Büyük evin küçük hanımefendisi. Джек Лондон
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Büyük evin küçük hanımefendisi - Джек Лондон страница 8
Tuğla duvarlı ve çatıları İspanyol kiremitleriyle yapılmış, yeşillikler ve erken açan çiçeklerle kaplı iki avludan geçti. Yaşadığı eğlenceden dolayı hâlâ nefes nefese bir halde evde kendi yaşadığı kanada ulaştı ve sekreterini onu beklerken buldu.
“Günaydın, Bay Blake,” diye selamladı onu. “Geciktiğim için özür dilerim.” Bileğindeki saate baktı. “Ancak, sadece dört dakika gecikmişim. Daha erken ayrılamadım.”
4. Bölüm
Forrest dokuzdan ona kadar kendini sekreterine teslim ederek, eğitimli dernek üyeleri ve her türlü üreme ve tarım kuruluşunu içeren, küçük iş adamlarından yardım almadan gerçekleştirebilmek için gece yarısına kadar onları oturmaya zorlayabilecek bir mektup hazırlattı.
Zira Dick Forrest, kendisinin kurduğu ve içten içe çok gurur duyduğu bir sistemin merkeziydi. Önemli mektupları ve belgeleri düzensiz el yazısıyla imzalıyordu. Diğer tüm mektuplar, o bir saat içinde çok sayıda mektuba verilecek cevapları ve diğer birçok mektubun cevabına ilişkin formülleri not alan Bay Blake tarafından kaşeyle mühürleniyordu. Bay Blake’in kişisel görüşü, patronundan daha uzun çalışma saatleri olduğu yönündeydi ama aynı şekilde, yine kişisel olarak, patronunun başkalarına yapacak iş bulma konusunda harika olduğunu düşünüyordu.
Saat tam onu vurduğunda, Forrest’ın gösteri müdürü Pittman ofise girerken Blake, bir dosya mektup, bir tomar belge ve gramofon silindirleriyle kendi ofisine çekildi.
Saat ondan on bire kadar bir dizi müdür ve ustabaşı gelip gitti. Hepsi de özlü konuşma ve zamandan tasarruf konusunda çok disiplinliydi. Dick Forrest’ın onlara öğrettiği şekilde, onunla geçirilen dakikalar, düşünme dakikaları değildi. Rapor vermeden veya öneride bulunmadan önce hazırlanmış olmaları gerekiyordu. Sekreter yardımcısı Bonbright her zaman onda gelir, Blake’in yerine geçerdi ve Forrest’ın hemen yanı başında durup, uçan kalemiyle hızla gelişen soru cevap değişimini, açıklamaları, önerileri ve planları not alırdı. Bu steno3 notlar, deşifre edilip iki kopya halinde daktiloyla yazıldıktan sonra müdürlerin ve ustabaşlarının kâbusu, hatta bazı durumlarda can düşmanı haline gelirdi. Çünkü bir kere, Forrest’ın olağanüstü bir hafızası vardı; ikincisi bunun değerini, yine Bonbright’ın notlarına atıfta bulunarak kanıtlama eğilimindeydi.
Bir müdür beş on dakikalık bir görüşmenin sonunda çoğu zaman terlemiş, eli ayağı kesilmiş ve bitkin bir halde çıkıyordu. Ama tam bir saat boyunca, Forrest gerilimli bir ortamda tüm gelenlerle görüşüyor, onları ve çeşitli bölümlerinin bütün detaylarını ustalıkla idare ediyordu. Makine ustası Thompson’a, hızla geçen dört dakikalık bir süre içinde, Büyük Ev’deki buzdolabının dinamosundaki arızanın nerede olduğunu anlattı; Thompson’a arızanın yerini gösterdi. Bonbright’a, kütüphaneden Thompson tarafından alınacak bir kitabın sayfasını ve bölümünü kaynak gösteren bir mektup dikte ettirdi. Thompson’a mandıra müdürü Parkman’ın süt sağma makinelerinin yeni elektrik kablolama sisteminden memnun olmadığını ve kesimhanedeki soğutma tesisinin alışılagelmiş yükte duraksadığını söyledi.
Her adam uzmandı ama yine de Forrest uzmanlık alanlarının kanıtlanmış üstadıydı. Baş rençper Paulson’ın özel olarak Dawson’a yakındığı gibi: “Burada on iki yıldır çalışıyorum ve ellerinin bir kere bile pulluğa değdiğini görmedim. Ama yine de lanet olası, her şeyi biliyor görünüyor. O bir dâhi, gerçekten. Biliyor musun, onun, Yamyam denen korkunç hayvanın ani ölümüyle o kadar meşgulken, bir çalışmayı yırtıp attığını gördüm. Ertesi sabah laf arasında, yarım akıllı birine toprağın ne kadar derinlikte sürüldüğünü ve sürme işleminin kimin tarafından yapıldığını anlattığını duydum. “Poppy Meadow’un sürüşünü yukarıya, Los Coatos’taki Little Meadow’a taşıyın,” dedi. Bunu nasıl yapacağımı bilemedim ve çapraz kirizmayla alt toprağı çıkarma işlemini es geçmek zorunda kaldım ve onu atlatabileceğimi düşündüm. Her şey bittikten sonra, Forrest o tarafa doğru geldi –ben bakıyordum ve o bakmıyormuş gibi görünüyordu– neyse ertesi sabah ofise çağrıldım. Hayır, atlatamamıştım. O zamandan beri hiçbir konuda onu atlatmaya çalışmadım.”
Saat tam on birde, koyunlardan sorumlu müdür Wardman, on birde yapılması planlanan bir randevuya gitmek üzere çıktı; Idaholu alıcı Thayer’la birlikte Shropshire koçlarına bakmak üzere arabayla gitmek otuz dakika sürüyordu. Yine on birde, Bonbright da, notlarını düzenlemek amacıyla Wardman’la birlikte çıktığından, Forrest ofiste yalnız kalmıştı. Tamamlanmayan işlerin bulunduğu tel raftan –beşli gruplar halinde dizilmiş çok sayıdaki raftan biri– Iowa Eyaleti tarafından domuz kolerası hakkında yayınlanan broşürü alıp incelemeye başladı.
1.78 boyunda olan ve kaslı vücudu 81,6 kilo gelen Dick Forrest, kırk yaşında bir erkeğe göre hiç de silik biri değildi. Gözleri griydi ve kaşları koyu renkti. Sıradan bir alından başlayan saçları açık kumralla kestane arasıydı. Alnının altında çıkık kemikli yanaklarla, bunların altında, böyle bir oluşumun ister istemez parçası olan hafif çukurlar göze çarpıyordu. Çene kemikleri büyük değildi ama güçlüydü; burun delikleri büyük olsa da, burnu fazla düz hatta göze çarpmayacak kadar düzgündü ve dikkat çekiyordu; çenesi kareydi ama sert veya çukur değildi; ağzı ise kışkırtıldığı zaman sertleşen dudaklarını gizlemeyecek düzeyde tatlı ve kız ağzı gibiydi. Cildi düzgündü ve yanıktı ama kaşlarıyla saçlarının ortasında alnının rengi soluktu ve Baden Powell şapkasının kenarının, kendisiyle güneş arasına girdiğini gösteriyordu.
Ağzının ve gözlerinin kenarlarında kahkaha gizliydi. Ayrıca ağzının kenarında kahkahadan oluşmuş gibi görünen çizgiler vardı. Ancak yüzündeki her çizgi karmaşık şeylerin kesinlik işareti taşıdığı anlamına geliyordu ve aynı düzeyde güçlüydü. Dick Forrest emindi; eli masanın üstündeki herhangi bir eşyaya uzandığı zaman, tökezlemeden veya bir santim bile kaymadan doğrudan o eşyayı alacağından emindi. Beyni, domuz kolerası metninin önemli kısımlarına atladığı zaman hiçbir şey kaçırmadığından emindi; dönen sandalyesindeki dengeli bedeninden, dengeli ensesinden emindi; yüreğinde ve mantığında, hayattan, işinden, sahip olduğu her şeyden ve kendinden emindi.
Emin olması için bir nedeni vardı. Bedeninden, beyninden ve mesleğinden emin olması gerektiği uzun zaman önce kanıtlanmıştı. Zengin bir adamın oğlu olmasına rağmen, babasının parasını çarçur etmemişti. Şehirde doğmuş ve büyümüş olmasına rağmen araziye geri dönmüş ve o kadar büyük bir başarı elde etmişti ki, hayvan yetiştiricileri ne zaman buluşup konuşsa, onların dilindeydi. Hiçbir ipoteği olmaksızın, 1011 kilometrekarelik bir arazinin, değeri bin dolarla on sent arasında, yüz dolarla on sent arasında değişen ve ücra noktaları beş para etmeyen bir arazinin sahibiydi. Bu kadar büyük bir arazide yapılan iyileştirmeler –lağım tuğlalı otlaklardan kurutulan bataklıklara, güzel yollardan gelişmiş su kullanım haklarına, çiftlik binalarından bizzat Büyük Ev’e– kırsal
3
Semboller ve kısaltmaların bulunduğu Steno alfabesi kastediliyor. Stenografi, daha çabuk not alabilmeyi ve kayıt tutabilmeyi mümkün kılan bir sistemdir. (e.n.)