Huzursuz Adam. Хеннинг Манкелль
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Huzursuz Adam - Хеннинг Манкелль страница 23
Sten Nordlander saatine göz attı.
Wallander kısa bir sessizlikten sonra sordu. “Ondan sonra neler oldu?”
“Noel zamanıydı. Birkaç gün hiçbir şey olmadı ama Yeni Yıl arifesinde Håkan apar topar genelkurmay başkanlığına çağrıldı. Üslerini hiçe sayıp Olof Palme ile buluşma konusunda kendi başına hareket ettiği için sert bir fırça yedi ama kendi başına hareket eden bir deniz subayıyla asla görüşmemesi gerektiği için asıl fırçayı başbakanın yediğini anlayacak kadar zekiydi Håkan.”
“Fakat Håkan araştırmalarına devam etmiş olmalı? Herhâlde pes etmemiştir, fırça yemiş olmasına rağmen?”
“Araştırmaya hiç son vermedi. Yirmi beş yıldır.”
“Siz onun en yakın arkadaşısınız. Aldığı tehditlerden size bahsetmiş olmalı.”
Nordlander başını salladı ama cevap vermedi.
“Ve şimdi de kayboldu.”
“Öldü. Biri onu öldürdü.”
Karşılık birden ve kesin bir ifadeyle gelmişti. Nordlander Håkan’ın ölmüş olduğu sanki belliymiş gibi konuşuyordu.
“Nasıl böyle emin olabiliyorsunuz?”
“Bunda tereddüde düşecek ne var?”
“Kim öldürdü peki? Ve neden?”
“Bilmiyorum; ama belki de çok tehlikeli olmaya başlayan bir şeyler biliyordu.”
“O denizaltılar İsveç sularına gireli neredeyse yirmi beş yıl oluyor. Bunca yıl sonra tehlikeli ne olabilir? Tanrım. Sovyetler Birliği artık yok. Berlin Duvarı yıkıldı. Ya Doğu Almanya? Hepsi geride kalmış bir döneme ait artık. Birdenbire ortaya nasıl korkunç bir şey çıkmış olabilir ki?”
“Bizler her şeyin bittiğini, son perdenin indiğini düşünüyoruz ama belki de sadece birileri kulise geçip kostüm değiştirmiştir. Repetuar belki farklıdır ama hepsi yine aynı sahnede oynanır.”
Sten Nordlander ayağa kalktı.
“Bir başka gün devam ederiz artık. Eşim evde beni bekliyor.”
Arabasıyla Wallander’i oteline bıraktı. Ayrılmadan önce Wallander bir şey daha sormak istediğini fark etti.
“Håkan’a gerçekten çok yakın olan başka biri daha var mıydı?”
“Håkan’a kimse çok yakın değildi. Louise dışında, belki. Yaşlı deniz kurtları genellikle mesafeli insanlardır. İçe dönüktürler. Aslında ben de ona çok yakın değildim. Yakın-gibi olduğumuz söylenebilirdi.”
Wallander Nordlander’in bir sebepten dolayı tereddüt içinde olduğunu görebiliyordu. Söyleyecek miydi, yoksa söylemeyecek miydi?
“Steven Atkins,” dedi Nordlander. “Amerikalı bir denizaltı kaptanı. Ondan bir yaş veya daha küçük. Sanırım seneye yetmiş beş olacak.”
Wallander not defterini çıkarıp ismi yazdı.
“Bir adres var mı?”
“Kaliforniya’da yaşıyor, San Diego’dan fazla uzak değil. Eskiden Groton’da görev yapardı, büyük deniz üssünde.”
Wallander Louise’in neden Steven Atkins’ten bahsetmediğini merak etti ama şimdi bu konuyla Nordlander’i oyalamak istemiyordu; adamın acelesi var gibiydi, motora gaz verip duruyordu.
Wallander pırıl pırıl parlayan arabanın yokuşta gözden kayboluşunu izledi.
Sonra da odasına çıkıp dinlediklerini düşünmeye başladı. Håkan von Enke’den hâlâ bir iz yoktu ve problemi çözmeye bir adım bile yaklaşmış gibi hissetmiyordu kendini.
8
Ertesi gün Linda telefon edip Stockholm’ün nasıl geçtiğini sordu. Wallander sözü fazla dolandırmayarak Håkan’ın artık hayatta olmadığına Louise’in inandığını söyledi.
“Hans buna inanmak istemiyor,” dedi kızı. “Babasının ölmediğine emin.”
“Ama bence içinden, o da durumun Louise’in düşündüğü kadar kötü olduğunu biliyor.”
“Sen ne düşünüyorsun?”
“Pek iyi görünmüyor.”
Wallander kızına Ystad’da kimseyle konuşup konuşmadığını sordu. Linda’nın bazen Kristina Magnusson ile özel görüştüğünü biliyordu.
“İç işlerinden gelen ekip Malmö’ye geri döndü,” dedi. “Bu da herhâlde senin durumunla ilgili yakın bir zamanda karar verecekler anlamına geliyor.”
“Kıçıma tekmeyi yiyebilirim,” dedi Wallander.
Kızı cevap verirken neredeyse kızgın gibiydi.
“Silahı restorana yanında