Büyük evin küçük hanımefendisi. Джек Лондон
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Büyük evin küçük hanımefendisi - Джек Лондон страница 7
Forrest kollarını açarak, her birini kanca haline getirdiği parmaklarını uzatarak döndü ve üçünü de yakaladı. Savaş kasırgaya dönüştü, ortada mahmuzlu bir adam duruyor ve ondan, uçuşan incecik ipekler, ayaklardan fırlamış terlikler, gece başlıkları ve saç tokaları yayılıyordu. Minderlerin vurunca çıkardığı ses, adamdan çıkan homurtular, kızların attığı çığlıklar, ciyaklamalar ve kıkırdamalar, ayrıca savaştan yayılan bastırılamayan kahkahalar, narin kumaşların yırtılmaları ve sökülmeleri duyuluyordu.
Dick Forrest kendini yerde buldu, kızların kurnazca savurduğu minderlerin rüzgârı nefesini kesmişti. Aldığı darbelerden başı dönüyordu ve bir elinde, yırtılmış bir kilim parçası ve genelde dağılmış açık mavi ipek kuşak ve pembe güller vardı.
Bir kapının eşiğinde, mücadeleden yüzü kızarmış, yavru geyik gibi tetikte olan Rita duruyordu ve kaçmaya hazırdı. Diğer kapı eşiğinde, aynı şekilde yanakları kıpkırmızı olan Ernestine, Gracchi’lerin Annesi gibi hükmeden bir tavırla beklerken, kimonosundan arda kalanlar kabaca vücudunu sarmıştı ve beline bastırdığı koluyla tutmaya çalışıyordu. Lute ise piyanonun arkasında köşeye sıkışmışken kaçmaya çalıştı ama elleri ve dizlerinin üstünde durarak parke zemine avuçlarıyla sert bir şekilde vuran, başını vahşi bir şekilde savururken boğa gibi kükreyen Forrest’tan korkup geri çekildi.
Ernestine durduğu güvenli yerden, “O yüzükoyun yerlere yatmış sefil erkek bozuntusunun, o adamın Berkeley’nin Stanford’a karşı zaferinde liderlik ettiği konusundaki o eski tarih öncesi efsaneye hâlâ inanıyorlar,” açıklamasında bulundu.
Gösterdiği çaba yüzünden göğüsleri inip kalkıyordu ve Forrest keyifle titreşen vişne rengi ipeğin hareketini fark ettikten sonra, aynı şekilde nefes alan diğer iki kıza döndü.
Piyano, minyatür bir kuyruklu piyanoydu. Kahvaltı odasına uyum sağlayacak şekilde, canlı beyaz ve altın rengi mükemmel bir enstrümandı. Duvardan uzanıyordu, bu nedenle Lute’un, piyanonun iki tarafından da kaçma olanağı vardı. Forrest ayağa kalktı ve piyanonun üstünden kızın karşısına dikildi. Üstüne atlama tehditleri savururken Lute dehşet içinde haykırdı:
“Ama Dick, mahmuzların! Mahmuzların!”
“Onları çıkaracak kadar zaman ver bana,” diye önerdi Forrest.
Mahmuzlarını çözmek için eğilince, Lute hızla kaçmaya çalıştı ama yine piyanonun arkasına sığınmak zorunda kaldı.
Forrest, “Pekâlâ,” diye homurdandı. “Her şey senin başının altından çıkıyor. Piyano çizilirse, Paula’ya söylerim.”
Nefes nefese, “Tanıklarım var,” diyen Lute neşe dolu mavi gözleriyle eşiklerde duran genç kızları işaret etti.
“Çok güzel, canım.” Forrest geri çekildi ve avuçlarını piyanonun üstüne koydu. “Yanına geliyorum.”
Sözlerle hareket aynı anda gerçekleşti. Forrest, ellerinin yan tarafına yerleştirdiği bedenini sıçratarak karşıya atlarken, mahmuzlar parlak beyaz yüzeyden tam otuz santim yukarıdaydı. Lute da aynı anda eğildi, el ve dizlerinin üzerinde emekleyerek piyanonun altına girdi. Şanssızlığı, piyanonun altına girerken başını vurmasıydı. Kendini toparlayamadan Forrest piyanonun etrafından dolanıp onu piyanonun altında sıkıştırdı.
“Dışarı çık!” diye emretti. “Dışarı çık ve ilacını al!”
Lute, “Ateşkes!” diye yalvardı. “Ateşkes, Sayın Şövalyem, sevginin ve sıkıntıdaki tüm genç kızların hatırına.”
“Ben şövalye falan değilim,” diye açıkladı en derin bas sesiyle. “Ben zalim, pis, alçak ve tamamıyla ahlaksız bir canavarım. Bataklıklarda doğdum. Babam canavardı, annem daha da beterdi. Ölmüş, önceden hüküm verilmiş ve lanetlenmiş bebeklerin feryatlarıyla sakinleşip uyurdum. Sadece Mills Kız Okulu’nda eğitim gören bakirelerin kanlarıyla beslenirdim. En sevdiğim et lokantası her zaman ahşap döşeme, bir somun Mills kulu bakiresi ve düz piyano kapağı olmuştur. Babam, canavar olmanın yanı sıra, Kaliforniyalı bir at hırsızıydı. Ben ayıplanmayı babamdan daha çok hak ediyorum. Ben daha dişliyim. Annem de canavar olmanın yanı sıra, Nevadalı bir seyyar kitap satıcısıydı. Bütün ayıpları anlatılsın. Hatta insanları kadın dergilerine aboneliğe teşvik ediyordu. Ben annemden daha korkunç biriyim. Sokak sokak dolaşarak jiletli tıraş makineleri sattım.”
Lute kaçış olanaklarını incelerken duygulu bir ifadeyle, “Yabani ruhunu hiçbir şey sakinleştirip cazip hale getiremez mi?” diye yalvardı.
“Yalnızca bir şey, seni sefil dişi. Dünyada, dünyanın üstünde ve yıkıcı sularının altında yalnızca bir şey…”
Tanıdığı bir yağmalama ciyaklaması Forrest’ın dikkatini dağıttı.
“Bakınız, Ernest Dawson, yetmiş dokuzuncu sayfa, Mills Okulu’nda cezalı genç kadınlara yulaf lapasıyla birlikte verilen ince bir kitabın ince bir mısrası,” diye devam etti Forrest. “Bu kadar kaba bir şekilde sözüm kesilmeden önce belirttiğim gibi, bu vahşi canavarı avutacak ve mumyaya çevirecek tek şey ‘Bakire Duası’. Kulaklarınızı tamamen kesip çiğnemeden önce beni iyi dinleyin! Beni dinle, piyanonun altındaki aptal, çirkin, bodur, kısa bacaklı ve sevimsiz dişi! ‘Bakire Duası’nı okuyabilir misin?”
Kapı aralıklarındaki gençler zevkten çığlık attıkları için doğru dürüst cevap veremedi ve piyanonun altından Lute, kapıdan giren genç Wainwright’a seslendi:
“İmdat, Sayın Şövalye! İmdat!”
“Bakireyi bırakın!” diye meydan okudu Bert.
“Sen kimsin?” diye sordu Forrest sert bir sesle.
“Kral George, pislik herif! Yani, ııhh, Aziz George demek istiyorum.”
“O zaman ben senin ejderhanım,” diye açıkladı Forrest gereken alçakgönüllülükle. “Bu yaşlı, onurlu ve sahip olduğum tek boynu bağışlayın.”
“Kesin başını!” diye teşvik etti gençler.
“Bir dakika durun, bakireler, size yalvarıyorum,” diye yalvardı Bert. “Ben önemsiz biriyim. Buna rağmen korkmuyorum. Ejderhaya meydan okuyacağım. Onun ümüğünü sıkacağım; o benim yenilmezliğim ve genel cesaretim karşısında yavaş yavaş boğularak ölürken, siz zarif küçük hanımlar dağlara kaçın ki, vadiler üzerinize yıkılmasın. Yolo, Petaluma ve Batı Sacramento dev dalgalar ve birçok büyük balık altında yok olmak üzere.”
“Kafasını uçurun!” diye bağırdı genç kızlar. “Onu kendi kanında boğun ve ızgarada pişirin!”
Forrest, “Kabul etmiyorum,” diye homurdandı. “Ben perişanım. Eğer bir gün büyüdüklerinde, yabancılarla evlenmezlerse oy kullanacak olan genç Hıristiyan kadınların 1914 yılında sahip olduğu sınırsız merhamete güveniyorum. Kafamı kesilmiş kabul edin, Aziz George. Ben tükendim.