İskoç masalları. Elizabeth W. Grierson

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу İskoç masalları - Elizabeth W. Grierson страница 4

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
İskoç masalları - Elizabeth W. Grierson

Скачать книгу

da o gece, tüm soylular çadırlarına döndükten sonra, nöbetçi bir asker ay ışığında kar beyazı renginde bir erkek bir de dişi geyik görmüş. Geyikler kampın yanından geçen yolda yavaşça ilerliyormuş.

      Asker, hayvanlarda tuhaf bir şey olduğunu sezmiş ve subayını çağırarak gelip bakmasını istemiş. Subay da diğer subayları çağırmış ve çok zaman geçmeden bu sessiz yaratıkları takip eden bir kalabalık oluşmuş. Hayvanlar, ölümlüler tarafından duyulmayan bir müzikle birlikte hareket ediyormuş gibi ağır bir şekilde ilerliyormuş.

      “Bu işte bir acayiplik var,” demiş bir asker en sonunda. “Haydi, Ercildounelu Thomas’ı çağıralım. Belki o bize bunun bir alamet olup olmadığını söyleyebilir.”

      “Tamam. Ercildounelu Thomas’ı çağırın,” diye haykırmış hepsi bir ağızdan. Böylece Şair’i uyandırmak üzere eski kuleye derhal genç bir uşak gönderilmiş.

      Uşağın söylediklerini duyunca Kâhin ciddileşip dalmış gitmiş.

      “Bu bir çağrı,” demiş hafifçe. “Periler Diyarı Kraliçesi’nden bir çağrı. Uzun bir süredir bunu bekliyordum, sonunda oldu.”

      Thomas dışarı çıktığında onu bekleyen küçük kalabalığın yanına gitmektense onları geçip kar beyazı geyiklerin yanına gitmiş. Yanlarına vardığında geyikler onu selamlıyormuş gibi bir anlığına durmuş. Daha sonra üçü birden küçük Leader Nehri kıyısında yavaşça ilerlemiş ve nehrin köpüren sularında gözden kaybolmuş. Çünkü nehir tamamen kanla kaplıymış.

      Her ne kadar özenli bir arama yapılsa da Ercildounelu Thomas’a dair herhangi bir ipucu bulunamamış. Yerli halk günümüzde bile, erkek ve dişi geyiklerin Periler Kraliçesi’nden gelen bir mesaj olduğuna ve Thomas’ın Periler Diyarı’na döndüğüne inanır.

      Altın Ağaç ile Gümüş Ağaç

      Çok eski zamanlarda Altın Ağaç isminde bir prenses yaşarmış. Bu prenses dünyanın en güzel çocuklarından biriymiş.

      Annesini kaybetmiş olsa da hayatından çok memnunmuş, çünkü babası onu çok sever ve küçük kızı mutlu olduğu sürece hiçbir şeyi sorun etmezmiş. Fakat babasının çok geçmeden yeniden evlenmesiyle birlikte prensesin zorlu günleri başlamış.

      İsmi Gümüş Ağaç olan bu kadın çok güzel olsa da bir o kadar kıskançmış. Günün birinde kendisinden daha güzel biriyle karşılaşma korkusundan dolayı acınacak hale gelmiş.

      Üvey kızının çok güzel olduğunu fark edince kızdan aniden soğumuş. Gözleri sürekli kızın üzerinde, insanların da onu daha güzel bulup bulmadıklarını merak ediyormuş. İnsanların öyle düşüneceğinden içten içe çok korktuğundan dolayı zavallı kıza gerçekten de çok kaba davranıyormuş.

      Nihayet bir gün Prenses Altın Ağaç büyüdüğünde, iki kadın derin bir vadinin ortasında etrafı ağaçlarla çevrili bir kuyuya doğru yürüyüşe çıkmış.

      Bu kuyunun suyu öyle temizmiş ki kim bakarsa suyun yüzeyinde kendisini görürmüş. Kendini beğenmiş Kraliçe de suda kendini görebildiği için buraya gelip suyun derinliklerine bakmaya bayılırmış.

      Ama o gün baktığında bir de ne görsün; su yüzeyine yakın bir yerde sessizce bir o yana bir bu yana yüzen bir alabalık.

      “Alabalık, alabalık cevap ver bana, dünyanın en güzel kadını ben miyim?” demiş Kraliçe.

      “Hayır, kesinlikle değilsiniz,” diye hızla cevap vermiş sinek yakalamak için suda zıplayan alabalık.

      “Madem öyle o zaman en güzel kadın kim?” diye sormuş hayal kırıklığına uğrayan Kraliçe. Çünkü bundan daha farklı bir cevap bekliyormuş.

      “Hiç şüphesiz ki üvey kızınız Prenses Altın Ağaç,” demiş küçük balık. Demiş demesine fakat kıskanç kraliçenin kızgın bakışlarından tırsıp kuyunun derinliklerine dalmış.

      Balığın kaçmasında şaşırılacak bir şey yokmuş aslında. Çünkü biraz ileride çiçek toplamakla meşgul olan genç üvey kızına kızgın bakışlar atan kraliçenin ifadesi pek de hoş sayılmazmış.

      Prenses’in kendisinden daha güzel olduğunun söylenmesi düşüncesi Kraliçe’nin canını o kadar sıkmış ki büsbütün kendini kaybetmiş. Eve vardığında aşırı bir hırsla odasına çıkıp kendini yatağa atmış ve kendini çok hasta hissettiğini söylemiş.

      Prenses Altın Ağaç sorunun ne olduğunu ve elinden bir şey gelip gelmeyeceğini sorsa da bu, işe yaramamış. Kraliçe, zavallı kızın kendisine dokunmasına bile izin vermeyip sanki kız uğursuzun tekiymiş gibi onu bir kenara itmiş. Prenses de en sonunda üzgün bir şekilde odadan çıkıp onu yalnız bırakmak zorunda kalmış.

      Çok geçmeden Kral avdan dönmüş ve doğrudan Kraliçe’yi çağırtmış. Kendisine, Kraliçe’nin ani bir hastalığa yakalandığı, yatağında uzandığı ve kimsenin hatta apar topar çağrılan saray doktorunun bile sorunun ne olduğunu çözemediği söylenmiş.

      Kral, karısını çok sevdiğinden, büyük bir endişeyle karısının yanına gidip onun nasıl olduğunu, onu rahatlatmak için yapabileceği bir şey olup olmadığını sormuş.

      “Evet, benim için yapabileceğin bir şey var,” diye cevap vermiş Kraliçe sertçe. “Ama çok iyi biliyorum ki beni iyileştirecek tek şey bu olsa bile yapmazsın.”

      “Hayır,” demiş Kral. “Bundan daha iyisini duymayı hak ediyorum. Biliyorsun ki dilediğin her şeyi yaparım, krallığımın yarısını istesen onu bile veririm.”

      “Madem öyle kızının kalbini bana ver,” diye haykırmış Kraliçe. “Eğer kalbini yemezsem yakında öleceğim.”

      Kraliçe o kadar vahşice konuşuyor ve o kadar garip bakıyormuş ki zavallı Kral, kadının aklını oynattığını düşünmüş ve ne yapacağını bilemeden şaşırıp kalmış. Bunun üzerine odadan çıkıp koridorda bir o yana bir bu yana endişeli bir şekilde dolaşmaya başlamış. En sonunda tam da o sabah büyük bir kralın oğlunun denizaşırı bir ülkeden geldiğini ve kızıyla evlenmek için izin istediğini hatırlamış.

      “Bunun üstesinden gelmem için bir yol olabilir,” demiş Kral kendi kendine. “Bu evlilik beni çok memnun eder. Öyleyse onları derhal evlendireceğim. Böylece kızım ülke dışında güvendeyken dağa bir adam gönderip bir keçi öldürmesini isterim. Sonra da keçinin kalbini hazırlatıp karıma yollarım. Belki de kalbi görmesi bu delirmiş halini düzeltebilir.”

      Böylece Kral, yabancı prensi huzuruna çağırmış ve ona, Kraliçe’nin nasıl da ani bir hastalığa yakalandığını, hastalığın beynine zarar verdiğini, hastalıkla birlikte Prenses’i sevmemeye başladığını anlatmış. Genç kızın da izniyle birlikte bu evliliğin derhal gerçekleştirilmesinin iyi olabileceğini ve böylece Kraliçe’nin de yalnız kalıp bu tuhaf illetten

Скачать книгу