Çin masalları. Frederick Herman Martens
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Çin masalları - Frederick Herman Martens страница 2
Çoban ile Dokumacı Kız
Genç Çoban yoksul bir ailenin oğluydu. On iki yaşındayken ineğini gütmek üzere bir çiftçinin hizmetine girdi. Birkaç yıl sonra inek büyüyüp şişmanladı ve ineğin tüyleri sarı altın gibi parlamaya başladı. Bu inek tanrılara ait olmalıydı.
Bir gün ineği dağda otlatırken inek dile gelip bir insan sesiyle genç Çoban’a şunları söyledi: “Bugün Yedinci Gün. Yeşim Taşı İmparatoru’nun dokuz kızı tam bugün Gökteki Deniz’de yıkanırlar. Yedinci kız anlatılamayacak kadar güzel ve bilgedir. Gök Tanrısı ve Tanrıçası için bulutlardan ipek eğirir, yeryüzündeki kızların yaptığı dokumaların öncülüğü kendisindedir. Bu sebeple ona Dokumacı Kız denir. Dokumacı Kız yıkanırken gidip onun kıyafetlerini alırsan onun kocası olup ölümsüzlüğe ulaşabilirsin.”
“Ama o gökte,” dedi Çoban, “Oraya nasıl gidebilirim ki?”
“Ben götüreceğim,” diye cevapladı sarı inek.
Bunun üzerine Çoban ineğin üzerine bindi. Bir anda ineğin toynaklarından bulutlar akmaya başladı ve inek göğe yükseldi. Rüzgâr sesi gibi bir uğuldama vardı Çoban’ın kulaklarında. Şimşek hızında uçuyorlardı. Aniden durdu inek.
“Geldik işte,” dedi.
Genç Çoban etrafının krisopraz taşından ormanla ve yeşim taşından ağaçlarla çevrili olduğunu gördü. Çimler donuk akikten, çiçekler ise mercandandı. Tüm bu ihtişamın orta yerinde iki bin dönümlük bir alanı kaplayan, dört köşeli muhteşem bir deniz bulunuyordu. Denizin yeşil dalgaları yükselip alçalıyor, altın pullu balıklar suyun içinde bir oraya bir buraya yüzüyor, sayısız sihirli kuş tepesinde uçuşup şakıyordu. Çoban uzaktan bile sudaki dokuz kızı görebiliyordu. Hepsi de kıyafetlerini kıyıya bırakmıştı.
“Kırmızı kıyafetleri çabucak al, ormana saklan ve ne kadar kibarca isterse istesin asla kıyafetleri kıza geri verme. Ta ki senin karın olmaya söz verene dek…” dedi inek.
Sonrasında Çoban alelacele ineğin üstünden indi ve kırmızı kıyafetleri alıp uzaklaştı. Aynı anda dokuz kız durumu fark ederek dehşete düşmüşlerdi.
“Ey delikanlı, sen nereden geliyorsun da kıyafetlerimizi almaya cüret ediyorsun?” diye bağırdılar. “Hemen onları buraya getir!”
Ne var ki genç Çoban kendisine söylenenlere kulak asmayıp yeşim taşı ağaçlardan birinin arkasına sığındı. Ardından kızlardan sekizi kıyıya çıkıp kıyafetlerini giydi.
“Kaderinde göklerin sahibi olmak olan yedinci kız kardeşimiz sana geldi. Onu seninle yalnız bırakacağız,” dedi kız kardeşler.
Dokumacı Kız hâlâ suyun içinde eğilmiş haldeydi.
Çoban ise kızın önünde durup güldü.
“Eğer karım olmaya söz verirsen sana kıyafetlerini veririm,” dedi.
Ancak bu, Dokumacı Kız’ın hoşuna gitmedi.
“Ben Tanrıların Hükümdarı’nın kızlarından biriyim ve onun emri olmadan evlenmem mümkün değil. Kıyafetlerimi bana hemen geri vermezsen babam seni cezalandıracaktır!” dedi kız.
Bunun üzerine sarı inek şunları söyledi: “Birlikte olmak kaderinizce belirlendi ve ben de evliliğinizi tertip etmekten onur duyarım. Tanrıların Hükümdarı olan babanız da buna itiraz etmeyecektir. Bundan eminim.”
“Akıl almaz bir hayvansın! Nasıl bizim evliliğimizi tertip edebilirsin ki sen?” diye cevapladı Dokumacı Kız.
“Tam şurada, kıyıdaki yaşlı söğüt ağacını görüyor musunuz? Sadece bir deneyin ve soru sorun ona. Eğer söğüt ağacı konuşursa Gökyüzü sizin evlenmenizi istiyor demektir.”
Dokumacı Kız söğüt ağacına bir soru sordu.
Söğüt bir insan sesiyle cevap verdi:
“Bugün Yedinci Gün olur, Çoban’ın Dokumacı’ya teklifi karşılık bulur!”
Dokumacı Kız cevaptan memnun kaldı. Genç Çoban kıyafetleri yere bırakıp ilerledi. Kız da giyindi ve onu takip etti. Ve böylece karı ve koca oldular.
Fakat yedi gün sonra Dokumacı, Çoban’ı terk etti.
“Tanrıların Hükümdarı dokumamla ilgilenmemi emretti. Çok gecikirsem korkarım ki cezalandırılacağım. Şimdilik ayrılmamız gerekse bile, her şeye rağmen yeniden buluşacağız,” dedi kız.
Bu sözleri söyleyip gerçekten de çekip gitti. Çoban peşinden koştu. Tam kıza yaklaşmıştı ki Dokumacı Kız saçındaki uzun iğnelerden birini çekip gökyüzünde boydan boya bir çizgi çizdi. Çizgi, Gümüş Nehir’e dönüştü. Bu nedenle şimdi bile Nehir’in iki ayrı kıyısında durmuş birbirlerini beklemektedirler.
O zamanlardan beri bu iki âşık yılda bir kez, Yedinci Gün’ün arifesinde buluşurlar. O vakit geldiğinde insanların dünyasındaki tüm kargalar uçarak gelir ve Dokumacı Kız geçebilsin diye Gümüş Nehir’in üzerinde bedenleriyle bir köprü oluşturur. Hiç şüphe yok ki o gün sabahtan akşama değin ağaçlarda tek bir karga bile görememenizin sebebi budur. Yedinci Gün’ün akşamı ise genellikle inceden bir yağmur yağar. Bunun üstüne kadınlar ve nineler birbirlerine şunu söyler: “Bunlar Çoban’la Dokumacı Kız’ın vedalaşırken döktüğü gözyaşlarıdır!” Bu yüzden Yedinci Gün bir yağmur festivali olarak da bilinmektedir.
Gümüş Nehir’in batısında üç yıldızdan oluşan Dokumacı Kız takımyıldızı bulunur. Tam karşısında da bir üçgen şekli oluşturan üç yıldız daha vardır. Rivayete göre bu üçgen yıldızlar Dokumacı Kız, Gümüş Nehir’i geçmek istemeyin ce Çoban’ın öfkelenip ineğinin boyunduruğunu kıza doğru fırlattığı gün, kızın ayakları önüne düşen boyunduruktur. Gümüş Nehir’in doğusu ise altı yıldızdan oluşundan Çoban takımyıldızıdır. Bu takımyıldızın bir yanını, ortada nispeten genişleyip iki uçta sivrileşen sayısız küçük yıldızdan meydana gelen bir takımyıldızı oluşturur. Söylentilere göre bu takımyıldız da Dokumacı Kız’ın karşılık olarak Çoban’a fırlattığı ancak isabet ettiremeyip Çoban’ın yan tarafına düşen kirmenidir.
“Çoban ile Dokumacı Kız” sözlü bir kaynaktan yeniden aktarılmıştır. Çoban, Kartal’da (takımyıldızı) bulunan bir takımyıldızıyken Dokumacı Kız ise Çalgı takımyıldızındadır. Onları ayıran Gümüş Nehir de Samanyolu’dur. Yedinci ayın Yedinci Gün’ü, yeniden buluşmalarının kutlandığı festival günüdür. Gök Tanrısı’nın dokuz gökte yaşayan dokuz kızı vardır. Kızlardan en büyüğü Li Jing’le (bkz. “Naja” masalı) evlenmiştir. İkincisi, Erlang Şin’in (bkz. III. Bölüm) annesidir. Üçüncü kız Jüpiter gezegeninin (bkz. “Şafak Gökyüzü”) annesidir. Dördüncüsü zenginlik ve saygınlık kazanmasına yardım ettiği Dong Yong isimli