İskoç masalları. Elizabeth W. Grierson

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу İskoç masalları - Elizabeth W. Grierson страница 8

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
İskoç masalları - Elizabeth W. Grierson

Скачать книгу

bozup yüzünü buruşturmuş ve sanki çok dertliymiş de için için ağlıyormuş gibi davranmaya başlamış.

      Peri kadının haline dikkat bile etmemiş. Ama yanına yaklaşıp sert ve acımasız bir sesle, “Kittlerumpit’in hanımı, neden burada olduğumu biliyorsun zaten. Çocuğu bana ver,” demiş.

      Kadın, bunun üzerine daha da büyük bir endişeye kapılmış gibi davranmış. Kötü kalpli kadının önünde dizlerinin üstüne çöküp merhamet dilemiş.

      “Lütfen hanımefendi,” diye haykırmış. “Çocuğumu bana bağışlayın, onun yerine domuzu alabilirsiniz.”

      “Benim geldiğim yerde domuz etine ihtiyacımız yok,” diye cevap vermiş Peri soğuk bir tavırla. “O yüzden çocuğu ver de gideyim. Daha fazla harcayacak vaktim yok.”

      “Ah sevgili hanımım lütfen,” diye yalvarmış kadın. “Eğer domuzu almayacaksanız, zavallı oğlumu bağışlayın ve beni alın.”

      Peri bir adım geri çekilmiş sanki şaşırmış gibi. “Delirdin mi sen kadın?” diye bağırmış kibirle. “Deli misin de böyle bir şey teklif ediyorsun? Şu dünyada kim senin gibi basit görünümlü, gözleri kıpkırmızı, pasaklı bir kadını alıp yanında götürür?”

      Kittlerumpit’in hanımı güzel olmadığının farkındaymış elbette ama bu daha önce hiç canını sıkmamış. Fakat Peri’nin ses tonundaki bir şey onu öylesine kızdırmış ki kendini daha fazla tutamamış.

      “Doğrusunu isterseniz, şunu bilecek kadar aklım var ki benim gibi biri sizin gibi kibirli bir prensesin yanına bile yaklaşamaz Sayın Düşüncesiz Yabancı!”

      Eğer yerde barut gömülü olsaymış ve Peri’nin ayaklarının altında aniden patlasaymış, Kötü Kalpli Peri ancak bu kadar yukarılara zıplayabilirmiş.

      Zıpladığı yerden aşağı indiğinde öylece arkasını dönmüş ve büyük bir öfke ve hayal kırıklığıyla eski bir kitapta da söylendiği üzere, cadılar tarafından kovalanan baykuş gibi yamaçtan aşağı koşarak inmeye başlamış.

      Kızıl Gaddar

      Bir zamanlar birbirinden pek de uzak olmayan iki kulübede yaşayan iki tane dul kadın varmış. Bu iki kadının ikisinin de birer inek ve birkaç tane de koyun yetiştirdikleri toprak parçaları varmış ve geçimlerini buradan sağlarlarmış.

      Bu zavallı iki dul kadından birinin iki oğlu, diğerinin de bir tane oğlu varmış. Bu üç oğlan sürekli bir arada olduklarından zamanla çok iyi arkadaş olmuşlar.

      Günün birinde iki tane oğlu olan kadının büyük oğlunun evden ayrılıp kendi düzenini kurması gereken zaman gelmiş çatmış. Evden ayrılmadan önceki akşam, annesi ona bir bidon alıp kuyuya gitmesini ve oradan biraz su getirmesini söylemiş. Böylece yanında götürmesi için ona bir kek yapacakmış.

      “Ama sakın unutma,” demiş kadın. “Kekin büyüklüğü getireceğin suyun miktarına bağlı. Eğer çok su getirirsen kek büyük olacak; ne kadar az su getirirsen kek de o kadar küçük olacak. Küçük ya da büyük nasıl olursa olsun, sana verebileceğim tek şey bu.”

      Oğlan, bidonu alıp kuyuya gitmiş ve suyla doldurup eve dönmüş. Ama bidonun dibinde bir delik olduğunu ve içindekinin aktığını fark etmemiş. Bu yüzden eve döndüğünde bidonun içinde geriye çok az su kalmış. Annesi de ona çok küçük bir kek pişirebilmiş.

      Her ne kadar çok küçük olsa da annesi keki oğluna verirken ona iki seçenek sunmuş: Ya kekin yarısını ve annesinin hayır duasını alacak ya da kekin tamamını alıp annesinin bedduasını alacak. “Çünkü hem tüm keki hem de yanında hayır duası alamazsın,” demiş kadın.

      Oğlan keke bakıp bir an duraksamış. Evden ayrılırken annesinin iyi dualarıyla ayrılması güzel olurmuş ama gidecek çok uzun bir yolu varmış ve kek de çok küçükmüş. Kekin yarısı sadece bir lokmalıkmış ve o bittiğinde de ne zaman yemek bulabilir bilmiyormuş. Sonunda hepsini almaya karar vermiş, bunun anlamı annesinin bedduasını almak olsa bile.

      Oğlan daha sonra küçük kardeşini bir kenara çekip ona av bıçağını vermiş ve “Bunu yanından ayırma ve her sabah kontrol et. Bıçak temiz ve parlak olduğu sürece ben iyiyim demektir. Ama eğer bıçak kararıp paslanmaya başlarsa başıma bir kötülük gelmiş demektir,” demiş.

      Bunu söyledikten sonra ikisine de sarılıp yola koyulmuş. O gün ve ondan sonraki gün hep yoldaymış. Üçüncü gün öğleden sonra bir koyun sürüsünün yanında oturan yaşlı bir çobana denk gelmiş.

      “Çobana bu koyunların kimin olduğunu sorayım,” demiş oğlan kendi kendine. “Belki de sahibi beni çoban olarak işe alır.” Böylece yaşlı adamın yanına gitmiş ve koyunların kime ait olduğunu sormuş. Aldığı cevap aynen şöyleymiş:

      İrlanda’nın Kızıl Gaddar’ı

      Mesken edinmiş Ballygan diyarını,

      Kızını kaçırmış kralın,

      Malcolm imiş İskoçya Kralı’nın adı.

      Kızı dövermiş, bağlarmış,

      Bazen de yere fırlatırmış.

      Her gün bir yara açarmış,

      Elindeki parlak gümüş bir asaymış.

      Romalı Julianus gibi,

      Kimseden korkmazmış.

      Kaderinde yazılmış birinin,

      Düşmanı olacak kişinin,

      Daha dünyaya gelmediğini söylerler,

      Gelmesinin uzun sürmesini dilerler.

      “Bu söyledikleri bana pek bir şey ifade etmedi. Ama nedense bu Kızıl Gaddar’ı pek sevemedim,” diye düşünüp yoluna devam etmiş.

      Daha çok yol almamış ki bir tane daha yaşlı adam görmüş. Kar beyazı saçlı yaşlı adam, domuz sürüsüne çobanlık ediyormuş. Oğlan, domuzların sahibini merak ettiğinden ve kendisinin de domuzlara çobanlık edip edemeyeceğini sormak istediğinden köylü adamın yanına gidip hayvanların sahibinin kim olduğunu sormuş.

      Diğer çobanın söylediklerinin aynısını bu çoban da tekrar etmiş.

      İrlanda’nın Kızıl Gaddar’ı

      Mesken edinmiş Ballygan diyarını,

      Kızını kaçırmış kralın,

      Malcolm imiş İskoçya Kralı’nın adı.

      Kızı dövermiş, bağlarmış,

      Bazen de yere fırlatırmış.

      Her gün bir yara açarmış,

      Elindeki parlak gümüş bir asaymış.

      Romalı Julianus gibi,

      Kimseden korkmazmış.

      Kaderinde yazılmış birinin,

      Düşmanı olacak kişinin,

      Daha dünyaya gelmediğini söylerler,

      Gelmesinin uzun sürmesini

Скачать книгу