Huzursuz Adam. Хеннинг Манкелль

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Huzursuz Adam - Хеннинг Манкелль страница 16

Huzursuz Adam - Хеннинг Манкелль Kurt Wallander

Скачать книгу

eve gelmemişti, geç saatlere kadar çalışıyordu. Wallander ‘finansal spekülasyonlar’ diyerek takılmış, bu da gelecekteki damadı ile arasındaki ilk ve tek tartışmaya neden olmuştu. Hans iş arkadaşlarıyla uğraştıkları işin bu kadar basit bir şey olmadığını söyleyip karşı çıkmıştı. Wallander ona ne yaptıklarını sorduğu zaman, aldığı cevaptan edindiği izlenim, döviz ve hisse senetlerindeki spekülatif hareketler, depozit yardımcı mevduatlar ve yüksek riskli yatırım fonları gibi Wallander’in pek gizlemeye gerek duymadan anlamadığını itiraf ettiği konulardı. Linda araya girmiş, babasının bu işleri fazla bilmediğini ve bu yüzden de günümüzün ekonomik işleyişlerini korkutucu bulduğunu söylemişti. Eskiden olsa Wallander kızının bu açıklamasına bozulabilirdi ama Linda’nın ses tonundaki sıcaklığı fark etmişti. Ona hak verdiğini kollarını iki yana kocaman açarak gösterdi.

      Kızıyla partnerinin paylaştıkları eve gelmiş, oturuyordu. Hâlâ bir isim verilmemiş bebekleri Linda’nın ayakları dibinde serili bir örtünün üstündeydi. Wallander Linda’yı bir süre inceledi ve sonra birden kızının bir daha asla kendi kucağına oturmayacağı gerçeğini fark etti. İnsanın kendi çocuğunun bir çocuğu olduğunda bazı şeyler bir daha geri gelmemek üzere geçmişte kalıyordu.

      “Håkan’a ne oldu dersin?” diye sordu Wallander. “Hem bir polis memuru hem de Hans’ın partneri olarak senin görüşün nedir?”

      Linda hemen cevaplandırdı. Böyle bir soru beklediği belliydi.

      “Ciddi bir şeyler olduğuna eminim. Hatta ölmüş olmasından korkuyorum. Håkan pek öyle durup dururken ortadan kaybolacak tiplerden değil. Bir not bırakmadan da asla intihar etmezdi. Tabii intihar falan da asla etmezdi ama bu başka bir konu. Yanlış bir şey yapmış olsa cezasını çekmeden kaçmazdı. Ben onun kendi inisiyatifiyle ortadan kaybolduğuna hiç inanmıyorum.”

      “Açıklasana.”

      “Gerek var mı? Ne demek istediğimi pekâlâ biliyorsun.”

      “Evet ama bir de senin ağzından duymak istiyorum.”

      Wallander kızının yine verdiği cevabı öncesinde düşünmüş olduğunu fark etti. Linda, sadece bir yakını hakkında konuşan biri değil, aynı zamanda olaya karşı kendi bakış açısına sahip cin gibi bir genç polisti.

      “Kurbanın kendi istemi dışında gelişen durumlardan bahsettiğin zaman iki olasılık vardır: Biri kaza. İncelip kırılan buzlu suya düşmek veya bir arabanın altında kalmak gibi. Diğeri de planlanmış bir şiddete maruz kalmasıdır, kaçırılma veya öldürülme gibi. Kaza olasılığı artık pek mümkün görünmüyor. Hastanelerde onunla ilgili bir kayıt yok, o yüzden bu ihtimalin üstünü çizebiliriz. Dolayısıyla geriye sadece diğer olasılık kalıyor.”

      Wallander elini kaldırıp onun sözünü kesti.

      “Hadi bir tahmin yürütelim,” dedi. “Sen de ben de biliyoruz ki böyle şeyler tahmin edilenden çok daha sıkça meydana gelmekte. Hele de yaşını başını almaya başlayan erkekler söz konusu olduğunda.”

      “Yani bir kadınla kaçmış olabileceğini mi söylemeye çalışıyorsun?”

      “Bunun gibi bir şey, evet.”

      Linda kesin bir tavırla başını iki yana salladı.

      “Hans’la bu konuyu konuştuk. Bana geçmişinde utanılacak bir sırrı olmadığını söyledi. Håkan evlilikleri boyunca Louise’e hep sadık olmuş.”

      Wallander kızının sözünü yine kesti.

      “Peki ya Louise? O da sadık mıymış?”

      Linda’nın aklına bunun gelmediğini görebiliyordu Wallander.

      Bir sorgulama sırasında düşünülmesi gereken bütün olasılıkları henüz bilmiyordu.

      “Bunun söz konusu olduğunu sanmıyorum. Öyle bir tip değil.”

      “İyi bir cevap değil. Asla ‘öyle bir tip değil’ diye düşünmemelisin. Bu senin durumu hafife almana neden olabilir.”

      “O zaman şöyle diyeyim: Bir ilişkisi olduğunu sanmıyorum ama tabii emin olamayacağım da aşikâr. Ona sorsana!”

      “Böyle bir şey yapmaya hiç niyetim yok! Şu anki şartlar altında böyle bir şey yapmak büyük kabalık olur.”

      Wallander aklına gelen diğer soruyu sormadan önce tereddüt etti.

      “Hans ile bu olayı son birkaç gündür konuşuyor olsanız gerek. Sürekli bilgisayarına yapışıp kalıyor olamaz. O bu işe ne diyor? Håkan’ın kaybolmasına şaşırdı mı?”

      “Neden şaşırmasın ki?”

      “Bilemiyorum. Ama ben Stockholm’deyken bana sanki Håkan’ın bir sıkıntısı var gibi gelmişti.”

      “Neden söylemedin öyleyse?”

      “Çünkü bu düşünceyi aklımdan savuşturmaya çalıştım. Kuruntudur, dedim kendi kendime.”

      “İçgüdülerin seni genellikle yanıltmaz ama.”

      “Sağ ol. Her geçen gün bu söylediğine olan inancım azalıyor, birçok başka şeye olan inancımın azalması gibi.”

      Linda karşılık vermedi. Wallander kızının yüzünü inceledi. Hamileliği sırasında biraz kilo almış, yanakları dolgunlaşmıştı. Gözlerinden yorgun olduğu anlaşılıyordu. Düşünceleri Mona’ya kaydı. Linda gece uyanıp ağladığı zamanlar kendisinin kalkıp yardım etmemesine nasıl kızardı! Linda acaba neler hissediyor, diye merak etti. İnsan çocuk sahibi olunca sanki insanın bütün duyguları sonuna kadar geriliyor, bir ikisi koptu kopacak hâle geliyordu.

      “İçimden bir ses bana haklı olduğunu söylüyor,” dedi Linda sonunda. “Şimdi düşününce bazı olaylar hatırlıyorum, Håkan’ın endişeli olduğu zamanlar ama çok fark edilir şeyler değildi. Sürekli geriye bakardı.”

      “Mecazi anlamda mı söylüyorsun, gerçek manada mı?”

      “Gerçek anlamda. Arkasına bakardı sürekli. Bunu daha önce düşünmemiştim.”

      “Başka şeyler de hatırlayabiliyor musun?”

      “Kapıların kilitli olmasına çok dikkat ederdi. Ayrıca bazı ışıkların sürekli olarak yanık kalmasını isterdi.”

      “Neden?”

      “Bilmiyorum. Fakat çalışma masasındaki gece lambası her zaman açık olmalıydı, örneğin; bir de kapı önündeki antrenin ışığı.”

      Emekli bir deniz subayı, diye düşündü Wallander, belli başlı deniz fenerlerinin yanık olmasını sağlayarak güzergâh kanallarının aydınlatılmasını istiyor.

      Tam o sırada bebek uyandı. Wallander torunu ağlamayı kesene dek onu kollarında salladı.

      Stockholm’e doğru trende giderken,

Скачать книгу