gideceğim,” dedi. “Baro’dan birkaç kişi Torstensson’un evraklarını inceliyor, polisin de orada olmasını istiyorlar.”
Martinson olayla ilgili tomar tomar belgeyi Wallander’e uzattı.
“Bunlar elimizdekiler,” dedi. “İncelemek için biraz sessiz ve sakin bir yer istersin, sanırım.”
Wallander başını salladı. “Peki, trafik kazası? Gustaf Torstensson.”
Martinson, Wallander’e şaşkınlıkla baktı. “O olay kapandı ve bitti,” dedi. “Yaşlı adam tarlada kaza yaptı.”
“Eğer senin için mahzuru yoksa raporları görmek istiyorum,” dedi Wallander çekinerek.
Martinson omuz silkti. “Raporları Hansson’un odasına bırakırım.”
“Orası artık Hansson’un odası değil,” dedi Wallander. “Eski odama tekrar geçtim.”
Martinson ayağa kalktı. “Uzun zamandır yoktun ve şimdi aniden çıkageldin. Karıştırdığım için kusura bakma.”
Martinson toplantı odasından ayrıldı. İçeride sadece Wallander ve Ann-Britt Höglund kalmıştı.
“Senin hakkında çok şey duydum,” dedi Höglund.
“Ne yazık ki duydukların tamamen doğru…”
“Senden çok şey öğrenebileceğimi düşünüyorum.”
“Bundan şüpheliyim.”
Wallander konuşmayı kısa kesmek için Martinson’un verdiği kâğıtları toplayarak aceleyle ayağa kalktı. Höglund geçmesi için kapıyı açık tuttu.
Wallander odasına gidip kapıyı kapattığında ter içinde kaldığını fark etti. Ceketini ve gömleğini çıkardı, perdelerden biriyle kurulanmaya başladı. O sırada Martinson kapıyı çalmadan açtı. Wallander’i yarı çıplak görünce duraksadı.
“Gustaf Torstensson’un trafik kazasıyla ilgili raporları getirmiştim,” dedi Martinson. “Bu odanın artık Hansson’un odası olmadığını unutmuşum.”
“Belki eski kafalı olabilirim,” dedi Wallander. “Ama lütfen bir dahaki sefere kapıyı çal.”
Martinson dosyayı masaya bıraktı ve aceleyle tüydü. Wallander kurulanmayı bitirip gömleğini giydi, sonra da masaya oturup okumaya başladı.
Raporları okumayı bitirdiğinde saat on buçuk olmuştu.
Her şey yabancı geliyordu. Nereden başlamalıydı? Danimarka yarımadasında kumsalda sisin içinden ortaya çıkan Sten Torstensson’u hatırladı. Benden yardım istemişti, diye düşündü. Babasına ne olduğunu bulmamı istemişti. Trafik kazası gibi görünen olayın gerçekte neden olduğunu araştırmamı. İntihar da değildi. Bana babasının ruh hâlinin nasıl değiştiğini anlattı. Kısa süre sonra kendisi de gece vakti ofisinde vuruldu. Babasının endişeli olduğundan bahsetmişti ama kendisi için hiç de kaygılanıyor gibi görünmüyordu.
Düşüncelere dalan Wallander, daha önce Sten Torstensson’un adını yazdığı not defterini açtı ve Gustaf Torstensson’un ismini ekledi. Sonra bunları ters sırada tekrar yazdı.
Telefonu alıp Martinson’u aradı. Cevap yoktu. Tekrar denedi, yine ulaşamadı. Derken burada yokken numaraların değişmiş olabileceği aklına geldi. Martinson’un odasına doğru koridorda yürüdü. Kapısı açıktı.
“Soruşturma raporlarını okudum,” dedi Martinson’un yıpranmış sandalyesine otururken.
“Senin de gördüğün gibi araştırılacak pek bir şey yok,” dedi Martinson. “Bir ya da birkaç kişi Torstensson’un ofisine girip adamı vurmuş. Görünüşe göre çalınan bir şey yok. Cüzdanı iç cebinde bulundu. Bayan Dunér otuz yıldan fazladır orada çalışıyor ve hiçbir şeyin kaybolmadığından emin görünüyor.”
Wallander başını salladı. Toplantıda, dikkatini çeken, Martinson’un söylediği ya da söylemediği şeyi hâlâ gün ışığına çıkaramamıştı.
“Olay yerine ilk sen gittin, öyle değil mi?” dedi Wallander.
“Aslında ilk olarak Peters ve Norén gitmişlerdi,” dedi Martinson. “Bana haber veren onlardı.”
“İnsanın bu gibi durumlarda ilk izlenimleri olur,” dedi Wallander. “Sen ne düşündün?”
“Hırsızlık amacıyla cinayet,” dedi Martinson hiç tereddüt etmeden.
“Kaç kişi olabilirler?”
“Bir kişi mi yoksa daha fazla mı oldukları konusunda tahminde bulunmak için yeterli delilimiz yok ama teknik incelemeler henüz tamamlanmamış olsa da tek bir silah kullanıldığından eminiz.”
“Sence içeriye giren bir erkek miydi?”
“Bence öyle olmalı,” dedi Martinson. “Fakat bu sadece içgüdüsel bir his, destekleyecek ya da reddedecek kanıtım yok.”
“Torstensson üç kurşunla vuruldu,” dedi Wallander. “Bir tanesi kalbinden, ikincisi karın bölgesinde göbeğinin altından ve diğeri de kafasından. Yani olayın ne yaptığını iyi bilen bir suikastçının işi olduğunu düşünmekte haklı mıyım?”
“Bu benim de aklıma geldi,” dedi Martinson. “Ama bu tamamen tesadüf de olabilir. Rastgele atışlarla gerçekleşen ölümler, yetenekli bir suikastçının yaptığı atışlardan kaynaklanan ölümler kadar sık görülüyor. Bunu bir Amerikan raporunda okumuştum.”
Wallander ayağa kalktı. “Neden birisi bir avukatın ofisine girmek istesin ki?” diye sordu. “Avukatların fazla para kazandığı söylenebilir. Ama ofiste yığın yığın para bulmayı gerçekten kim düşünür ki?”
“Bu soruyu cevaplayabilecek yalnızca bir veya belki iki kişi var,” dedi Martinson.
“Onları yakalayacağız,” dedi Wallander. “Sanırım olay yerine gidip bir göz atsam iyi olacak.”
“Bayan Dunér doğal olarak çok sarsılmış,” dedi Martinson. “Bir ay içinde iş yaşamının bütün temeli çöktü. Önce yaşlı Torstensson öldü. Cenaze işlemlerinin üstesinden gelemeden bu defa Torstensson’un oğlu öldürüldü. Şu anda şok içinde olmalı, bununla birlikte onunla konuşmak şaşırtıcı derecede kolay oldu. Adresi daha önce Svedberg’le yaptığı görüşmenin tutanağında yazılı.”
“Stick Caddesi 26,” diye adresi okudu Wallander. “Burası Continental Oteli’nin hemen yakınında. Bazen oraya arabamı