100 büyük düşünür. Sabri Kaliç
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу 100 büyük düşünür - Sabri Kaliç страница 3
Budizm’de inancın temelini “Buda’ya sığınırım, Dharma’ya sığınırım, Sangha’ya sığınırım” cümlesi oluşturur. Budizm’e girmek isteyen bir kişinin önce bu cümleyi söylemesi gerekir. Bunlardan birini inkâr eden kişi Budist sayılmaz. Budizm’de inancın esası Buda’ya imandır. Buda dininde rahip olabilmek için belirli yeteneklere sahip, on beş yaşını bitirmiş, ana-babasının iznini almış olmak şarttır. Sangha’ya giren rahip ve rahibeler evlenemezler.
Budizm’de tapınaklara “Vihara” denir. Ayda iki defa bir araya gelen rahipler yaptıkları hataları itiraf ederek benliklerini öldürürler. Budizm’deki Karma-Tenasüh (Ruhgöçü) inancı, zihinsel ve bedensel ihtiraslardan kurtulmayı; Nirvana ise doğum, ölüm, varlık, ihtiyarlık ve ızdıraptan kurtulmayı ifade eder.
Buda dininde cemaatle de ibadet yapılır ve herkese açıktır. Kadınların ahlâk ve fazilet sahibi olmaları esastır. Kaçak ilişkiler yasaktır. Putlara tapmayı yasaklayarak onları kırdırmasına rağmen, Buda’nın ölümünden sonra putperest Brahmanlar seri bir şekilde Buda heykelleri yapmaya başlamışlar, Buda’ya karşı aşırı sevgi besleyenler de zamanla bu heykellere taparak onu tanrılaştırmalardır.
Budizm, başlıca iki mezhebe ayrılır: 1- Hinayana, 2- Mahayana.
1- Hinayana (Küçük Araba), kişinin kendisini kurtarmasını hedef aldığı için böyle isimlendirilmiştir. Bu mezhep Seylan ve Güney Asya’da yayılmıştır. Mensupları saf Budizm’e yani Buda’nın asıl telkinlerine kendilerinin muhatap olduklarını iddia ederek Mahayana koluna bağlı olanları sapıklıkla suçlarlar. “Hinayana Budizmi” de denilen bu kol bazı farklarla Burma, Tayland, Laos, Kamboçya ve Seylan’da çoğunluktadır. Hinayana Budizmi de bazı küçük kollara ayrılmıştır. Fakat bu hiçbir zaman Mahayana’daki kadar olmamıştır.
2- Mahayana (Büyük Araba), toplumu bir bütün halinde ele alarak herkesin kurtuluşa ermesini gaye edinmiştir. Onlara göre Budizm herkese cevap vermeli, herkesin ihtiyaçlarını gidermeli, doktrinleri basitleştirilerek, halkın anlayacağı bir seviyeye getirilmelidir. Budizm’in bu kolu başka din ve doktrinlerden yararlanmakta sakınca görmez. Bu mezhebe göre Nirvana’yı gerçekleştiren herkes Buda unvanını alır ve ihtiraslarının esiri olarak dünya zevklerinin arkasında koşmaz. Mahayana mensupları, “Hata yapabilirim” diye faaliyetleri askıya almanın karşısındadır. “Bu yüzden pişmanlık duymaya lüzum yoktur” derler. Mahayana’ya bağlı kişi kendini kurtuluşa hazırlayabilmek için şu hususlara dikkat etmek zorundadır: 1- Cömertlik, 2- Olgunluk anlamında bilgelik, 3- Budizm’in ahlâk kurallarına sadakat, 4- Meditasyon, 5- Karşılaştığı olumsuzluklara sabır göstermek, 6- Hiç usanmadan sürekli bir gayret içinde olmak.
Buda’nın ölümünden sonra, ruhban sınıfı dinin yayılmasında (onun yaptığı gibi) vaaz metodunu kullanmışlardır. Budizm’in en güçlü yayılma dönemi Hint hükümdarlarından Aşoka (MÖ 273-236) zamanına rastlar. Kral Budizm’in yayılmasını sadece tavsiye etmekle kalmamış, bizzat kendisi de Budizm’e girerek bütün Hint yarımadasının bu dine girmesine öncülük etmiştir. Onun zamanında Budizm Hindistan dışında Seylan, Suriye, Mısır, Kuzey Afrika, Bingazi, Makedonya, Kuzeybatı Yunanistan’a kadar yayılmıştır.
5
KONFÜÇYUS
Adı en çok bilinen düşünürlerden biri olan Konfüçyus’un özlü sözleri dünyanın hemen her yerinde peygamber sözleri derecesinde saygı görmekte ve kuşaklar boyunca bir insandan diğerine aktarılmaktadır.
Büyük Çin bilgesi, düşünür, siyasal yönetici ve Çin tarihinde resmi din olarak kabul edilen öğretilerin kuramcısı Konfüçyus MÖ 551 yılında, Lu kentinde (şimdiki Shantung eyaletinde) doğdu. Chou hanedanlığı döneminde (MÖ 1027-256), Hristiyanlığın doğuşundan yaklaşık beş yüz yıl önce yaşadı. Küçük yaşlardayken babası ölünce, annesi tarafından mütevazı koşullarda büyütüldü.
Konfüçyus’un yaşam öyküsüyle kişiliğinin de ona atfedilen öğretilerin ayrıntılarının da doğruluğundan emin olmak tarihsel açıdan olanaklı değildir. Kaynaklarda onun ölümünden sonra geliştirilmiş, kuşkusuz pek çok yönüyle izleyicileri tarafından elden geçirilmiş, zenginleştirilmiş, yeniden düzenlenmiş açıklamalar vardır. Mevcut bilgilerdeki kimi iç tutarsızlığa, kimi vurgu farklılığına karşın, bilgi ile ahlaksal erdem arayışına tutkuyla inanan, tüm yaşamı boyunca dürüstlüğünü koruyan, kendini sadece öğretmeye adayan bir adama ait bütünlüklü çizgileri seçmek olanaklıdır. Benzer şekilde, Konfüçyus’a atfedilen yazılı özdeyişlerin ona ait olup olmadığını saptamak da pek kolay değildir. Konfüçyus’a atfedilen deyişlerle düşüncelerin çoğu “Konuşmalar” diye bilinen bir seçkide toplanmıştır.
Konfüçyus düşüncesi 1583’te Pekin’e yerleşen Cizvit misyonerleri Çin bilgisi ile kültürünü özümseyip bu yeni bilgilerini Avrupa’ya aktarıncaya kadar Batı dünyasında bilinmiyordu. “Kung Fu-tzu” adını Latinceleştiren ve “Konfüçyus” haline getiren de bu Cizvitler olmuştu ve böylece bu büyük bilge Batı dünyasında Konfüçyus adıyla tanındı.
Ahlaksal iyilik kavramının merkezinde “jen”, yani iyilikseverlik ya da insan sevgisi düşüncesi vardır. Çincedeki bu sözcüğün tam karşılığını Türkçede bulmak güçtür. İnsanlar arasında kurulması gereken en iyi ilişki biçimini karşılamak üzere, kimi zaman “iyilikseverlik” kimi zaman da “insancıllık” diye yorumlanır. Doğuştan gelme bir yeteneğin alıştırmalarla güçlendirilmesiyle değil, kişinin kendini eğitme çabasıyla geliştirilen özel bir yetidir “jen”. Konfüçyus “Konuşmalar” kitabında “jen” ya da iyilikseverlik hakkında şöyle der: “Eğer gerçekten dilersek olur.” Konfüçyus’a göre “jen”, “efendi” ya da “üst insan” dediği kimsenin en önemli, biricik sıfatıdır. Bu kişi öğrenmeye öylesine düşkündür ki, içtenlikli öğrenme uğraşı ona “yemek yemeyi unutturur”, “ o yaşlandığının farkına varmaz.”
Konfüçyus’un MÖ 479’da Çiyu-fu’da ölümünden sonra öğrencileri onun öğretisini sessiz sedasız sürdürdü. İki önemli izleyicisi Mensius ile Hsün Tzu Konfüçyusçu düşünceye kendi fikirlerini, kendi vurgularını da katarak, seçkinlerin eğiticisi oldu.
Han hanedanlığı döneminde (MÖ 206- MS 9) Konfüçyusçu düşünce yeniden canlandı. Eski yazılardan parçalar derlenip elden geçirildi ve Hıristiyanlığın ilk yıllarında Budacılığın da Çin’e ulaşmasına karşın, Konfüçyusçu düşünceler yeniden yaygın kabul gördü. Konfüçyus ile izleyicilerine atfedilen özdeyişlerle öğretiler MÖ 6. yüzyıldan 1911’de Ch’ing hanedanlığının kaldırılışına kadar geçen 2500 yıl boyunca Çin’in ahlaksal, toplumsal, siyasal yapısını biçimlendirdi. Çin İmparatorluğu’nun neredeyse tüm kurumları, gelenekleri, amaçları, özlemleri Konfüçyus’un erdemli birey, erdemli toplum anlayışına dayanıyordu. 20. yüzyılın ilk yıllarına kadar Çin’de eğitim, hemen hemen tümüyle, Konfüçyus’un ilkelerine göre biçimlendirilmişti. 1313’ten 1905’e kadar sürdürülen devlet görevliliği sınavları Konfüçyus’un “Dört Kitap” diye bilinen yapıtlarını okumayı gerektirirdi.