Anadolu'nun Sırları. Kerim Kuvetli

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Anadolu'nun Sırları - Kerim Kuvetli страница 8

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Anadolu'nun Sırları - Kerim Kuvetli

Скачать книгу

bir hastayı gördüğünde, tedavi sürecinin olumsuz etkilenmesiydi. Fakat bir diğer sebebi de Asklepion’un prestijini korumaktı. Eğer prestijini kaybederse bu aynı zamanda gelen hastaların (özellikle varlıklı hastaların) ve yapılan bağışların kesilmesi demekti.

      Bergama Asklepionu’nda üzerinde aynı tastan süt içen iki yılan kabartması olan bir mermer kaide bulunur. Rivayet odur ki; Hekimler İmparatoru Galen, iyileşemeyeceği görüşüyle Asklepion’a kabul etmediği hastanın ailesine haber gönderir ve gelip almalarını söyler. Adamcağız bir çam ağacının altında beklerken, yanındaki süt kasesine iki yılanın zehirlerini boşalttığını görür ve intihar amacıyla içer. Oğulları geldiğinde onun öldüğünü sanırlar ancak ölmeyip bayılmıştır. Uyandığında iyileşmeye başladığını fark eder. Galen’e iyileşen hastayı yeniden gösterdiklerinde yılan zehrinin aynı zamanda şifa verici bir panzehir olduğunu anlar. Bundan sonra Asklepion’un sembolü Hekim Tanrı Asklepios’un asasına sarılmış iki yılanın asanın tepesindeki kâseden süt içmesi figürü olacaktır. Sonrasında bu sembol tıbbın ve eczacılığın da simgesi olmuştur. Günümüzdeki modern tıp sembolündeki tek fark asanın üzerinde Hermes’in bir çift kanadının bulunmasıdır.

      Galen ve Hipokrat

      Hippokrates’in öğretileri, Asklepionlara olan inanç ve Roma İmparatorluğu’nun hekimlere verdiği önem ve değerin artması Galen’in çalışmalarını şekillendirmişti. Günümüzde dünyanın tüm ülkelerinde tıp okulunu bitirenler mesleklerine “Hippokrat Yemini” ederek başlarlar. Hippokrat’ın başlattığı ve ondan sonra gelen Diokles, Empedokles gibi hekimlerin yaptığı işleri geliştiren ve ilerleten, çığır açıcı keşiflerde bulunan ise Galen’dir. Galen, Roma’da yaşadığı dönemde bir hekimin anatomi bilgisinin olması gerektiğini söylemiş ve bu nedenle anatomik deneyler yapmaya başlamıştır. Önce maymun ve domuzlar üzerinde sonra kadavralarda incelemelerde bulunmuş; beyin, kalp ve diğer organları, damarları, sinir sistemini, kaslar ve kemikleri incelemiş, bu çalışmalarını ve çıkardığı sonuçları yazıya dökmüştür. Bu incelemelerin bir kısmını herkese açık bir alanda yapmıştır. Bu gösterileri yalnızca hekimler ve tıp öğrencileri değil, filozoflar, sporcular ve konuya ilgi duyan herkes tarafından izleniyordu. En önemli iki keşfini bu gösteriler sırasında herkese kanıtlamıştır. Fakat zamanla özellikle rakip meslektaşları ve din adamları tarafından aldığı tepkiler sonucu, bu gösterileri iptal etmiştir.

      Galen Heykeli, Bergama

      Galen’e göre insan bedeni dört sıvıya sahiptir. Bunlar; kan, safra, phlegma (solunum yolundan gelen balgam) ve khole-mukus’tur. Galen aynı ilacın farklı kişilerde denenmesinin aynı sonucu vermediğini görür ve ilaçların kişilere göre farklı miktarlarda verilmesi gerektiğini tespit eder. Hastalığın derecesine göre ilacın ayarlanması gerektiği ayrıca ısı derecelerini ayarlamak, yumuşatmak, seyreltmek gibi işlemlerin uygulanması gerektiğinin keşfini yapmıştır. Vücudun doğuştan gelen bir ısıya sahip olduğunu, bu ısının kalp atışlarıyla sağlandığını ve kan yoluyla damarlardan tüm vücuda yayıldığını ilk tespit eden de odur. Galen bir kadavrada onu oluşturan tüm organlar ve diğer öğeler olmasına karşın bu ısının yok olduğunu, böylece kadavranın soğuduğunu ve “bir gün havadan pneuma’nın çıkarılmasının mümkün olduğunu” söylemiştir. Kastettiği şey oksijendi ve bu XVII. yüzyıla kadar bilinmeyecekti. Ses telleri siniri olan “nervus rekuriens in ferioronun” onun tarafından bulunmuştur. Bu buluşundan dolayı ses teli sinirleri arasındaki örümcek ağı gibi dallara “Galen Halkası” adı verilmiştir.

      Galen ilaç yapımı üzerine detaylı incelemelerde ve araştırmalarda bulunmuş, bu ilaçlara “Panacea” (Deva) adını vermiş ve bedensel ya da ruhsal hastalıkların yol açtığı ağrı, sıkıntı, endişe gibi rahatsızlıkları giderdiğini keşfetmiştir. Galen önemli bir farmakologdur. Başta afyon olmak üzere yaşadığı çevrede yetişen güzelavrat otu (atropas belledonna), ebicehil karpuzu (cologuinte) gibi birçok bitki üzerinde çalışmalar yapmıştır. İlaç olarak sürekli kullandığı bitkileri yaşadığı yerin yakınlarına ekmiş ayrıca bu bahçesine yeni bitkiler de ekleyerek onlar üzerinde araştırmalar yapmıştır. Aloe’yi tıbba o kazandırmıştır. Böylelikle ecza biliminin atası olmuştur. Uyuşturucu bitkileri sınıflandırmış ve bunları fitoterapi uygulamalarında kullanmıştır. “Narkotik” kelimesinin de ilk kez Galen tarafından kullanıldığı öne sürülmektedir.

      Galen döneminde hastalar bugünkü muayenehaneleri andıran “Laterion” adı verilen özel yerlerde muayene edilir. Hekim tarafından önerilen ilaçlar “Apotheca” adı verilen ve eczanelerin başlangıcı olan yerlerde yapılır, ayrıca Galen tarafından önerilmiş olan “Panacea” ve diğer afyon içeren ilaçlar Apotheca’larda hazır bulundurulur; ilaçların Galen’in önerilerine uygun hazırlandığını, denetiminden geçtiğini ve güvenle kullanılabileceğini belirtmek için üzerlerine “Terra Sigillata” denilen simgeler konulurdu. “İlaçlara güven sağlayan marka” anlamına gelen ve kilden yapılmış mühürlerle basılan bu simgeler, önceleri keçi başı resmi olup zamanla Tanrıça Diana’nın başının resmine dönüştürülmüştür. Bu mühürlerin üzerindeki resim kalıplarının biçimi her yıl değiştirilerek ilaçların yıllık denetimden geçmesi sağlanırmış.10

      Bitkilerden şifalı reçetelerin basılması işi ise Bergama Kralı III. Attalos döneminde olmuştur. Mezopotamya’da başlayan bilgi birikimi önce Batı’ya taşınmış ardından IX. yüzyılda Doğu’nun bilginleri tarafından İslam’ın kadercilikten çıkıp, insanın kendi hayatına etki ettiği görüşünü benimsediği bir zamanda incelenmiş ve geliştirilmiştir. Üzerine yeni keşifler eklenen ve böylelikle geliştirilen bu ilim hazinesi, Haçlı Seferleri’yle birlikten yeniden Batı’ya taşınmıştır. Doğu – Batı arasındaki bu ilim ve bilim transferi sonucu insan uygarlığı çağ atlamıştır.

      Felsefe ile de uğraşan Galen’in fikirleri, yaygınlaşmakta olan Hıristiyanlık inancı ile bağdaşıyordu. Bu nedenle Galen’in araştırma ve tezleri kilise tarafından kabul görmüştür. Galen’in yazılı eserlerinden çoğu kaybolmuş sadece az bir kısmı kilisenin himayesine alındığı için korunabilmiştir. Tıp tarihine adını altın harflerle yazdırmış olan Galen, yaptığı önemli buluşlar neticesinde, ölümünden sonra arkasında bugün büyük bir vefa borcu taşıdığımız önemli miraslar bırakmıştır.

      Masalcıların Piri Ezop

      İnsan tarih içinde bir parçası olduğu tabiattan uzaklaştıkça, anlattığı veyahut yazdığı hikâye ya da masallarla tabiatla olan bağını korumak istemiştir. Birçok kavmin sembolü aslan, kurt, geyik, at ya da ayı gibi bir hayvan olmuştur. Veyahut eski Mısır’da olduğu gibi onu tanrısallaştırmıştır. Dilinden anlamadığımız hayvanları masallar vesilesiyle konuşturmuş ve hiciv yoluyla ahlaki dersler verdirmişiz. Bu türde masalcıların piri olan Ezop, Anadolulu olduğu halde Batı mizahına kaynaklık etmiştir.

      Yaşamı üzerine çelişkili bilgiler olmakla beraber hakkındaki bilgileri İskenderiye Kütüphanesi’nin kurucusu, yazar, filozof, siyasetçi ve kütüphaneci Demetrius Phalereus’tan (MÖ 350-280) ve Yunan tarihçi ve biyografi yazarı Mestrius Plutarchus’tan (MS 46-120) ediniriz. Ezop (Aisopos), Anadolu’nun antik bölgelerinden biri olan Frigya’nın Amorium kentinde (bugünkü Afyonkarahisar ilinin Emirdağ ilçesi yakınları) MÖ VI.

Скачать книгу


<p>10</p>

Prof. Dr. Turhan Baytop, Eczacılığın Babası Galenos