Ejderha kitabı. Эдит Несбит
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Ejderha kitabı - Эдит Несбит страница 6
Tom şehirden çıkıp ağaçsız tepeleri geçerken çiğ düşmüş, parlak sabah ışığında yuvalarının ağzında yavrularıyla oynayıp eğlenen tavşanları izlemek ne güzel diye düşünüyordu. Elbette tavşanlara fazla yaklaşmadı çünkü bu büyüklükte bir tavşan oyun oynarken nereye gittiğine dikkat etmeyip ayağıyla Tom’u ezebilirdi. Sonra da bu kaza yüzünden çok üzülürdü. Ayrıca Tom iyi kalpli bir çocuktu, bir tavşanı bile üzmek istemezdi. Ülkemizde kulağakaçanlar, üzerlerine basacağınızı düşündüklerinde hemen yoldan çekilir çünkü onlar da iyi kalplidir. Onlara zarar verdiğiniz için üzülmenizi istemezler.
Tom tavşanlara bakıp sabahın daha da kızıl ve altın renklere bürünmesini izleyerek yürüyordu. Meksika finosu havlamaya devam ediyordu, ta ki kilise çanları çalmaya ve elma fabrikasının bacası yeniden sallanmaya başlayana dek.
Fakat Tom sütuna varınca köpeğin neden havladığını öğrenmek için tepeye tırmanması gerekmediğini anladı.
Çünkü sütunun dibinde kocaman ve mor renkli bir ejderha yatıyordu. Kanatları, üzerine defalarca yağmur yağmış eski püskü mor şemsiyeleri andırıyordu. Başı, tıpkı mor renkli bir şapkalı mantarın tepesi gibi büyük ve keldi. Yine mor olan kuyruğu, bir fayton kırbacı gibi upuzun, incecik ve sımsıkıydı.
Ejderha şemsiyemsi, mor kanatlarının birini yalamaktaydı. Arada sırada inleyip başını kayalık sütuna doğru geri atıyordu. Sanki güçten düşmüş gibiydi. Tom ne olduğunu hemen anlamıştı. Gece bir mor ejderhalar sürüsü adayı geçmiş ve bu zavallıcık kanadını sütuna çarpıp kırmış olmalıydı.
Rotundia’da herkes herkese nazik davranır. Tom da daha önce bir ejderhayla konuşmamış olmasına rağmen ondan korkmuyordu. Ejderhaların uçarak denizin karşısına geçmelerini sık sık izlerdi ama bizzat bir ejderhayla tanışmak hiç ummadığı bir şeydi.
Tom şöyle dedi: “Sanırım kendini iyi hissetmiyorsun.”
Ejderha kocaman mor başını salladı. Konuşamıyordu ama diğer tüm hayvanlar gibi, istediğinde kendisine söylenenleri gayet iyi anlıyordu.
“Bir şey ister misin?” diye sordu Tom kibarca.
Ejderha mor gözlerini soru sorarcasına bir gülümsemeyle açtı.
“Bir veya iki çörek getireyim,” dedi Tom tatlı bir dille. “Hemen şuracıkta bir çörek ağacı var.”
Ejderha kocaman mor ağzını açıp mor dudaklarını yaladı. Tom koşup çörek ağacını salladı, bir kucak dolusu taze üzümlü çörekle geldi. Gelirken sütunun yakınındaki çalılıklarda yetişen Bath çöreklerinden de birkaç tane koparıverdi.
Tabii ki adanın yanlış tarafa dönmesinin sonuçlarından biri de çörekler, pastalar ve kurabiyeler gibi yapmak zorunda olduğumuz her şeyin ağaçlarda ve çalılarda yetişiyor olmasıydı. Buna karşılık, bizim aşçılarımızın puding ve turta yapması gibi Rotundia’da da insanlar karnabahar, kabak, havuç, elma ve soğanları kendileri yapmak zorundaydı.
Tom tüm çörekleri ejderhaya uzatarak dedi ki: “Al bakalım, biraz yemeye çalış. Çok geçmeden daha iyi hissedeceksin kendini.”
Ejderha çörekleri mideye indirip epey kaba bir şekilde başını salladı. Ardından yine kanadını yalamaya koyuldu. Bunun üzerine Tom onu bırakıp haberleri vermek üzere şehre geri döndü. Herkes adada kanlı canlı, gerçek bir ejderhanın olması nedeniyle çok heyecanlıydı. Daha önce hiç böyle bir şey olmamıştı. Bu nedenle ödül töreni yerine ejderhaya bakmaya gittiler. Okul Başmüdürü de onlarla gitti. Müdür, Tom’un ödülünü yani arka kapağına kraliyet arması işlenmiş deri ciltli Rotundia Tarihi’ni cebine koymuştu. Aksilik bu ya, kitap cebinden düşüverdi. Ejderha da kitabı yedi. Yani Tom ödülünü alamayacaktı fakat ejderha yediği kitabı hiç beğenmemişti.
“Belki böylesi daha iyidir,” dedi Tom. “Ödülü alsaydım, benim de hiç hoşuma gitmeyebilirdi.”
O gün çarşamba olduğu için Prenses’in arkadaşları gelmişti. Ne yapmak istedikleri sorulunca tüm küçük dükler, markizler ve kontlar, “Haydi, ejderhayı görmeye gidelim,” dedi. Ama küçük düşesler, kontesler ve markizler, korktuklarını söylemişti.
Bunun üzerine Prenses Mary Ann asil bir şekilde konuştu: “Aptallık etmeyin. Yalnızca peri masalları ile İngiltere tarihi gibi şeylerde insanlar kötüdür ve birbirlerine zarar vermek isterler. Oysa Rotundia’da herkes iyi kalplidir, kimsenin yaramazlık etmediği sürece bir şeyden korkmasına gerek yoktur. Hem bunun bizim faydamıza olduğunu biliyoruz. Haydi ejderhayı görmeye gidelim. Ona akide şekeri götürsek iyi olur.”
Böylece gittiler. Soylu unvanlara sahip çocuklar sırayla ejderhaya akide şekeri verdi. Hayvan halinden memnun gözüküyordu, gururu okşanmıştı. Mor kuyruğunu kavrayabildiği kadar salladı durdu, zira gerçekten çok ama çok uzun bir kuyruğu vardı. Fakat ona akide şekeri verme sırası Prenses’e gelince ejderha ağzını kocaman açıp gülümsedi ve uzun kuyruğunu en ucuna kadar salladı. Sanki “Ah, ne iyi kalpli, güzel bir prensescik!” demek istiyordu. Ama o kötü mor kalbinin derinliklerinde “Ah, seni nazik, tombul, şirin prensescik. Şu aptal akide şekerleri yerine seni mideye indirmek isterim,” diyordu. Tabii ki bu sözleri işiten kimse yoktu. Prenses’in amcası hariç. O bir büyücüydü, kapı dinlemeye alışkındı. Zanaatının bir parçasıydı bu.
Şimdi, hatırlayacaksınız ki Rotundia’da yalnızca bir kötü kalpli insan olduğundan bahsetmiştim. Baştan ayağa kötü bu kişinin Prenses’in amcası James olduğunu sizden daha fazla saklayamam. Masal kitaplarınızdan bildiğiniz üzere büyücüler her zaman kötüdür. Ormandaki Çocuklar masalı veya Norfolk Trajedisi’nde gördüğünüz gibi bazı amcalar da kötüdür. İngiliz tarihine bakınca gördüğünüz üzere geçmişte en az bir kötü James yaşamıştır. Bir kişi büyücüyse, bir amcaysa ve adı da James ise ondan iyi bir şey bekleyemezsiniz. Bu kişi “Üç Kez Baştan Ayağa Kötü”dür ve iyi biri olamayacak demektir.
James Amca uzun süredir Prenses’ten kurtulup krallığı ele geçirmek istiyordu. Hayatta hoşuna giden pek az şey vardı. İlgisini çeken tek şey güzel bir krallıktı. Ne var ki o güne dek yoluna hep engeller çıkmıştı. Çünkü Rotundia’da herkes öyle iyiydi ki kötücül büyüler masum adalılara karşı hiçbir şey yapamıyor, bütün çabaları buz üstüne yazı yazmak gibi sonuçsuz kalıyordu. Gelgelelim James Amca bir şansının olabileceğini düşünüyordu çünkü artık adada birbirine destek olabilecek iki kötü kalpli kişinin olduğunu biliyordu. Tek kelime etmedi ama ejderhayla anlamlı bir şekilde bakıştılar. Sonra herkes çay için evlerine gitti. Kimse o anlamlı bakışmayı görmemişti. Tom hariç.
Tom eve gidip her şeyi evcil hayvanı file anlattı. Bu akıllı küçük hayvan onu dikkatle dinledikten sonra Tom’un dizinden masaya tırmandı. Masada, Prenses’in Tom’a Noel hediyesi olarak verdiği süs takvimi vardı. Fil minicik hortumuyla takvimdeki bir tarihi gösterdi. Bu tarih 15 Ağustos yani Prenses’in doğum günüydü. Endişeli gözlerle sahibine