Anadolu'nun Sırları. Kerim Kuvetli

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Anadolu'nun Sırları - Kerim Kuvetli страница 6

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Anadolu'nun Sırları - Kerim Kuvetli

Скачать книгу

göre sonsuz ve sıfatlandırılamaz varlıktan doğan her şey ölümüyle birlikte kaynağına yani yine sonsuzluğa dönecektir. Öğretilerini ilk kez kaleme almış filozoftur fakat yazdıklarından sadece çok azı günümüze ulaşabilmiştir. Anaximandros evrenin, kendi deyimiyle arche’ın düzenini açıklayan bir de “Evren Haritası” yapmıştır. Bu harita ile içinde yaşadığımız dünyanın evrendeki yerini ve evrenin planlanmış bir bütün olduğu teorisini ortaya atan ilk kişidir. Bu yönüyle de astronominin babası olarak kabul edilir.

      Milet Okulu’nun üçüncü ve son temsilcisi Anaximandros’un öğrencisi olan Anaximenes’tir. O kendi arche’ına havayı koyar. Ona göre ilk madde havadır. Anaximenes, “Bir hava (soluk) olan ruhumuz -psykhe- bizi nasıl ayakta tutuyorsa, bunun gibi, bütün evreni de (kosmos) soluk ve hava sarıp tutar,” diyor. Böylece, ruh kavramı felsefede ilk defa olarak ortaya çıkmış oluyordu.

      Miletos (Maket) Pergamon Museum – Berlin

      Anaximenes sonraları dört temel öge olarak benimsenecek olan toprak, su, hava ve ateşi felsefede ilk kez tam anlamıyla konu edinen kişidir. Anaximenes’in bize kazandırdığı en önemli fikir; evrendeki değişmenin niceliksel bir yönü olduğudur. Anaximenes’in gözünde değişim ve dönüşüm havanın değişik oranlarda niceliksel olarak değişmesinden ibarettir. Kozmos, havanın değişik biçimlere girmesiyle oluşmuştur.

      Anaximandros’un Evren Haritası

      Anaximenes aynı zamanda mitoslardan oluşan eski Yunan dininin açıklamalarını bir kenara bırakarak tabiat ile ilgilenen felsefecilerin de sonuncusu olacaktır. Aristo’nun tabiatçı fizikçi felsefeciler olarak adlandırdığı bu üçlüden sonra gelen felsefeciler ilgilerini daha çok dini sorulara cevap aramaya yöneltmişlerdir.

      Sinoplu Filozof Diyojen

      Bir fıçı içinde yaşayan Diyojen’in namını duyan Büyük İskender onu ziyaret edip ihsanda bulunmak istemiş. Yaşadığı fıçı içinde güneşlenirken Diyojen’in yanına gelen Büyük İskender “Dile benden ne dilersen,” dediğinde, “Gölge etme başka ihsan istemem,” cevabını almış. İskender bu olay üzerine “İskender olmasaydım Diyojen olmak isterdim,” demiş.

      Gündüz vakti elinde lamba ile Atina sokaklarında dolaşan Diyojen, “Ne arıyorsun?” diye sorduklarında “Adam arıyorum!” cevabını vermiş.

      Bir fıçı içinde yaşayan, tek mal varlığı su içtiği çanak olan Diyojen, bir gün çeşmeden avucuyla su içen bir çocuk görünce çanağından vazgeçerek onu da atmış.

      Filozof Diyojen’e çevresindekiler “İhtiyarladınız. Artık bundan sonra dinlenmeniz gerek,” şeklinde telkinde bulunmuşlar. Diyojen, “Niçin? Eğer koşucu olsaydım, koşunun sonuna doğru yavaşlamam mı gerekirdi yoksa tam tersine, bütün gücümle koşmak zorunda mı kalırdım?” demiş.

      Ona ait olduğu söylenen bu sözler gerçekten söylendi mi, yoksa bunlar yakıştırma mıdır? Bilmiyoruz ama ünlü felsefecinin böyle bir yaşam tarzını benimsediği yani mutluluğa, bütün tutkularından sıyrılarak, her türlü bağdan kurtulmuş içsel özgürlükle kavuşulabileceğini savunan bir hayat yaşadığı kesindir.

      Anadolu’nun Karadeniz kıyısında, kuzeyindeki en uç noktası olan İnce Burun’un bağlı olduğu eski adıyla Sinope (Adını bir Amazon kraliçesinden aldığı rivayet edilir) olarak bilinen Sinop şehrinde, MÖ 412 yılında dünyaya gelen Diogenes (Diyojen), babası banker Hikesios’un kalpazanlık ve para tahribatı suçlamaları sonucu onunla beraber Atina’ya sürgün edilmiştir. Atina’ya geldiğinde Antisthenes ile tanışmış ve onun öğrencisi olmuştur. Kısa bir süre sonrasında burada bütün gelenekleri reddederek dönemin medeniyet anlayışına karşı çıkmış, böylece hiçbir şeye sahip olmadan yaşama yöntemini benimsemiştir. Yunanca “köpek” anlamına gelen kinik öğretisine uygun yaşamasından dolayı kendisine “Kinik Diyojen” lakabı takılmıştır.

      Kinik felsefesinin kurucusu Sokrates’in öğrencisi Antisthenes’tir. Temel ilkesi erdem olan bu felsefe, yaşamın amacının insanın ferdi mutluluğu (Eudaimonia) olduğunu ve buna ancak bilgelik ile ulaşılabileceğini savunur. Bu bilgeliğe ulaşması için ise dünyevi hiçbir maddiyata ve beşeri hiçbir unvana ihtiyaç duymadan, kişinin kendisine yeterli olması gerekir. Bu erdeme sahip olan ve başkalarına bağımlı olmayan birey, iç huzuruna ve iç özgürlüğüne kavuşabilecektir. Böylelikle her türlü yapmacıklığın dışında doğal bir tabiat insanı olacaktır.

      Diyojen Heykeli – Sinop

      Diyojen bir gün ciddi bir konudan söz ederken kimse dinlemek için yanaşmayınca kuş gibi ötmeye başlar. İnsanlar çevresine toplanınca da “Maskaralık oldu mu güzelce gelirsiniz ama ciddi konular söz konusu olduğunda umursamazca ağırdan alırsınız,” diye onları kınamıştır. Müzikçilerin lirin tellerini akort edip kendi ruhlarının eğilimlerini uyumsuz bırakmalarına, matematikçilerin Güneş’e ve Ay’a bakıp ayaklarının altını görmemelerine, hatiplerin doğruları söylemeye özen gösterip hiçbir şekilde doğru davranmamalarına, cimrilerin parayı küçümseyip aslında onu her şeyden çok sevmelerine şaşıyordu. Dürüst insanları parayı aşmışlar diye övüp zenginlere imrenenleri kınıyordu. İnsanların sağlık için tanrılara kurban kesip kurban töreninde sağlığa zararlı yemek yemeleri onu kızdırıyordu. Efendilerini yutar gibi yerken görüp hiç yiyecek çalmayan kölelere hayrandı. İnsanların tencere tava satın alırken kenarlarına vurup sesini dinlemelerine ama insan alırken karşıdan bakmakla yetinmelerine şaşıyordu. Platon ona köpek deyince “Doğru, çünkü beni satanlara geri dönüyorum,” dedi. Bir gün tapınak görevlilerini tapınaktan kupa çalmış bir bekçiyi götürürken görünce “Büyük hırsızlar küçük hırsızı götürüyorlar,” dedi. Zengin cahile de altın postlu koyun diyordu. Dünyada en güzel şeyin ne olduğu sorulduğunda “konuşma özgürlüğü” dedi.7

      Yukarıdaki örneklerde görüldüğü üzere Platon’un “Çılgın Sokrates” (Hocası Sokrates’in delirmiş halini kastederek) dediği Diyojen, insanlardan sözünü esirgemeyen ve onları eleştirmekten kaçınmayan biriydi.

      Nitekim bir gün Atina’dan Aegina’ya (Ege Denizi’nde bir ada) gemiyle giderken korsanlarca tutsak edilip Girit’e götürüldü ve köle pazarında satışa kondu. Çığırtkan “Elinden ne iş gelir?” diye sorunca “İnsanları yönetirim,” dedi. Sonra erguvan işli giysi giymiş bir Korinthosluyu gösterip “Beni ona sat, onun bir efendiye gereksinimi var,” dedi. Bahsettiği kişi Kseniades’di ve onu satın aldı. Korinthos’a götürüp çocuklarına öğretmen yaptı ve evinin tüm yönetimini ona bıraktı.

      Doksan yaşlarında iken Korinthos’ta öldüğü söylenir. Ölümüyle ilgili farklı söylentiler vardır. Kimine göre çiğ ahtapot yedikten sonra rahatsızlanıp ölmüştür kimine göreyse intihar etmiştir. Kuduz bir köpeğin ısırması sonucu öldüğü söylense de bu muhtemelen köpek yakıştırmasını ironik hale getirmek isteyenler tarafından uydurulmuştur.

      Atina Okulu Freski, Vatikan

      Etkileyici

Скачать книгу


<p>7</p>

Diogenes Laertios, Ünlü Filozofların Yaşamları ve Öğretileri, s. 266-267-272-273-280