Yağ ve mermer. Стефани Стори

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Yağ ve mermer - Стефани Стори страница 6

Жанр:
Серия:
Издательство:
Yağ ve mermer - Стефани Стори

Скачать книгу

tutuluyordu. Floransa’nın saf güzelliğine alışık biri için Roma’nın bu bayağılığı korkunçtu. Ailesine Roma’ya adımını attığı ilk gün bu şehri terk etmeye hazırdı; ancak Floransa’ya başarısızlık timsali olarak geri dönemezdi. Ailesine, Roma’da büyük bir heykeltıraş olacağını vaat etmişti. Evine ya ünlü biri olarak dönecek ya da hiç dönmeyecekti.

      Roma’da zafere ulaşmanın hayalini kurmuş olmasına rağmen Papa’dan övgüler alacağını hiç ummamıştı. “Papa Hazretleri adımı biliyor mu?” diye sordu.

      Jacopo, Michelangelo’nun elinden tutup ayağa kaldırırken “Tabii ki,” dedi. “Hacılar tüm İtalya’da, uzak diyarlardaki insanlara ve Fransızlara senden ve Pietà’dan bahsedecekler.”

      “Peki ya Floransa’da?”

      “Floransa’da onuruna törenler düzenleyecekler.”

      Michelangelo, Jacopo’nun omuzlarını tutup yanaklarından öptü. “Teşekkür ederim dostum. Gel. Atölyemi kapatmamda bana yardımcı ol. Artık Floransa’ya dönme vaktim geldi.” Her şeye rağmen onur ve şeref kavramları daima memleketinde daha değerliydi.

      Leonardo

      Kış, Mantua

      Leonardo son fitili de ateşledi. Altı metal namlu mermileri fırlatırken Salaì ile birlikte ahşap bir çitin arkasına saklandı. Fişekler ıslık çalarak havaya yükseldikten sonra altın ve gümüş rengi havai fişekler halinde infilak ettiler. Kıvılcımlar aşağı yağarken Mantua halkı sevinçle bağırdı. Soğuk geceye rağmen, şehirlerini ziyaret eden papalık ordularının komutanı Valeninois Dükü Cesare Borgia’yı karşılamak için halk Ducale Meydanı’nın etrafında toplanmıştı.

      Cesare Borgia, çok namlulu havai fişek fırlatıcıyı göstererek “Bu olağandışı bir mekanizma,” dedi. Leonardo, Cesare’nin derisinin bir Fransız hastalığı olan frenginin belirtileriyle kaplı olduğunu duymuştu ancak bu gece, hatta havai fişekler yüzünü aydınlattığında bile buna dair hiçbir emare görmedi. Aksine dük, koyu mavi gözleri ve uzun kaslı vücuduyla tartışma götürmeyecek biçimde yakışıklıydı.

      Isabella d’Este, eliyle Leonardo’nun kolundan tuttu, “Evet! Üstadımız gerçekten olağanüstüdür,” dedi. Isabella bugünlerde hayli dolgunlaşmıştı. Evde uzun kalan kocası sadece onu değil, diğer üç kadını da hamile bırakmıştı.

      Leonardo elini onun elinin üzerine koyarak “Böyle güzel bir haminin dudaklarından dökülen övgüleri memnuniyetle kabul ediyorum,” dedi.

      Milano’dan kaçtıklarından beri Leonardo ve Salaì, kırsal bölgelerde uzun süre kalamayacaklarını biliyordu. Bu çok tehlikeliydi. İtalya yarımadası huzurlu birleşik bir ülke olmanın aksine birbirleriyle savaş halinde olan şehir devletleri ve krallıklardan oluşmaktaydı. İşgalci Fransız ordusu, Napoli şehrini ele geçirmek için yarımadaya ilerlemekteydi. Batıda Floransa şehri Pisa şehriyle, doğuda ise Venedik Cumhuriyeti herkesle savaş halindeydi. Babasının papalık ordusuna komuta eden Cesare Borgia ise son zamanlarda Romagna bölgesine hücum etmeye başlamıştı. Güvenli bölge arayışındaki Leonardo, eski dostu, alev kırmızısı saçlı Markiz Isabella d’Este ve kocası tarafından yönetilen Mantua Şehir Devleti yakınlarına gitmişti.

      Leonardo Milano’da yaşadığı günlerde, Il Moro’nun karısı olan küçük kız kardeşi Beatrice’yi ziyaret etmek için sık sık kuzeye yolculuk yapan Isabella ile arkadaş olmuşlardı. Sarayda düzenlenen akşam yemeklerine her katıldığında ısrarla Leonardo’nun yanında oturup gece geç saatlere kadar sanat, politika ve doğa üzerine söyleşirdi. Beatrice öldüğünde Leonardo ve Isabella birbirlerine kederli mektuplar yazmışlardı.

      Milano’nun Fransızlar tarafından işgal edilmesinden beri Isabella’yla görüşmemesine rağmen, onun kendisini Mantua’ya davet edeceğine inanıyordu. Leonardo bu inancında da yanılmamıştı.

      Bir aydan fazla bir süredir Mantua şehrinin başmühendisi olarak görev yapmaktaydı. Bu gece ise Cesare Borgia’yı etkilemekle görevlendirilmişti. Isabella, Mantua şehrinin yararına Cesare Borgia ile iyi geçinmek niyetindeydi ve papanın oğluyla düşman olmak istemiyordu.

      Cesare çok namlulu fırlatıcıyı incelemek için koruyucu bariyerin önünden geçerken Leonardo “Bu aleti icat etme fikrini, arpla bir şarkı bestelerken edindim,” diye açıkladı. “Düşündüm ki, eğer bir müzik aleti aynı anda birden fazla nota çıkarabiliyorsa, neden bir fırlatıcı aynı anda birden fazla fişeği fırlatmasın?”

      “İşaret ve aydınlatma mühimmatının havaya fırlatıldığını daha önce hiç görmemiştim,” dedi Cesare.

      Salaì, zafer kazanmış gibi bir edayla Leonardo’ya baktı. Havai fişek, iki asırdan fazla bir süre önce Marco Polo tarafından Doğu’dan getirilmiş olmasına rağmen hâlâ yeni ve deneme aşamasındaydı. Çoğu havai fişek gösterisi küçük ve güvenliydi: Kıvılcımların püskürmesi yerden çok yükseklere ulaşmıyordu. Ancak Leonardo daha tehlikeli bir yöntemi tercih ederek fişekleri daha yükseğe fırlatıp farklı renklerin gökten aşağıya süzülmesini sağlamıştı.

      Isabella “Görmekte olduğunuz gibi çok değerli Leonardo’muzu işe alarak büyük bir iş yaptık,” dedi. Söylediği her sözcükten cilve akıyordu sanki.

      Cesare, şaşkınlıktan gözlerini faltaşı gibi açarak “Bir aydan fazla süredir kendisini ağırlayıp da henüz bir tablonuzu yaptırmamış olmanıza inanamıyorum,” dedi. “Acaba üstadımız kendisini, basit bir markizin hamiliğinden daha üstün mü görüyor? Ne de olsa kendileri düklere, düşeslere hizmet etmiş birisi.”

      “Markiz Isabella, şu ana dek tanıdığım tüm dük ve düşeslerden çok daha cömerttir,” dedi Leonardo.

      Isabella, düke laf dokundururcasına “Duydunuz mu Dük Borgia?” dedi. “Hem Mantua’nın gökyüzünün aydınlanmasını izlemek varken, niye zamanımı resimlerle harcayayım ki?” diye sordu Dük. Havai fişeklerden çıkan duman hâlâ gökyüzündeydi.

      Borgia mavi gözlerini Leonardo’ya çevirerek “Öyleyse söyleyin bakalım, bunun gibi başka icatlarınız da var mı?” diye sordu.

      “Tabii ki. Sizi atölyeme götürebilirim.”

      “Özür diliyorum Dük Borgia,” diye araya girdi Isabella. Bakışları bir volkanik kaya kadar soğuk ve sertti. “İncelemeleriniz biraz beklemek zorunda kalacak. Benim üstadıma danışmam gereken bazı şeyler var.”

      “Adamın söylediklerine inanabiliyor musun? Düpedüz seni benden çalmaya çalışıyor,” dedi Isabella. Eski San Giorgio Sarayı’ndaki kulenin son birkaç basamağını çıkarken öfkesi duvarlarda yankılanıyordu.

      Leonardo, Markiz Isabella’nın özel çalışma odasına girerken “Kimse beni sizden çalamaz hanımefendi,” dedi.

      “Şuraya yazıyorum! Bu adam senin yeteneklerini kendi çıkarları için kullanmak istiyor.” Isabella hararetli hümanizm, edebiyat ve siyaset söyleşilerine ev sahipliği yaptığı ve sanat eseri koleksiyonunu muhafaza ettiği küçük çalışma odasının kapılarını açtı. Mermer ve bronz heykeller,

Скачать книгу