Gizemli Kütüphane. Oliver Tearle
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Gizemli Kütüphane - Oliver Tearle страница 11
Greenblatt’a göre, Lucretius’un şiirinin yeniden keşfedilmesi, Hıristiyan sofuluğunun bir kenara atılıp yaşadığımız dünya ve sunduğu dünyevi zevklere odaklanılan “yeni bir döneme geçilmesini” sağlamıştır. (Lucretius, kendini haz arayışına adayan Epikür’ün müritlerindendi.) Robert Douglas-Fairhust, Greenblatt’ın kitabını inceleyerek Rönesans’a tek bir kitabın değil, modern kitabın icadının gerçek anlamda ivme kazandırdığını öne sürmüştür. On beşinci yüzyılın ortalarında Johannes Gutenberg’in hareketli parçalarla yazı baskısını icat etmesiyle kitap basımını mümkün kılan teknolojik yenilik, fikirlerin daha kolay ve özgürce tüm Avrupa’da, zamanla da tüm Batı dünyasında dolaşmasına olanak sağlamıştır. Birdenbire, İncil’in kopyalanması için manastırın yazıhanesinde bir düzine rahibin köleler gibi ağır ağır çalışmasına gerek kalmamıştı. Bir atölyedeki matbaa makinesi yüzlerce kopyayı çok daha az maliyetle basabilmekteydi.
Başka birçok şeyin yanında, Tanrı’nın sözlerini yakından ve dikkatle inceleme şansı olmayan insanlar (rahiplerin ayinlerde okudukları Latince İncil haricinde) artık İncil’i rahatlıkla okuyabilmekteydi. Diğer faktörlerle birlikte bu, Katolik Kilisesi’nin Avrupa’nın büyük bölümünde Katolikliğin tek Hıristiyan mezhebi olduğu iddiasını kaybetmesine yol açan Reform hareketlerinin başlamasında önemli bir yere sahiptir. Aslında Katolik Kilisesi bir süredir Hıristiyanlıkta tekel değildi: İngiltere’de Roma Katolikliğinin birçok yönünü inkâr eden, daha sade ibadet şekillerine dönüşü savunan John Wycliffe müritleri on dördüncü yüzyıldan beri aktifti. (Wycliffe neredeyse Chaucer’ın çağdaşıdır ve İncil’in büyük bir bölümünün çevirisini yapmıştır; bu da on dördüncü yüzyıl İngiltere’sindeki yazarların yaratıcılık patlamasını bir kez daha kanıtlamaktadır.)
Ancak Lollardlar (kelimenin kökeni, Lollardların İncil’den bölümler mırıldanması nedeniyle Felemenkçedeki “homurtucu” kelimesine dayanmaktadır) grup olarak oldukça küçük kaldılar. Katolik Kilisesi’nin parasını kurtarma çabası, on altıncı yüzyılda 1517 yılının Cadılar Bayramı’nda Alman rahip Martin Luther’in Wittenberg’teki kilisenin kapısında doksan beş maddelik dini reform tezini okumasıyla başlayan Protestanlıkla gerçek anlamda ivme kazanmıştır. Yirmi yıl içinde VIII. Henry’nin kendini İngiltere Kilisesi’nin başı olarak ilan etmesiyle İngiltere de reform hareketlerine katılmıştır. Henry’nin amacı tabii ki büyük ölçüde politikti: İlk eşi Aragon’lu Catherine’den boşanmak istiyordu ancak Papa boşanma iznini vermiyordu. Luther ve VIII. Henry’nin Avrupa’da başlattığı çalkantı ve değişim, insanların yaşama biçimlerini ve bu bölümde göreceğimiz gibi yazdığı kitapları derinden etkilemiştir.
Teorik olarak dünyadaki en pahalı kitap 153 milyon euro değerinde ve sadece 13 sayfa uzunluğundadır. “Teorik olarak” diyorum çünkü şimdiye dek hiç kimse kitabın bu fiyata değeceğini düşünerek satın almaya çalışmadı. The Task (Görev) adlı kitap kendi kendini gelmiş geçmiş en büyük filozof ilan eden Tomas Alexander Hartmann tarafından yazılmıştır. Şaheserin yalnızca bir kopyası mevcuttur. Yani dünyanın en büyük sorularının cevaplarını öğrenmek için oldukça varlıklı olmanız gerekiyor. Tarih boyunca bir kitaba ödenen en yüksek meblağ, Bill Gates’in daha çok Leonardo da Vinci’nin defterleri olarak bilinen Codex Leicester’i satın almak için ödediği 31 milyon dolardır. Pek az kimse Rönesans için Leonardo kadar iyi bir örnek olabilir. Ancak bu bölüm daha çok Leonardo’nun defterlerinin bütünüyle günlük çalışmalarına (bedensel işlevlerinden kedilere olan merakına) odaklanmaktadır. Bunları öğrenmek için 31 milyon dolar vermenize gerek yok, ancak bunlar da kendi içlerinde çok değerli eserlerdir.
Gargantua
Yazarların Shakespeare, Dickens, Orwell tarzı gibi kendi sıfatlarına sahip olmaları için belli bir tarzda yazmaları gerekir. Yazdığınız kitap belirli bir tarzın veya temanın tipik örneğiyse veya yeni bir tür yaratıyorsa bu da işinizi kolaylaştırır. Örneğin Fransız yazar François Rabelais’nin yazılarını niteleyen Rabelais tarzını ele alalım. Oxford İngilizce Sözlük bu tarzı “Ortaçağ öğrenimi ve edebiyatının parodilerinin geçtiği, müstehcenlik ve amiyaneliği insani değerler olarak yücelten kaba mizah anlayışına sahip bir tarz,” diye tanımlamıştır. Bu dönemde başka kimse Rabelais kadar müstehcen ve amiyane kitaplar yazmadı.
Gargantua ve Pantagruel’in yazarı Rabelais iki popüler sıfata kaynaklık etmiştir. Edebi karakterlerinden biri olan Gargantua, İngilizcede devasa anlamına gelen gargantuan kelimesine ilham olmuştur. Aslında gargantua kelimesi Rabelais’den öncesine dayanmaktadır. (Gargantua kelimesi ilk kez isimsiz bir yazar tarafından Rabelais henüz daha çocukken yayımlanan Great Chronicles of Gargantua [Gargantua’nın Muazzam Günlükleri] kitabında kullanılmıştır.) Pantagruel karakteri de sarhoşlara musallat olan küçük şeytan Penthagruel’den gelmektedir. Ancak Rabelais zaten var olan bu karakterleri alarak altına ölümsüz imzasını atmıştır.
Ayrıca Rabelais İngilizceye daha az bilinen bir kelime olan panurgic’i de katmıştır. Kökeni Pantagruel’in ekürisi Panurge adlı karaktere dayanan bu kelime her şeyi yapmaya hazır anlamına gelmektedir.
Tamamı genellikle Gargantua ve Pantagruel olarak bilinen kitap aslında upuzun dört ciltten oluşmaktadır: Pantagruel (1532), Gargantua (1534) ve pek de özgün adlara sahip olmayan Üçüncü Kitap (1546) ile Dördüncü Kitap (1549. 1552 yılında ise genişletilmiştir). Bu dört ciltlik kitap (beşinci bir kitap da mevcuttur ama yazarının Rabelais olup olmadığı tartışma konusudur) Rabelais’nin edebi başarısını simgelemektedir.
Müstehcenlik (çoğunlukla penis ve gaz çıkarma şakaları) Rabelais tarzının mizahi dokusunun büyük bir parçasıdır. Kitapta dönemin iç çamaşırlarından uzun uzadıya bahsedilmiştir. Ayrıca Gargantua tuvaletini yaptığında bir milyon Parislinin üçte birinden fazlasının Gargantua’nın idrarında boğulduğunu görüyoruz. Pantagruel ise devasa bir gazla anüsünden 53.000 cüce çıkarıp kendine düşen görevini tamamlamaktadır. Ayrıca Gargantua (etimolojik olarak “alkollü içki” ve gırtlak kelimeleriyle bağlantılıdır) ve Pantagruel (“susuzluğunu bastıramayan”) kelimelerinin de ima ettiği gibi neredeyse her sayfada şarap içilmektedir.
Voltaire, Rabelais’nin içip içip yazan bir sarhoş olduğunu söyleyerek kendisini küçümsemiştir; Balzac ise Rabelais’nin “gelmiş geçmiş en harika zihne sahip olduğunu” söylemiştir. Peki hangisi haklı? Yoksa ikisi de mi haklı? Rabelais çeşitli kişilerce harika bir nüktedan, rasyonalist, kinayeli bir yazar ve hatta dini yazar olarak görülmüştür. Ancak Voltaire’in yaygınlaştırdığı bir elinde kadeh bir elinde tüy kalem tutan şarap sarhoşu Fransız imajı, belki de Rabelais’nin eserinin altında yatan ciddiyeti unutturacak derecede akıllarda kaldı. Rabelais’nin halktan biri olduğu ve çok popüler bir yazar olduğu şüphesiz doğrudur. Ama gaz çıkarma şakalarının ve cinsel içerikli nüktelerin altında ciddi bir amaç yatmaktaydı: ikiyüzlülüğü ortaya çıkarmak. Gündüzleri hekimlik ve rahiplik yapıyordu; ilkinden detaylı anatomik bilgi edindi (bu da yazılarındaki fiziksel mizahı besledi), ikincisindense ahlaki sorumluluk ve adaletin önemiyle birlikte