Yeni bir hayat. Murat Toktamışoğlu

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Yeni bir hayat - Murat Toktamışoğlu страница 7

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Yeni bir hayat - Murat Toktamışoğlu

Скачать книгу

style="font-size:15px;">      Yaşamda yanlış yapmaktan korkmayın. Yanlış seçim yapmaktan korkmayın. Seçim yap(a)mamaktan korkun. Yanlış yapmak doğaldır.

      Yanlış yapmak sizin yaşamda seyirci değil, oyuncu olduğunuzun göstergesidir. Siz eylem insanısınız. Yanlışlar, emin olun sonunda sizi doğrulara götürür. Tabi ki sürekli aynı yanlışları yapmamanız koşuluyla.

      Yanlış yapmamak, adım atmamak, hiç bir şey yapmamak, risk almamak demektir. Bu yerinizde saymanıza yol açar. Yanlış yapılmamış bir hayat boşa geçirilmiş demektir. İşte bitkisel hayat denilen şey budur. Ot gibi yaşarsınız.

      Siz harekete geçmezseniz birileri sizin adınıza bunu yapar. Takip eden olursunuz, köle olursunuz. Yaşamda yanlışlarla ilgili öğrenmeniz gereken önemli bir beceri daha var, kendinizle birlikte başkalarını da affetmeyi öğrenme becerisi. Başkalarının ve kendinizin yanlışlarını affedebilmelisiniz. Bu beceri sizi geleceğe taşır.

      İstediğiniz hayata, hedeflerinize ancak risk alarak, yanlışlar yaparak ve bu yolda acı çekerek ulaşabilirsiniz. Başkaları da öyle. Onlara şans tanıyın. Yanlışlar yapın, kabul edin, ders alın ve bir daha tekrar etmeyin. Vazgeçmeyin.

ZİHİNSEL FİTNESS

      1. Hayattan aldığınız en önemli üç ders nedir?

      2. Hayatta aldığınız en büyük üç risk nedir? Sonuçları?

      BAŞLAMAK…

      Goethe “Neyi yapabiliyorsan, ya da yapabileceğini hayal ediyorsan başla. Cesarette; akıl, güç ve büyü vardır.” diyor.

      Lao Tzu’da “Binlerce kilometrelik bir yolculuk atılacak tek bir adımla başlar.” demiş.

      Başlamak, ilk adımı atmak, öncü olmak… Kısaca kendi kendinin lideri olmak. Zor iş be, hem de çoook zor iş. Yapılmışı yapmak, başkasının gittiği yollardan gitmek, taklit etmek, takip etmek… Tüm yaptığımız bu.

      Robert Frost bir dizesinde “Ormanda karşıma iki yol çıktı, ben az kullanılmış olanını seçtim.” diyor.

      Kaçımız az kullanılmış yolları tercih ediyor, kaçımız otobanları? Kaçımız açılmış kapılardan geçiyor, kaçımız yeni kapılar açıyor? Yeni kapılar açmaya gücümüz mü yok, cesaretimiz mi? Kime sorsam herkesin bir hayali var. Ulaşmak istediği bir yer, olmak istediği bir şey var. Fakat ilk adımı atacak cesaretleri yok.

      Bu halimizle kurumuş cevizlere benziyoruz. Dışında sağlam ve sert bir kabuk, kırdıktan sonra ortaya çıkan büzüşmüş, çürümüş bir ceviz içi. Beyinlerimiz, yüreklerimiz ve ruhumuz bedenimizde gittikçe büzüşüyor, kuruyor.

      Güvenli gördüğümüz kovuklarımızda, limanlarımızda konformist bir şekilde sakin sakin yaşıyoruz. Ya da yaşadığımızı sanıyoruz. Jack Nicholson’ın başrolünü oynadığı bir film vardı “One Flew Over The Cuckoo’s Nest-Kafesten Bir Kuş Uçtu” bizde “Guguk Kuşu” adıyla oynamıştı. 1975 yılında 5 oscar ödülü kazanmıştı film. Film bir akıl hastanesinde geçiyordu. Akıl hastanesindeki hastaların hayatlarını renklendirmeye çalışan, onların mutlu olmasına, kendilerine dönmelerine çabalayan sıra dışı McMurphy rolündeydi Nicholson. Rutine, statükoya karşı çıkan, mücadele veren McMurphy. Hastalardan birisi de hiç konuşmayan kızılderili şef. Film boyunca McMurphy şefli konuşturmaya, onunla iletişim kurmaya çalışmıştı.

      Filmin bir sahnesinde McMurphy hastalarla banyodaki ağır bir mermer bloğu yerinden kımıldatmak için iddiaya girmişti. Bahis oynamışlardı. McMurphy bütün gücü ile bir iki kez mermer bloğu yerinden oynatmak için hamle yapmış fakat başaramamıştı. Hiç bozuntuya vermeden silkinip “En azından ben denedim” demişti.

      “Ben denedim…”

      Hüzünlü biten filmde fark yaratmanın statükoya, renklerin griye yenildiği görmüştük. McMurphy yaşayan ölü haline getirilmişti. Ancak son sahnede bir kişi hayatında fark yaratmıştı. McMurphy’nin istediğini yapmıştı. Şef, mermer bloğu yerinden söküp pencereye fırlatmış ve özgürlüğe doğru yola çıkmıştı. Denemiş ve başarmıştı…

      Bir şeyler denerken başarısız olabilirsiniz. En azından denerken başarısız olmuş olursunuz. Bu hiç denememekten, “Deneseydim ne olurdu?” kaygısından, içinizdeki eziklik, pişmanlık duygusundan binlerce kat daha iyi bir duygudur.

      Hayatında deneyen, sorgulayan bir insan artık çekingen, içe dönük, başarısız olma korkusu ile kovuğuna çekilmiş, içi kurumuş ceviz benzeri ruhlardan olmayacaktır. Onlar artık özgürdür.

      Denemelerinizi, adımlarınızı ne kadar sıklaştırırsanız başarıya o kadar yakınlaşacaksınız. Sınırlarımızı zorlamıyoruz, çemberin dışına çıkamıyoruz, kendi sınırlarımızın ve yeteneklerimizin bile farkında değiliz.

      McMurphy’nin mücadeleci ruhuna sahip olabiliriz. Hem kendi iç dünyamızı, hem de çevremizdeki dünyayı keşfetmeye çıkabiliriz. Filmi seyredin ve filmdeki rollerden hangisini hayatınızda oynuyorsunuz düşünün. Beğenmiyorsanız rolünüzü değiştirin.

      Bunu yapabilirsiniz. Her şeye baştan başlayabilirsiniz. Evet, başlayabilirsiniz…

ZİHİNSEL FİTNESS

      1. Hayatta denemeyi çok istediğiniz ama cesaret edemediğiniz şeyler neler?

      2. Neden cesaret edemediniz, nedenleriniz nedir?

      YİTİRİLENLER HAYATIMIZDAN…

      Bir insanın sahip olduğu bir şeyi yitirmesi kötüdür. O zamana kadar değerini bilmese de en acı şekilde anlar değerini bir şeyi yitirdiğinde. Yitirilen şeyin acısı taş gibi oturur böğrüne. Gırtlağında düğümler, midesinde kramplar, kalbinde çarpıntılar, gözlerinde yaşlar olur.

      Yitirmek bir şeyleri kötüdür. Hayatında belki o güne kadar farkına varmadığı bir doluluğun boşluğu oluşur aniden. Bir şeyler eksiliverir hayatından. Fakat hayat devam eder. Etmek durumundadır zaten sizi bekleyecek hali yoktur.

      Sevdiğini yitirir, anneyi, babayı yitirir, evladı yitirir, sağlığını yitirir. İşini yitiriverir insan birden. Hep orada onunla olacağını zannettiği şeyleri yitirir. Yitirilen şeyin acısı taş gibi oturur böğrüne. O zaman anlar ki doyamamıştır.

      Hayata bir başka bakar yitiren insan. Birçok şeyin önemi kalmaz artık onun için. Bir parçası dünde kalır hep. Artık bir ömür değerini bilir yitirilen şeyin. Yitirmek bombok bir şeydir.

      Her geçen gün, her dakika, her saniye bir şeyleri yitiriyoruz. Yitiriyoruz da ne kadar farkındayız bunun orası şüpheli. Ya da ne kadar değerini biliyoruz sahip olduklarımızın?

      Aslında farkında olmamak da bir kayıp değil mi? Büyüyoruz anneyi babayı yitiriyoruz daha onlar yaşarken. Bir tabak daha eksiliyor sofralarından. Gençliğimizi yitiriyoruz. En kötüsü bugünlerde de gururumuzu. Belki de en önemlisi umutlarımız eksiliyor hayatımızdan, soframızdan farkında bile olmadan. Ele ele tutuşmanın, bir sıcak busenin tadını yitiriyoruz. Sıradanlaştırıyor, standartlaştırıyoruz hayatı.

      Eksilenlerin

Скачать книгу