Huzursuz Adam. Хеннинг Манкелль
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Huzursuz Adam - Хеннинг Манкелль страница 24
“Håkan von Enke’nin Södertälje’de görüldüğüne dair duyumlar aldık,” dedi Ytterberg. “Oraya neden gitmek istediğini Tanrı bilir. Ama bir şey çıkmadı. Öğrendiğimize göre üniformalı bir adammış oysa dostumuzun uzun yürüyüşüne çıktığında üstünde üniforma yoktu.”
“Hep aynı şey, kimsenin onu görmemiş olması çok tuhaf,” dedi Wallander. “Oysa bildiğim kadarıyla Lill-Jansskogen’de birçok insan koşuya ya da köpeğini gezdirmeye çıkıyor.”
“Katılıyorum,” dedi Ytterberg. “Bu bizi de rahatsız ediyor. Ama onu gören hiç kimse yok gibi. Saat dokuzda gelin de konuşalım. Sizi resepsiyonda bekleyeceğim.”
Ytterberg uzun boylu ve güçlü kuvvetli bir yapıdaydı, Wallander’e ünlü, İsveçli bir güreşçiyi hatırlatmıştı. Gözleri Ytterberg’in kulaklarına takıldı; güreşçiler arasında sık görülen karnabahar tipi şekil bozukluğunun onda da olup olmadığını görmek istemişti ama güreşle geçirilen eski günlerin bir izini göremedi. İri yarı vücuduna rağmen Ytterberg’in hareketleri seriydi. Wallander koridorda arkasından onu takip ederken hızından ayakları yere değmiyordu sanki. Nihayet orta yerde kocaman şişme bir yunus duran, dağınık bir ofise geldiler.
“Torunlarımdan biri için,” diye açıkladı Ytterberg. “Anna-Laura Constance’ın cuma günü dokuzuncu yaş günü hediyesi. Sizin de torunlarınız var mı?”
“Benim ilk torunum yeni doğdu. Bir kız.”
“İsim koydular mı?”
“Henüz değil. İsminin kendi kendine belirmesini bekliyorlar.”
Ytterberg anlaşılmaz bir şeyler mırıldandı ve kendini sandalyesine güm diye bıraktı. Pencere kenarında duran kahve makinesini işaret etti ama Wallander başını iki yana salladı.
“Onun çok kötü bir suça kurban gittiğini düşünüyoruz,” dedi Ytterberg. “Çok uzun zamandır kayıp. Bütün bu iş çok tuhaf. Hiç ipucu yok. Ormanda o kadar kişiden onu gören kimse olmamış. Akla gelen en mantıklı olasılık uçup buhar olduğu. Anlaşılır gibi değil.”
“Yani her zamanki düzeninden saptı ve oraya hiç gitmedi, bunu mu demek istiyorsunuz?”
“Ya da ormana giderken başına bir şey geldi. Her ne olduysa durum çok garip ve kimse bir şey görmemiş. Valhallavägen’de kimseyi biri fark etmeden öldüremez veya çaktırmadan bir arabaya sokup kaçıramazsınız.”
“Kendi arzusuyla ortadan kaybolmuş olabilir mi, yani her şeye rağmen?”
“En uygun olasılık bu görünüyor. Ama bunu da destekleyen bir belirti yok.”
Wallander başını salladı.
“Säpo’nun kaybolmasıyla ilgilendiğini söylemiştiniz. Onlar bir şey buldu mu?”
Ytterberg gözlerini devirip Wallander’e baktı ve arkasına yaslandı.
“Säpo’nun bu ülkede hangi işe doğru dürüst bir katkısı oldu ki? Tek söyledikleri, yıllar önce emekli olmuş olsa da yüksek rütbeli bir subayın kayboluşuna ilgi göstermelerinin rutin bir iş olduğu.”
Ytterberg kendisine bir fincan kahve koydu. Wallander yine başını iki yana salladı. “Von Enke yetmiş beşinci doğum günü partisinde biraz endişeli görünüyordu,” dedi.
Wallander Ytterberg’in güvenilir biri olduğuna kanaat getirmişti; ona kış bahçesinde von Enke’nin korkmuş gibi göründüğü kısmı ayrıntılarıyla anlattı.
“Ayrıca sanki,” diye devam etti Wallander, “bana söylemek istediği bir şey varmış gibi geldi. Yine de anlattığı hiçbir şey sıkıntısına açıklık getirmedi, belirgin bir önemi varmış gibi görünmüyordu.”
“Ama korkuyordu?”
“Öyleydi sanırım. Bir denizaltı kaptanının hayalî tehlikelerden öyle kolay kolay tırsacak bir tip olmadığını düşündüğümü hatırlıyorum. Denizin altında geçirilen onca zaman onu bu tip şeylere karşı dayanıklı kılmış olmalıydı.”
“Ne demek istediğinizi anlıyorum,” dedi Ytterberg düşünceli bir şekilde.
O sırada bir kadının koridorda bağırıp çağırdığı duyuldu. Wallander onun öfkeyle “bir öküz tarafından sorguya çekilmeye” itiraz ettiğini anladı. Derken ortalık yine sakinleşti.
“Bir konu beni çok düşündürdü,” dedi Wallander. “Grev Caddesi’ndeki apartmanında çalışma odasını araştırdım ve bana sanki birisi dosyalarını karıştırmış gibi geldi. Emin olmak güç ama nasıl olduğunu bilirsiniz. Bir insanın eşyalarını, özellikle de yıllar içinde biriken evraklarını saklayış tarzında bir düzen fark edersiniz, hayatımızın ıvır zıvırları, eski bir polis şefi arkadaşımın bana bir zamanlar dediği gibi. Ama sonra o düzen bir yerinde birden bozuluyor. Tuhaf bir uyuşmazlık vardı. Her şey yerli yerindeydi ama bir masa çekmecesi gerçekten karman çormandı.”
“Karısı ne dedi?”
“Oraya kimsenin girmediğini.”
“Bu durumda iki olasılık var: Ya karısı kendisi o eşyaları karıştırdı ama bir nedenden ötürü kabul etmek istemiyor. Meraklı görünmek istemiyor olabilir, belki de bunu utanç verici buluyordur, kim bilir? Ya da adam kendisi yaptı.”
Wallander Ytterberg’in söylediklerini iyice düşündü. Sözleri arasında dikkatini bir şey çekmişti, bir anda bağlantı kurmasına neden olan bir şey ama düşünce aklına geldiği hızda uçup gitmiş, fark ettiği anda saptamayı başaramamıştı.
“Gizli servisteki çocuklar ne diyor? Säpo’dakiler yani?” diye sordu Wallander. “Onunla ilgili bir şeyler bulabilmişler mi? Tozlu çekmecelerden birinde unutulmuş, son zamanlarda yeniden gündeme gelen eski bir şeye dair bir ipucu?”
“Aynı soruyu ben de sordum. Çok da belirsiz bir yanıt aldım. Her anlama çekilebilir türden. Hatta adamlarından bana yolladıkları kişinin bile bir şey bilmiyor olması mümkün. Bu olmayacak bir şey değil. Säpo’nun kendilerine sakladıkları epey sırları olduğunu biliyoruz, her ne kadar bildikleri şeyleri saklamada o kadar başarılı olamasalar da.”
“Evet de, von Enke ile ilgili bir şey bulmuşlar mı?”
Ytterberg ani bir hareketle kollarını iki yana açınca kazara kahve kabına çarpmış, bardak devrilip içindeki masaya dökülmüştü. Adam sinirle bardağı alıp çöpe fırlattı, sonra da masasının arkasında, çekmece dolabının üstünde duran bir bezle ıslanan bütün evrakları ve masayı silip temizledi. Wallander kahveyi devirme olayının bir ilk olmadığını tahmin etti.
“Hiçbir şey yoktu,” dedi Ytterberg silmeyi bitirdikten sonra. “Håkan von Enke İsveç ordusunun son derece dürüst ve saygın bir ferdi. Deniz